Название: Bir Pişmanlık Bir Ümit
Автор: Beksultan Nurjekeuli
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6494-51-0
isbn:
“Getirsene,” dedi Mamet, ışgını tutan gelinine değil, Batjan’a seslenerek. “Merak ettim, bir tadına bakalım.”
“Duyuyor musun? Dediğini yap!” der gibi Batjan gelinine baktı. Jamihan, kayınpederi ile kayınvalidesine ikişer tane verip kendisi de bir tanesinin kabuğunu soymaya başladı.
“Satim çok severdi bunu,” dedi bir ah çekerek. Savaşa giden kocasının adını zikretmişti beklenmedik bir anda. Çok kötü bir hata yaptığını geç fark ederek büyüklerin yüzüne çekinerek baktı. Taze ışgını zevkle yemeye başlayan Batjan ile Mamet’in yedikleri boğazında kalmıştı. Hareketsiz kalan yaşlıların yüzlerinden “Nemize ışgın yiyip zevkten dört köşe oluyoruz ki. Nasıl oldu da Satim’i unuttuk?” ifadeleri okunuyordu. Jamihan yere bakar hâlde dışarı çıktı.
Şegen, kafada yazma işine biraz ara vererek farklı bir düşünceye daldı: “Zaferden bu yana o kadar yıl geçmesine rağmen, dönmeyen oğullarının nerede olduğunu düşünüyorlardı babaannemle dedem. Ellerine, öldüğüne dair belge ulaşmayınca ümit ışığı sönmemişti herhâlde.”
Şegen’in aklına bir olay geldi.
Atlı köy, araya on adım kadar bırakılarak dikilen iki evden oluşuyordu. İki de at bakıcısı vardı: Şegen’in dedesi Mamet ve Marat’ın dedesi Taybek. Bu iki yaşlı adamın dostluğu hayatlarındaki bazı benzerliklere dayanıyordu: İkisi de sigara içerdi, bıyık ve sakal bırakırdı, atlara çok düşkünlerdi. İkisinin de tek oğullarından kalan birer torunları vardı. Kaygıları da aynıydı. Akjazık Kolhozuna1 gelen ilk ölüm belgesi Taybek’in oğluna aitti. Gelinleri uzun süre onlarla kaldı ve bir sene önce evlendi. Ancak, yaşlılara kıyamayıp onlara destekçi olsun diye Marat’ı onlara bırakıp gitmişti. Ona da şükrediyorlardı. Savaş bitmesine rağmen Mamet’in oğlundan herhangi bir haber gelmemişti. Hem gelinleri, hem torunları onlarla birlikteydi. Hayatında savaş görmeyen yaşlı adam için bu savaşın açılmamış sırları çoktu. “Günlerin birinde oğlumdan iyi bir haber gelir.” umudu da, “Günlerin birinde gelinim evi terk etmek ister mi?” şüphesi de taşıyordu. İçi rahat değildi. Babasız yetişen çocuğun büyüyünce annesinin peşinden gideceğinden endişelenirdi Taybek’le Mamet. Kısacası, her iki ihtiyarı da içten yiyip bitiren epey dert vardı.
Şegenlerin oturduğu evin girişinde çöken deve gibi hantalca yatan pürtüklü büyük taş bulunuyor. Kısrak bağlanan ipin kazığı bu taşın dibine çakılı. İki evin arka tarafında dağın eteği, gitgide dikleşen yamaç; ön tarafı ise karşı yamaca kadar giden engin çayır.
Sabah vakti idi. “Fazla uzaklaşmayın! Acıktığınızda koşarak eve gelmeniz kolay olur, şu çayırda oynayın!” dedi Marat’la Şegen’e zorla birer kâse ayran içirirken Batjan. Jamihan torbayla eve girdi ve girer girmez iki çocuğa bakıp:
“Amcanlar at yakalayacaklarmış, dışarı çıksanıza!” dedi azarlar bir sesle. “Sonra yine dünkü gibi kaybolmayın, kımız karıştıracaksınız. Şegen, sen dışarıya çıktığın an evi unutuveriyorsun.” Annesi Şegen’e, dedesi ile babaannesinin yanında bu şekilde sert konuşarak sevgisini gizleme uyanıklığı yapardı. Böylesinin kayınvalidesi ile kayınpederinin hoşuna gittiğini bilir, özellikle yapardı.
“Şırakay’ın mı?” dedi Batjan, torbaya bakarak, “Pazardan getirdiği elma, erik birşeyleri varsa versene şunlara!”
“İsterseniz siz verin, ben karıştırmayayım,” diyen annesi, torbayı sürükleyip kayınvalidesinin yanına götürdü.
Marat ile Şegen gülümseyerek birbirine baktı. Hoş bir şeylerin beklediğini ikisi de anladı. Şırakay’ın gerçek adı Kabi’dir. Kolhozdaki hayvan çiftliğinin başkanıdır. Mamet’le ikisinin babaları kardeş, anneleri aynıdır. Anneleri “Amengerlik Geleneği”2 gereği kayınbiraderi ile evlenmiştir. Yakın kayınbiraderi olduğundan, Batjan onun gerçek adını söylemeyip “Şırakay” derdi3. Herhâlde “Çırağ, çırağım.” anlamında kullanıyordu. Kabi’nin adını diğer insanlar da pek kullanmaz, “Çiftlik” derdi. Herkes anlardı. Millet hem sayar, hem bazen arkasından gülerdi. Biraz kılıbıktı, kadınların yaptığı işlere de utanmadan karışırdı. Sağ kolunun başparmağı dışındaki parmaklarını savaşta kaybetmiştir. Sol elinde de sadece üç parmak vardır. Ona rağmen çok güçlüdür. Fiziksel olarak güçlü olmasına rağmen yumuşak huyludur; kimseyle tartışmaz, kavga etmez. Kendisine dokunanlara da sadece gülümseyerek cevap verir. İki yanağında küçük sivilce gibi kırmızı noktaları vardır. Dişleri ise insanı utandıracak şekildedir. Güldükçe ön dişlerinin yerinde kırmızı diş etleri gözükür, onun arkasından da yorgansız yatan çıplak insan gibi kırmızı dili çıkıverir. Onun gülüşüne, karşısındaki insanın gülesi gelir. Kabi’nin asi kısırakları yakaladığını gören ise gülmekten kırılır.
Ayranlarını alelacele içtikten ve Batjan’ın verdiği bir avuç elma ve erikleri ceplerine ayaküstü attıktan sonra, Marat’la Şe-gen dışarı doğru koşuştu. Marat’a hediye olarak verilen at ile uysal kısrak direkte eyerli olarak bağlı duruyordu. Önce Şegen’i ayağından kaldırarak kısırağa bindirdikten sonra, Marat kendi atına bindi.
“Yakaladıkları atları yine savaşa mı götürecekler Marat?”
“Manyak, şimdi ne savaşı? Kolhoza götürüp arabaya koşacaklar veya çobanlar binecek.”
Atlarına binen iki çocuk, at bakıcılarının bulunduğu tarafa doğru koyuldu. Yarışarak gittiler ve Kabi’yi görüp selamlaştılar.
“Oho, epey büyümüş dedelerinin çocukları!” diye gülümsedi Kabi, bunları severek.
“Hadi, atları bir araya toplayalım. Siz ikiniz diğer tarafa geçin!” dedi Mamet sanki ikisinin gelmesini beklercesine. Büyükler de grup grup ayrılarak atları toplamaya başladılar.
Tayların bağlandığı yere atlar çabuk toplandı. Mamet, atları yakalamak için kullandığı uzun sırığı elinde, coşan atların tam ortasındaydı hep. Arkasında Kabi. Mamet yaklaşıp sırığını aniden koyu doru renk ata doğru atıverdi. Asi at boynuna ip takılır takılmaz şaha kalktı. Mamet, ipin ucunu daha dizlerine sıkıştırmadan huysuzlaşan doru at ipi elinden çekip götürdü. Gözü açıp kapayıncaya kadar sürünün içinden sıyrılıp, ipi sürükleyerek yamaca doğru koştu. Atını koşturarak önünden kamçıyla çıkan Taybek’i görünce iki çocuğun bulunduğu tarafa doğru yön değiştirdi. Marat’la Şegen atlarının üzerinden ellerini sağa sola hareket ettirerek ve bağırarak korkutmak istemişti, hiç umursamadı bile. Az bir dönüp Şegen’in bindiği kısrağın kuyruk kısmına çarparak hızla geçti. Kısırak kasılarak sendeledi. Şegen, hayvanın sağrısında, eyerin yan tarafından sıkıca tutarak oturduğundan düşmekten kurtulmuştu. Korkusundan eli ayağı titreyerak ağlayayazdı. En korkunç olanı ise, asi atın gözlerini yakından görmesiydi: Gözleri buz tutmuş cam gibi olmuştu, önünde uçurum da olsa durma niyeti olmayan bir bakışı vardı.
“Ay, ay!” diyen Mamet’in ödü koptu. “Öldürüyordu çocuğu hayvan!” diyerek, hemen torununun yanına geldi ve onu СКАЧАТЬ
1
SSCB’de üretimin, mülkiyetin ve tüketimin kolektif olduğu bir kooperatif biçimidir
2
Eski Kazak geleneğinde ağabeyi ölen kardeşin yengesini eş olarak alma geleneği
3
Kazak geleneğine göre gelin kayınbiraderleriyle görümcelerinin gerçek adlarını zikretmeyip onlara ad takar