Название: Kadife Yapraklar
Автор: Mehmet Özer Kazancı
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6981-60-7
isbn:
Büyük Akif Paşa, Ethem Pertev Paşanın hâlet-i ruhiyyesini, kitaplarını tahlil ve teşrih eden “Tepsıra”sıyla lisanın ne kadar nezih ve tabii olduğunu bütün meftun-ı teceddüde okuttu ve sevdirdi. Daha sonra türeyen Şinasi’lerin, Ziya Paşa’ların, Kemal Bey’lerin garbı taklit ederek ve ilk defa olarak, makale tarzındaki yazılarıyla, uzun uzun mektuplarıyla, musahabeleriyle yeniliğe daha ziyade kudret, selaset bahş eylediler. Bununla beraber hava-yı teceddü vadi-yi edebiyatın bütün boşluklarını tamamıyla dolduramamıştı. Yine pek renksiz, yine cansız ve hareketsizdi. Evza’ ve etvarımıza hakkıyla tercüman olamıyordu.
(Fethi Safvet: Maarif dergisi: Lisana Dair 1, sayı 4, sayfa 30 (13 Haziran 1329)
Lisana Dair
–2-
Dünü bugüne, bugünü de yarına haber veren, anlatan “lisan”ın sonuncu devre, yani Hamit ve Ekrem devrine gelinceye kadar cansız ve hareketsizliği, evza’ ve etvarımızı bihak gösteremediğini geçen makalemde arz ettimdi. Şimdi de bugünkü lisanın ne derece şeffaf ve metin, ne kadar müessir ve ahenktar olduğunu ve kimler tarafından bu mertebeye yükseldiğini söyleyeceğim.
Abdulhak Hamit ve üstat Ekrem’in, bu iki lâyemut simayı şiir ve edebin mekteb-i irfanından yetişenler, mesela: Fikret›ler, Halit Ziya›lar, Cenap Şahabettin›ler bina-yı teceddüdün esaslarını, temellerini vaz’ edilmiş buldular.
Bütün cehtleri itmam ettiler. O yolu tuttular. İlerlediler. Fikirleri itmam eyleyen kitle-i kelimenin hüsnünü, ahengini, ruhunu buldular, mana kuvvetini, mana sihrini gösterdiler. İşte lisanımız için bi-payan bir meziyet. Ma’mafih bununla kanaat etmediler. Mesela Halit Ziya’nın “Mai ve Siyah”ında ne diyor:
“bilseniz şiirin nasıl bir lisana muhtaç olduğunu bilseniz, öyle bir lisana ki, neye teşbih edeyim, bilmem. Bir ruh-ı beliğ kadar mütekellim olsun. Bütün kederlerimize, neşvelerimize, düşüncelerimiz, o kalbin bin türlü inceliklerine, fikrin bin çeşit derinliklerine, heyecanlara, tehevvürlere, tercüman olsun. Bir lisan ki, bizimle beraber grubun ahzan ve elvanına dalsın, düşünsün. Bir lisan ki, ruhumuzla beraber bir matemin işk-riz ye’si olsun. Bir lisan ki, heyecan-ı asabımıza refakat ederek çırpınsın.
Hani ya bir kemanın telinde zapt olunamaz, anlaşılamaz bir kaide altına alınamaz nağmeler olur ki ruhu titretir…
Hani ya bir sabah zamanı incilâ-yı fecirden evvel afaka hafif bir imtizac-i elvan ile dağılmış sisler olur ki, üzerlerinde tersim olunamaz, tayin edilemez renkler uçar, nazarlara buseler serper…
Hani ya bazı gözler olur ki, ufk-ı bî-intihâ-yı siyaha açılmış kadar ölçülemez, ka’ir-i na-tab um’kuna vukuf kabil olamaz, derinlikleri vardır ki, hissiyatı masseder.
İşte bir lisan istiyoruz ki, onda o nağmeler, o renkler, o derinlikler olsun fırtınalarla gürlesin, dalgalarla yuvarlansın, rüzgârlarla savrulsun sonra müteverrim bir kızın kenar-ı firaşına düşsün, ağlasın, bir çocuğun mehd-naz perverine eğilsin, gülsün, bir gencin nur-nigâh-ı şebanına düşsün, parlasın. Bir lisan… oh.. Saçma söylüyorum, zannedeceksiniz, bir lisan ki sanki serapa bir insan olsun…”
İşte edebiyatı yed-i teshirine almış büyük bir sanatkâr Halit Ziya›nın lisan hakkında hissettiği ihtiyaç, heyecan-ı bedii ile elyâf-ı ruhu tehziz edip okşayacak, efkârı tenvir, ahlak ve hissiyatı tehzip ve terbiye edecek bir lisandır diyebiliriz.
Fransızca öğrenilmesi aleyhine olduğum sanılmasın. Bilakis ben Fransızca öğrenmek iştiyakına daima müteellimim. Fakat lisanıma, lisanî mader-zademe vakıf olduktan sonra, onu az çok öğrendikten sonra Fransızcaya çalışır ve yaparım. Çalışmanın elinden ne kaçar…
Lisanımızın ne derece şaşaalı, latif, nükteli, müessir olduğunu yazdım. İtilayı lisana hizmetlerinden dolayı ilelebet kendilerini takdis edeceğimiz unutulmaz simaları çizdim. Ecnebi bir lisandan evvel kendi lisanımızı öğrenmekliğimiz ( ?) lüzumunu haber verdim.
Bu gibi sözlere başkaları gibi ben de susabilirdim. Fakat gönlüm buna kail olmadı. Elimden gelmedi. Kendisini böyle ikaz etmesini düşündüm. Ma’mafih, bu hareketim, (onun) hayrı için idi. Eğer kaşlarının çatılacağını bileydim, bunları yazar mıydım ya.
(Fethi Safvet: Maarif dergisi: Lisana Dair 2: sayı 5, sayfa 37 / 17 Haziran 1329)
TÜRKMEN EDEBİYATINDA İLK HİKÂYE ÖRNEKLERİ
Türkmen edebiyatında ilk hikâye ne zaman yazılmıştır. Kimin tarafından yazılmıştır ve nerede yayımlanmıştır. Edebiyat tarihimiz açısından bu sorulara cevap vermek şu ana kadar mümkün değildir. Çünkü Irak’ta Türkçe olarak yayımlanan gazete ve dergilerin tüm koleksiyonları şu ana kadar ortaya çıkmamıştır. Her gazete ve dergi hakkında, elde edilen sayılarına göre, bir az bilgimiz olsa da, ancak bu bilgilerin çoğu doyurucu değildir. Yani o gazete ve dergilerin içeriği hakkında kapsamlı, doğru dürüst bilgilere sahip olmamıza yeterince imkân vermemektedir. Bunların arasında Kerkük’te çıkarılan ilk gazetemiz, Havadis gazetesi başta gelir. 1912 yılında yayın hayatına başlayarak yaklaşık 7 yıl kadar devam eden gazetenin, bu gün elimiz altında bulunan sayıları, 50 sayıyı geçmemektedir. 250 sayı kadar yayımlanan bir gazeteden, yalnız 50 sayısını görmek, görüp incelemek, elbette ki o gazetenin içeriği hakkında, tam veya kapsamlı olarak bir bilgi edinmek açısından yeterli sayılamaz22.
Rahmetli hocamız Ata Terzibaşı Havadis gazetesinde “ara sıra hikâye ve tek tük roman” yayımladığını söylemektedir23. Ancak bunlardan, özellikle hikâyelerden, birkaç tanesine işaret etmektedir. Daha sonra – özel incelemelerimizle, gazetede Musullu bir yazar ve gazeteci olarak bilinen Hayrettin Farukî, “Kadın Kalbi” romanını tefrika etmiş olduğunu öğrendik. Oysa bu incelemelerden önce bu romanın el-yazma bir nüshasını ele geçirmiş, özetiyle, tahliliyle, metniyle birlikte edebiyat dünyasına kazandırmıştık24.
1913 yılında yayın hayatına başlayan ilk edebiyat dergimiz “Maarif” dergisinden25 sonra çıkarılan “Kevkeb-î Maarif” dergisinin26 de tüm sayıları tam olarak günümüze kadar ele geçirilmemiştir. Hatta sonradan yayımlanan Necme, Kerkük, İleri, Afak gazetelerinin de az denmeyecek kadar kimi sayıları kayba uğradığı için, hikâyeciliğimize katkıları hakkında çok önemli bilgilere sahip değiliz.
Bu konuda elimizde bulunan ufak tüfek bilgileri rahmetli hocamız Ata Terzibaşı’nın “Kerkük Şairleri” ile “Kerkük Matbuat Tarihi” kitaplarından öğreniyoruz. Hocamız yer yer bu gazetelerimizde hikâyeler yayımlandığını, örnek vermeden bildiriyor. Bağdat’ta çıkarılan “Yeni Irak” gazetesinin de 80 sayısından elimize geçen sayıları 24 sayıyı geçmemektedir. Bu gazete, diğerlerine göre hikâye yayınlamaya daha fazla özen göstermiştirСКАЧАТЬ
22
Gazete yayın hayatına 11 Şubat 1327 (24 Şubat 1912) başlamış, 1 Mayıs 1934 (1 Mayıs 1918) tarihine kadar devam etmiştir.
23
Ata Terzibaşı (2005) Kerkük Matbuat Tarihi, Kerkük vakfı, yayın nu: 14. İstanbul.
24
Mehmet Ömer Kazancı ( 2013 ) Yüz Yıl Önce Yazılan Bir Roman (Kadın Kalbi), Benkü, yayın nu: 62. İstanbul.
25
Maarif dergisi yayın hayatına 11 Nisan 1329 (24 Nisan 1913) başlamış 7 teşrinisani 1329 (20 Kasım 1913) tarihinde 11. Sayı çıkarıldıktan sonra kapatılmıştır.
26
Kevkeb-i Maarif dergisi yayın hayatına 20 kânunusani 1331 (2 Şubat 1916) talihinde başlamış üç ay kadar bir süre 9 sayı çıkarıldıktan sonra kapatılmıştır. Derginin tüm sayıları ele geçirilmediği için net olarak bu tarih tespit edilememiştir.