Batı Trakya'da Türk Edebiyatı'na Gönül Verenler. Анонимный автор
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Batı Trakya'da Türk Edebiyatı'na Gönül Verenler - Анонимный автор страница 10

Название: Batı Trakya'da Türk Edebiyatı'na Gönül Verenler

Автор: Анонимный автор

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6494-28-2

isbn:

СКАЧАТЬ 1969)

      (Şehrimiz Türk Gençler Birliği Yöneticilerine-köşe yazısı-Azınlık Postası, sayı:50, Mayıs 1969)

      Köşe yazılarından iki örnek:

AZ GELİŞMİŞLİK

      Acı da olsa itiraf etmek lazım… Biz az gelişmiş bir azınlık hüviyetimizi daha çok seneler muhafaza edeceğiz galiba… Vakıa Azınlığımızı cehaletten kurtarmak için çalışmalarımız var. Bu hususu temin edecek elemanlarımız hazır. Fakat ne edelim ki çalışma imkanı bulunamıyor. Daha doğrusu, at var meydan yok.

      Bu halin böyle devam etmesi, bizi şimdi bulunduğumuz seviyeden daha aşağıya düşürecektir. Yaşadığımız şu Avrupa kıtası içinde, bizden daha geri kalmış bir topluluk yok zaten. Şaşılacak şey bu, değil mi? Medeni insanların arasında, her cihetten geri kalmış, az gelişmiş bir topluluk… Elbet böyle oluşuşumuzun çok esaslı nedenleri olacaktır. Bunları birer birer saymağa hacet yoktur. Herkesin bildiği şeyler bunlar…

      Toplu halde geri kalmamızın sebepleri aşikar ve ortada. Bunlar saklanmaz şeyler. Biz geri kalmış bir topluluk olarak hiç kimsenin ilgisini de çekemiyoruz; halimize bakıp üzülmekten başka elimizden bir şey gelmiyor.

      Şimdi bu halimize bakıp mazideki durumumuzu bir hükme bağlamak isteyecekler bulunacaktır elbet. Onlara tarih okumalarını, bizim nasıl bir millete mensup olduğumuzu, bu suretle öğrenmelerini tavsiye edeceğiz. Şimdi yüz yılların ötesinde kalmış bu medeni ve insani meziyetlerimiz unutuldu artık. Hepsi nisyan oldular, hatırlanmıyorlar. Fakat tarih sahifeleri buna şahittir. Böyle, insanların şeref ve haysiyetlerine, milli anane ve benliklerine sahip olarak yaşamalarını sağlamış bir milletin soyundan olan bizlere karşı, daha müsamahalı davranmak bir kadirşinaslık olurdu. Bunlar yapılmadı. Yanlış kanatlarla geri bırakılmamıza sebep olundu.

      Milletlerin tarihe geçmiş vasıflarını, şaşaalı ve çok kuvvetli devirlerini ve o zaman içindeki davranışlarını, idarecilerimizin çok iyi bilmeleri lazımdır. Ancak hakkımızda edinecekleri bu temel bilgiler; değerimizin anlaşılmasına yardımcı olacaktır. Ve kalkınmamız için alacakları kararların mahiyetine müspet tesirini icra edecektir.

      Yukarıya yazdıklarım, iyi niyetli, insan hak ve hürriyetlerine saygı gösteren kişiler içindir. Bizim geri kalışımıza, bizimle beraber üzülen insanlar içindir. Yoksa, Azınlığımızı sevmiyen, onu, mahiyeti bizce çok iyi bilinen kararlarla gelişmesini önlemeye çalışan insanlara söyliyecek tek sözümüz yoktur. Hakkımızda alacakları kararlar; bugün için bunlara bir mesuliyet yüklemese bile, tarihin acı bir şekilde ithamından kendilerini kurtaramıyacaklardır.

      Ne yapalım, ne edelim bu az gelişmişlik durumumuzdan kimlere şikâyet edelim? Her alakalı kulağın politika icabı, duvar gibi sağır olduğu bu zamanda derdimizi kimlere anlatalım? Geri kalmışlığımızdan insan olarak, üzülecek, acı duyacak makam sahibi, fikir sahibi, medeniyet savunucusu insanları nerede bulalım? Neden susuyorlar bunlar?

      Hemen ifade edelim ki, şikâyetlerimizin hakka dayandığını kabul edecek ve bize yardım elini uzatacak vatandaşlarımız vardır. Biz onları arıyoruz işte. Geri kalmışlığın hüzün veren utancından kurtulabilmek için şimdi de biz onların yardımını istiyoruz.

      Bu bir lutuf dileği değildir. Beş buçuk asır devem eden bir zaman içinde, bizim de, şimdi alakalanmalarını istediğimiz vatandaşlarımızın gelişmelerine yardımcı olduğumuz, tarihten bilinmektedir. Şimdi biz işte bu borcun edasını istiyoruz. Ve istiyeceğiz.

Akın, Ekim 1966DEĞER ÖLÇÜSÜ

      İnsanların değeri, terazi ile tartılamaz, metre ile ölçülemez. Onlar için mihenk taşı hizmetlerdir.

      Hiçbir zaman toplumun ana davaları olan işlere karışmamış kişilerin, ahlâki meziyetleri, şahsiyetleri ve içtimâi noksanlıklara olan vukufları, tecrübe edilmeden anlaşılamaz. Kanaatimizce, toplumun bir insana vereceği kıymet ve ehemmiyeti, aldığı vazifeyi, ekseriyetin ihtiyacına ve isteğine göre yürütüp umumun vicdanında lâyık olduğu yüce mevkii almak için, dürüst çalışmak mecburiyetindedir. Ancak böyle davrananlar, bir değer olduklarını ispat etmiş olurlar. Aksini yapanlar ise, kıymetsiz kişiler olduklarını, lânetle anılmağa müstahak olduklarını, ilân etmiş olurlar.

      Böyle pespaye durumuna düşen, bahtsız insanları, fert olarak acıyanlar çıksa bile, cemiyet onları hiçbir zaman affetmez. Ömürlerinin sonuna kadar, birer insan posası olarak, vicdanlarının bile mesul ettiği itibarsız, haysiyetsiz, güvenilmez ve nefret edilen kimseler gibi yaşamağa mecbur kalırlar.

      Vakıa, toplumun başına geçmek fırsatını bulanların, hata işleriz, korkusu içinde yaşamaları, bu yüzden hiçbir iş yapmak istememeleri de, daha büyük bir hata olur. Yalnız hiçbir zaman hatırdan çıkarılmaması gereken bir cihet varsa, toplumun genel yaşayışına tesir icra edecek bir karar verirken onun temayüllerini hesaba katmak düşüncesi, bütün davranışlarda hâkim fikir olmalıdır.

      Biz aslında, şahsi olmak şartı ile, ufak tefek kusurları kendine yakıştıranları hedef tutup umumi efkâr karşısında, bu hallerini şikâyet konusu yapan akılsızsız mızmızlardan değiliz. İnsan olarak hepimizin, bilerek veya bilmeyerek yaptığımız şahsi kusurları olacaktır. Lâkin bu hallerimizden, mensup olduğumuz toplum, hiçbir zarar görmemelidir.

      Eğer hareketlerimizden toplumun; haline ve geleceğine, kötü tesir icra edecek bir durum hasıl olacağı anlaşılırsa, bu kusur değil; cinayet olur.

      Zaten böyle kusurları işleyenler, halkın vereceği temyiz edilemeyen kesin bir hüküm ile değer bakımından sıfıra düşmüş olurlar.

      Azınlığımızın başına geçmiş bulunanlar, akıllı kişiler iseler, kısaca değindiğimiz bu ilkeler içinde, ana davalarımızı yürütmek mecburiyetindedirler. Şayet kavrayışsız ve her insanda bulunması lâzım gelen hasletlerden yoksun iseler, bizim samimiyetimizin ifadesi olan bu uyarmalarımıza tabii sırt çevireceklerdir. Belki de vazifelere müdahale eden bir şahıs telâkki ederek hırçınlaşacaklardır. İşte o zaman, zaten biraz da akılsız olduklarını, bir kere daha ispat etmiş olacaklardır.

      Hazır fırsat elvermişken, konumuzla ilgili bir Çin atasözünü buraya kaydedeyim:

      “Ahmak adam, bütün ömrünü akıllı bir adamın yanında geçirse; bir kaşığın, çorbadan nasibi ne ise, onun da akıldan nasibi o kadar olur.”

      Unutmamak gerekir ki: Çoğu kere, topluma yapılan hizmetlerin hata ve sevabını, halka anlatmak mecburiyeti hasıl olur. Böyle duruma nasıl olsa düşüleceğini hesaba katanlar, hareketlerini ve kararlarını ayarlayıp toplumun ihtiyaçlarına ve temayüllerine uygun bir sınır içinde yürütmeyi, en makul davranış tarzı kabul ederler. Ve bu suretle halk nazarında değerlerini yükseltmiş olurlar.

      ASIM HALİLOĞLU

      (1923 -1980)

Hayatı:

      Asım Haliloğlu 1923’te İskeçe’nin Kireççiler (Hrisa) köyünde doğdu. Kireççilerli Halil Ağa’nın oğludur. İlkokulu köyünde bitirdikten sonra parasız yatılı sınavını kazanarak önce Edirne, daha sonra da Sivas ve İstanbul’a giderek orta öğrenimini tamamlamıştır. Haydarpaşa Lisesi’ni СКАЧАТЬ