Название: Kırgızca Türkçe Deyimler Sözlüğü
Автор: Анонимный автор
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6981-35-5
isbn:
belden bas- (БЕЛДЕН БАС-) [bel(in)den basmak] Belini bükmek, çaresizlik içinde bırakmak: “Cokçuluk belden bastı.” -AJ. (Yoksulluk boynunu büktü.)
beldi bekem buu- (БЕЛДИ БЕКЕМ БУУ-) [beli sağlam boğmak] Metanetli olmak, metîn olmak, kendini toparlamak: “Sеn üçün bеldi bеkеm buup iştеym.” -АÇ. (Senin için metanetle çalışırım.)
belge tañuu (БЕЛГЕ ТАҢУУ) [bele sıkı bağlamak] Güvenilir, güvenilen, bel bağlanan kimse: “Aydarkandın Kökçösü / Belge tañuu er ele.” -CM. (Aydarkan’ın Kökçösü / Güvenilir bir erdi.)
belgi ber- (БЕЛГИ БЕР-) [işaret vermek] İşaret etmek: “Anan Kuuçükögö karap kir degendey belgi beret.” -BF (Sonra Kuuçükö’ye bakarak gir dercesine işaret etti.)
beli kat- (БЕЛИ КАТ-) [beli pekişmek] 1. Büyümek, yetişkin çağına gelmek: “Calgız ulunun beli katıp kaldı, emi atasının koluna kol, butuna but bolot.”
(Biricik oğlu büyüdü, artık babasının eli ayağı olur.) 2. Kendine gelmek, güçlenmek: “Mından bir ay murda törögön Süyümkandın beli katpay, töşöktö.” -KA1. (Bundan bir ay önce doğum yapan Süyümkan, kendine gelemedi, hâla yatakta.)
beli katuu (БЕЛИ КАТУУ) [beli sert] Güçlü, kuvvetli: “Beli katuu şer eken.” -CM. ( Güçlü kahramanmış.)
beli kayış- (БЕЛИ КАЙЫШ-) [beli azap çekmek] bk. beli mayış-.
beli mayış- (БЕЛИ МАЙЫШ-) [beli eğilmek (zorluktan dolayı)] Zorluk çekmek, zor durumda kalmak, beli kırılmak: “Attiñ ay, Alımkuldun atası mezgilsiz ketkenge cigittin beli mayışıp turbaybı.” -MA1. (Eyvah, Alımkul’un, babasının erken vefatından beli kırıldı.)
beli mertin- (БЕЛИ МЕРТИН-) [beli burkulmak] bk. beli sın-.
beli sın- (БЕЛИ СЫН-) [beli kırılmak] 1. Başı belaya girmek, beli bükülmek: “Kanı öldü, beli sındı.” -ÇÖ. (Kağanı öldü, beli büküldü.) 2. Onurunu kaybetmek: “Anan, kalemi Dostoevskiydikinen ötkür cazuuçu gana anı menen küç sınaşışı mümkün, bolboso beli sınat.” -ÇA1. (Sonra ancak kalemi Dostoyevski’nin kaleminden daha keskin olan yazar onunla yarışabilir, yoksa onurunu kaybeder.)
beli tiy- (БЕЛИ ТИЙ-) [beli değmek] bk. arkası tiy-.
belin omur- (БЕЛИН ОМУР-) [belini bükmek] 1. Belini bükmek. 2. Yenmek.
berbestin aşı bışpas (БЕРБЕСТИН АШЫ БЫШПАС) [vermeyeceğin yemeği pişmez] Cimrinin aşı pişmez, bir kişi bir şeyi vermek istemiyorsa, karşısındakini oyalar: “Berbestin aşı bışpas, bışsa da kazandan tüşpös.” -ML. (Cimrinin aşı pişmez, pişse de kazandan inmez.)
bereke tappagır (БЕРЕКЕ ТАППАГЫР) [bereket bulamayasıca] “Bereketini görme” anlamında kullanılan beddua: “Aligi arakeç it, bereke tappagır, cedep ele cürögün tüşürüp salgan tura!” -SÖ. (O ayyaş it, bereketini görme, az kalsın ödünü koparacakmış meğer!)
berendin tumşugunday (БЕРЕНДИН ТУМШУГУНДАЙ) [kartal gagası gibi] Yırtıcı kuşun gagası gibi (burun): “Murdu berendin tumşugunday bolup, tişi cok oozuna karay imerilip turat.” -AT1. (Burnu yırtıcı kuşun gagası gibi, dişsiz ağzına doğru eğiliyor.)
beri bak- (БЕРИ БАК-) [beri(ye) bakmak] bk. beri kara-.
beri bolgondo (БЕРИ БОЛГОНДО) [beri olduğunda] bk. beri degende.
beri degende (БЕРИ ДЕГЕНДЕ) [beri dediğimizde] En az, hiç olmazsa, hiç değilse: “Bul degen Assiriya şumerlerden beri degende tört kılım kiyin payda bolgonun dalildeyt.” -CAT. (Bu, Asur’un Sümerlerden en az dört asır sonra ortaya çıktığını ispatlıyor.)
beri kara- (БЕРИ КАРA-) [beri(ye) bakmak] Hastalıktan iyileşmek, yataktan kalkmak: “Ooru alsıratıp, daroo köz canarı öçüp ketti, kempir emi beri karabasın bildi.” -AJ. (Hastalık hâlsizleştirdi, gözlerinin ferini söndürdü, yaşlı kadın artık iyileşemeyeceğini anladı.)
beri karap külüp, arı karap ıyla- (БЕРИ КАРАП КҮЛҮП, АРЫ КАРАП ЫЙЛА-) [beri bakıp gülmek, öte bakıp ağlamak] Bir şeyi gönülsüz, istemeye istemeye yapmak: “Anar cakşı körgön coolugun arı karap ıylap, beri karap külüp turup berüügö argazıs boldu.” (Anar, sevdiği başörtüsünü istemeye istemeye vermek zorunda kaldı.)
bermet bol- (БЕРМЕТ БОЛ-) [inci olmak] avc. Tam olgunlaşıp parlak hâle gelmek (kürklü av hayvanı kürkleri için.)
beş atar (БЕШ АТАР) [beş vuran] Tüfek türü, beşli: “Körsö Kara elge, militsiyaga körsötpöy, beşatar mıltık karmaçu eken üyündö.” -KT. (Oysa Kara, evinde milletten, polisten gizli beşli tüfek saklarmış.)
beş barmagın sal- (БЕШ БАРМАГЫН САЛ-) [beş parmağını sokmak] bk. beş kolun sal-.
beş barmagınday bil- (БЕШ БАРМАГЫНДАЙ БИЛ-) [beş parmağı gibi bilmek] beş kolunday bil-.
beş barmak (БЕШ БАРМАК) [beş parmak] Haşlanmış et ve hamurdan yapılan Kırgız millî yemeği: “Künügö beşbarmak ceşet.” -KT. (Her gün beşparmak yiyorlar.)
beş beter (БЕШ БЕТЕР) [beş beter] Daha beter, beş beter: “Baştagıdan beş-beter / Dukandıktın curtuna / Azap tüşüp kalganı.” -SO. (Eskisinden daha beter / Dukanlının halkının / Başına bela geldi.)
beş kadam (БЕШ КАДАМ) [beş adım(lı)] Azimli, her işte başarılı kimse.
beş kol birdey emes (БЕШ КОЛ БИРДЕЙ ЭМЕС) [beş el (parmak) aynı değil] bk. beş kol teñ emes.
beş kol teñ emes (БЕШ КОЛ ТЕҢ ЭМЕС) [bel el (parmak) eşit değil] Beş parmağın beşi bir değil.
beş kolun sal- (БЕШ КОЛУН САЛ-) [beş elini (parmağını) sokmak] Devlete veya başka birisine ait mala açgözlükle el koymak: “Tayakem cakşı ele kızmattarga kötörülöt, birok beş kolun salıp ciberip ele, tamagınan buzulat.” СКАЧАТЬ