Cengiz Han'ı Aramak. Анонимный автор
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Cengiz Han'ı Aramak - Анонимный автор страница 16

Название: Cengiz Han'ı Aramak

Автор: Анонимный автор

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6981-81-2

isbn:

СКАЧАТЬ zehirli bir yılan sarmıştı. Bu gece için o da hazırlanmıştı. Kapıdaki iki nöbetçi kapıyı açar açmaz içeriye güzel kokularla dolu bir hava doldu ve Tungut Hanı’nın güzelliği dillere destan kızı içeriye girdi. Beline sardığı yılanın başını sıkıca tutuyordu. Han’ın yatağına çevik bir hareketle girdi ve Cengiz Han’a sırtını dönerek yattı. Birçok kadınla beraber olan Cengiz Han’ın bu naz hoşuna gitmişti. Elleriyle bedenini nazikçe okşayıp mercan gibi saçlarından koklayıp kulağının altından öptüğünde Cengiz Han’ın sivri sakallı çenesine kızın boynundaki mercan taşlı boncuklar değdi. Onun hayatında ilk gördüğü dişi de Tungutlardandı. Yeniden erkekliği hararetle tahrik olmaya başlayan Cengiz Han’ı çenesine tesadüfen değen boncuk uzun zaman önce yaşanan bir gecedeki olaylara sürüklemişti. “Boncuğun güzelmiş!” dedi Cengiz Han. Tungut Han’ın kızı bu söze hiçbir şey demedi. Cevap da vermedi. Bir müddet sonra Tungut Han’ın kızı konuşmaya başladı: “Bu mercan taşlı boncuk annemin” dedi ve hıçkırıklarla ağlamaya başladı. “Annemin” kelimesini Cengiz Han içinden tekrarladı ve düşüncelere daldı. Cengiz Han, onu ilk kez erkek yapan Tungut Han’ın kızını hatırladı. Onun da boynunda mercan taşlı bir boncuk vardı. Sanki aynı olayı yeniden yaşıyormuş gibi hissetti. Kız hıçkırıklarla sessizce ağlıyordu. Sonra nedense konuşmaya başladı “Sen ne kadar acımasız ve zalimsin… Sadece benim değil bütün halkımın soyunu kuruttun, seni bu kadar zalimleştiren hangi hırs, bu intikamın sebebi ne? Beşikteki çocuğa kadar öldürmene sebep olacak ne yaptılar sana? Kız bir taraftan ağlıyor bir taraftan da bunları söylüyordu. Böyle sözleri hayatında ilk defa duyan Cengiz Han tuhaf bir durumda kalmıştı. Donmuş gibi bu kızın ağlayışına takılıp kalmıştı. “Ben senden nefret ediyorum! Ben seni bugün öldürmeye geldim!” dedi kız gözyaşını durduramayarak. Cengiz Han bu kızın anlattıklarını sonuna kadar dinleyeyim diye düşündü. İnsanlara karşı nezaket etmek, yardım etmek gibi duyguları büsbütün sönmüş Cengiz Han’a bu kızın sözü öğle vakti düşen yıldırım gibi geldi. Kız titreye titreye içini çekerek ağladı… Sonra sessizce yattı. Cengiz Han az önce kızın karşısında nasıl donup kaldığına kendisi de anlam veremedi. “Sen” diye başlayan bir söz bile duysa bunu söyleyenin başını bir kuşunki gibi koparan taş yürekli Cengiz Han’ın yüreği eziliverdi.

      – Boncukların kaç tane?

      Cengiz Han hiç düşünmeden sormuştu bu soruyu kıza. Kız soruyu duyunca önce cevap vermedi, biraz durdu ve “Otuz üç” dedi. “Otuz üç…” Cengiz Han hayretle bu sayıyı tekrar etti. Aralarında yine bir sessizlik oldu. Tungut Han’n kızı sivri sakallı Cengiz Han’ın bedeninin iki bacağının arasına nasıl girdiğini fark edemedi bile. Kız çırpındı, iki bacağının arasına bütün vücuduyla giren Cengiz Han’ın kuvvetli, kaslı bedeni kızın karşı koyan bedenini hissetmedi bile. Savaşlarda o kadar çok yara almıştı ki vücudunda yara izi olmayan yer yok gibiydi. Yaraları iyileşmiş ve vücudu nasırlaşarak sertleşmişti. Cengiz Han, Tungut Han’ın kızının iki bacağını, güçlü kollarıyla yukarı kaldırarak, kızın mahrem yerine keskin orak gibi girdi. Kızın şiddetle direnmesine rağmen sertleşmiş erkeklik organı yerini bulunca acı acı bağıran kız Cengiz Han’ın omzunu şiddetli bir şekilde ısırdı. Ona da önem vermeyen Cengiz Han kızın şıralı çiçek yaprağına konmuş arı gibi balını emmeye başladı. Tam bu sırada kızın sabrı tükenip beline sardığı yılanı fark ettirmeden çözdü ve parmağıyla başına bastırdığı yılanın tırnak gibi başını özenle bıraktı. İki kalçasını yukarı kaldırıp kızın üstünde terleyip gürleyen Cengiz Han’ın omzuna yılan zehirli dişlerini batırdı… Senden nefret ediyorum! Nefret ediyorum. Böyle bir şeyi beklemeyen Cengiz Han “tıs” diye ısıran yılanın sertliğinden korkup bağırdı. Bu sesi bekliyormuşçasına kapıda duran muhafızlar içeri girdiler. Onlar çırılçıplak Tungut Han’ın kızını saçından tutarak dışarı sürüklediler. Yılanın zehri bedenine yayılan Cengiz Han yerinde sırt üstü yatıyordu.

      Cengiz Han’ın yatağına yılan sokup Tungutların intikamını almaktan vazgeçmeyen kızı iki ağaç arasına bağlayıp bedenini gerdirerek halkın önünde acılı bir ölüm cezasına çarptırmayı düşündüler ve bunu Han’a söylediler. Cengiz Han uzun uzun düşünüp hiç beklenmedik bir karar verdi.

      – Tungut Hanı’ın kızını bana getirin!

      Muhafızları elleri ayakları deve yününden yapılmış iple bağlanan kızı hanın huzuruna getirdiler. Hanı öldürmeye çalışan bu kızı muhafızlar fena dövmüşler, onun bedenini kanlar içinde bırakmışlardı. Ama kızın o güzel gözlerinde ne bir korku ne de bir pişmanlık vardı ve fener gibi yanan gözleri, yüzünden saçılan nefret duygusunu aydınlatıyordu. Kendine ölümün nasıl geleceği çok da umurunda değil gibiydi. Beşikteki çocuğuna kadar öldürülen Tungut Hanlığı’nın halkının, annesinin ve babasının öcünü almıştı nasıl olsa. Han’ın önünde boyun eğmeden bütün vakarıyla duruyordu. Cengiz Han hayatında aklın almayacağı bir sürü olay görmüştü, ama böylesine ilk defa şahit oluyordu.

      Bütün bunlar olurken o çarpık bacaklı koca karının söylediklerini hatırladı. Yüzü bir ağ gibi buruş buruş olmuş bu koca karıya:

      – Ben kadın için dövüşeceğim, kadın için savaşacağım, gerekirse kadın için bütün dünyayı fethedeceğim, demişti. Temuçin’in bu sözünü duyan yaşlı kadın: “O zaman sen bir kadının elinden ölürsün, diye azarlamıştı onu. İşte şimdi zamanında bu uyarıyı dikkate bile almayan Han koca karıyı, yüzünü ve söylediklerini hatırlıyordu. Ve koca karının söyledikleri, bu hatıraya dalıp gitti ve erkeksi Tun-gut Han’ın kızına uzun süre bakakaldı. Çünkü Tungut Han’ın kızının önünde diz çökeceğini, çığlıklar atacağını ve beni öldürme diye yalvaracağını düşünmüştü. Öfkelenmiş kızı gördüğünde bu düşüncesinin doğru olmadığını anladı. Karşısında onca erkeğin eline su dökemeyeceği kadar cesaretli bir dişinin durduğunun farkına vardı. Uzun uzun kızdan gözünü almadan bakakalan Cengiz Han kuvvetsiz ellerini kaldırıp kısaca kararını söyledi: “Bırakın gitsin! Ona at, üzerine kıyafet, torbasına bir avuç gümüş verin!” Cengiz Han’ın bu sözleri oraya toplananları şaşırttı. Askerleri de Cengiz Han’ın bu yanlış kararı yüzünden surat astılar. Cengiz Han’ın her dediğini yapan emirleri kınından çıkarılan kılıçları zorla yerine koyup Han’ın söylediğini yerine getirdiler. Yılanın zehri yüzünden sağlığı epeyce kötüleşmiş Cengiz Han yerinden kalktı ve gözüne dik dik nefretle bakan Tungut Han’ın kızına:

      – Ben kılıçla epeyce aznavurun belini kırdım, dedi öfkeli bir sesle. Yeryüzünde çok düşmanımın soyunu kuruttum, toprağını yerle bir ettim, kökünü kazıdım ama hiç kendi seviyemdeki düşmanıma idam emri vermedim. Gerçek cengâverin, düşmanının değerini bilmesi lazım. Ancak düşmanının değerini bilen adam düşmanını yenebilir. Bu kız, kadın olsa da bana değerli bir düşman olabildi, ne için, halkı için, öç almak için. Başını eyerin terkisine bağlamak da gerçek cengâverin, değerli düşmanın yapabileceği şeydir. Kız olarak bunun gibi bir riski alan kişiye ben saygıdan başka, hürmetten başka izzet gösteremem. Benim ziynetim öyle olsun! Bırakın onu, dedi Cengiz Han ağır ağır konuşabiliyordu ancak.

      Han’ın sözünü duyan halk “dua” diye bağırıyordu. Han’ın sözü sözdür, halk çiviyle yere sabitlenmiş gibi yerlerinde öfkeyle duruyordu.

      – Yaptığınız doğru СКАЧАТЬ