“Yetim” öyküsünün başkişisi öyküye adını veren -babasını savaşta annesini de yıllar önce kaybetmiş- Kökö adlı çocuktur.68 Tanrısal bakış açısına sahip anlatılarda anlatıcı bakış açısını, “çoğu zaman figürün-özellikle de başkişinin- tam karşısına, ama ondan çok okura yakın bir noktaya yerleştirir. Onun kişiliğine, geçmişine dönük kimi bilgileri, bir sırdaş gibi gördüğü okurla paylaşır.”69 Yazar anlatıcı, Kökö’nün geçmişine ait bilgileri aktararak, Kökö’nün anne ve babası hakkında bilgi verir. Yazar anlatıcı çocuğun yaşadığı kayıpların onun ruhsal dünyasında açtığı tahribatı vaka zamanından geriye giderek anlatır. Anlatı şimdiki anda zihnin üzerine düşen atomlardır. Gelecek tasavvuru geçmişin izlenimleri üzerine inşaa edilir. Yetim çocuğun içinde bulunduğu varoluşsal sancılı durum, geçmişte yaşadığı kötü zamanların geleceğe sinmesindendir. Yazar, başkişinin şimdiki ruh halindeki çöküntüyü geçmişe giderek şu şekilde aktarır;
Kökö, babası askere gittiğinde annesinin karnındaydı. Babası Yusuf savaşta öldü. Annesi Ayım askerden kalan tek evladına yel bile dokundurmadan büyüttü. Okula da verdi. Ne yazıkki annesi zavallı oğlumu okutup büyütsem diye hayal ederken maksadına ulaşamadan dört sene evvel hastalıktan dolayı vefat etti. Böylece bir ailenin yalnız sevimli evladı “yetim Kökö’’ diye adlandırıldı. Akrabaları çocuğu Şeki’ye verdiler. O zamanlarda Şeki Taş Kömürde kalıyordu. Birgün Kökö’yü kimsesizler yurduna götüreceğiz diye hoca gelmişti. Şeker ikna olmamıştı. (H.Y.: 10)
Öykünün başında, bu anekdotu veren yazar anlatıcı, okuyucunun kafasındaki “Kökö nasıl yetim kaldı?” sorusuna da cevap vererek bir anlamda merak unsurunu giderir. Kökö’nün acınası hayatına bu doğrultuda dikkati çeken yazar-anlatıcı okurda yetim çocuğa karşı bir hissiyat oluşturur. “Ne yazık ki”, “zavallı”, “yalnız sevimli evlat” gibi sözcükler yazarın taraf tutma eğilimini belirtir. Askerde babasını kaybeden ve çok küçük yaşta da annesiz kalan başkişinin zihninde geçmişin kötü anlarının kalıtımsal olarak varlığı onda kişilik sorunlarına yol açar. Bir aile sıcaklığının eksikliği ve sığındığı teyzesinin eziyetleri yazarın neden taraf tuttuğu hakkında ip uçları verir.
Tanrısal anlatıcı öykü kişilerinin iç ve dış çatışmalarını aktarmada kişilik çözümlemelerinde dikkati çeker. Yetim Kökö’nün yaşadığı depresif tramva öykü boyunca sık sık geniş görme biçimiyle aktarılır. Kimsesiz bir çocuğu sadece ondan yararlanmak için sahiplenen Şeki adlı kadın çocuğu değersizleştirerek onda“geriçekilmişlik”70 hissi yaratır. Bu geri çekilme, çocuğun dış dünyadan koparak kendi içine sıkışıp kalmasına nesneler dünyasında kaybolmasına yol açar. Ontolojik olarak varoluşunu gerçekleştirmek isteyen insan “atalarını, geçmişini anarak kendi içine oturmayı öğrenir.”71 Bunu beceremeyen bireyler dünyada kendilerini konumlandıracak yer bulamazlar ve ontolojik bir boşluğa düşerler. Başkişinin geçmişte yaşadığı travmaya teyzesinin eziyetlerinin eklenmesi çocuğun farkındalık olgusundan uzak kendi içine çekilerek, kişilik sorunu yaşamasına yol açar.
2.2.1.2. Öyküde Zaman
Zaman, varlığın sonsuz olanla ilişkisidir. Varlık, zamana bağlı olarak değişkenlik gösterir. Geçmiş-gelecek ve şimdi zamansallıkları varlığın sonsuza açılan bir penceresi olur. Bu doğrultuda varlığı merkeze almasıyla zaman, anlatının ruhunu oluşturan, anlatıya derinlik kazandıran unsurdur.
Şekilde Levinas’ın72 zaman üçlemesinde; zamanın geleceğin tasarısından, geçmişin baştan ve süreğenliğinden, şimdiki zamanın ise buradalığından bahsedilir. Anlatılarda kullanılan zaman unsuru da bu şekilde geçmiş-şimdi-gelecek üçlemesinin yaşantılanmasıdır. Zaman bu üçleme merkeze alınarak bireyin şekillenmesinde ana unsurdur. Kasımbekov anlatılarında da zaman, bireyin ruhsal dünyasıyla ontik bir bağ kurar.
Tölögön Kasımbekov’un diğer anlatılarında da sık sık kullandığı geriye dönüş tekniği “Yetim” öyküsünde de çokça başvurulan bir anlatım yöntemidir. Yetim öyküsü zamansal olarak öykü zamanından sık sık öyküleme zamanına dönüşlerle kurgulanır. Öykü, yazar anlatıcının, hâkim bakış açısıyla aktardığı kapalı bir mekân olan evde, öykü kişilerinin tasviriyle başlar; “evde sadece üç insan var. Gönülleri güllük gülistan, şarkı söyleyerek neşeli oturuyorlar. Ortadaki adam orta yaşlardaki birisi ama ergenlik dönemine gelmiş delikanlı gibi davranıyor. Ara sıra bıyığını kıvırarak, akıllı, büyük olduğunu göstermek istiyormuş gibi diğer ikisini yönetiyordu” (H.Y.: 7). Öyküyü bu şekilde tasvirle başlatan yazar-anlatıcı evde her ne kadar huzurun hâkim olduğu izlenimi verse de öykü ilerledikçe mekânın giderek darlaştığı görülecektir. Ev bu anlamda bireyi sıkan/saran görüntüsüyle darlaşır. İşittiği hakaretler ve gördüğü şiddet, yetim çocuğun zamana sıkışıp kalmasına yol açar. Öykü ilerledikçe, Yetim Kökö üzerinde Şeki ve dostu Çora’nın eziyetleri zamansal boyutta giderek artan bir gerilime dönüşür.
Öykünün kart karakterleri olarak görülen Çora ve iki arkadaşı ile Şeki, öykünün başkişisi, yetim çocuk Kökö’yü değersizleştirerek varlık alanına tecavüz ederler. Yazar anlatıcı bu sahneleri öykü zamanından geriye gidişlerle anlatır. Yazar anlatıcının geriye dönüşlerdeki yoğunlaşma anları başkişinin psikolojik geriliminin zirveye ulaştığı zamanlardır; “hani dövmeyeceğim demişti. Döversem babamla evleneyim yemin ediyorum demişti. Bakacağım babasıyla evlenir mi? diye çocuk her şeyi hatırlıyor. Yüzünde üzgünlüğü belirmese de içi hüzünle dolu. Bu kavgalar onun için alışkanlık gibi.” (H.Y.: 11) Zaman-mekân bütünleşmesinin örneği olan alıntılanan bölüm, mekânın insan ruhu üzerindeki etkisine örnektir. Huzurun mekânı olması gerekirken huzursuzluk mekânı olan ev, içkinin verdiği sarhoşlukla kendilerinden geçen yozlaşmış tiplerin, yetim Kökö üzerindeki olumsuzlayıcı özelliğiyle kurgulanır. Artık sıradanlaşan kavga ve gürültü hali zamanın insan ruhu üzerindeki yıkıcı/tahrip edici özelliğini gösterir.
Yazar anlatıcının dağınık olarak geçmiş anları öykü zamanına taşımaları sadece gerilimin yüksek olduğu anlarla sınırlı değildir. Öyküde başkişinin dolayımlayıcısı olan öğretmen Rayımcan hakkında bilgi veren yazar anlatıcı, kanlı savaşın yapıldığı geçmiş zamana da atıfta bulunur; “Rayımcan öğretmen, beş altı senedir köyde çalışıyor. Orta yaşlarda olgun birisi. Onun yüzünü sert gösteren şey yüzündeki kesik izi. Ama gözü korkutan bir şey değil. O yirminci asrı titreten kanlı savaşın izi.” (H.Y.: 15) cümlesinde olduğu gibi СКАЧАТЬ
68
Kök sözcüğünün üçüncü anlamı Yudahin’in sözlüğünde şu şekilde verilir; (Kök: yahut kök bet yahut kök bettüü) ısrar eden, sebatlı, inatçı; kök bala: inatçı çocuk; er bolsonğ, kök bol. sözüngö bek bol ats. : yiğit olursan sebatlı ol, sözünün de eri ol!; kök mee, kökmöö. Kök sözcüğünün inatçı anlamını taşyan Kökö inatçı kişiliğe sahip olmasıyla anlatılır. Bu durum yazarın yarattığı karakterin ismiyle kişiliği arasında anlam ilgisi kurduğu anlaşılır. (Bkz. K.K., Yudahin, Kırgız Sözlüğü (K-Z) (Çev. Abdullah Taymas), TDK Yayınları, Cilt 2, 3. Baskı, Ankara, 1994, s. 498.)
69
Sazyek, a.g.e, s. 185.
70
Geri çekilmişlik; psikoloji terimi olarak içe dönüklüğün öbür yüzü, dış dünyadan kopma olarak tanımlanır. Bkz. Harry Guntrip,
71
Ramazan Korkmaz (2003), “Oğuz Yurdu Romanında Toplumsal Bilinçdışının Görüntü Düzeyleri” Bilig, Güz / 2003. sayı 27, s. 72.
72
Emmanuel Levinas,