Zamansal düzlemde değerlendirilecek “Memleket” öyküsü ben/kahraman anlatıcının yolculuğuyla başlar. Vaka zamanı, “mayıs ayının sımsıcak öğle vakti”dir (H.M, s. 2). Öyküleyici ben/kahraman öyküde sık sık öyküleme zamanından geriye gider; “biz Nurkuşla ikimiz yazın balık tutuyorduk, bir gün çok büyük balık tutmuştuk, öğle vakitleri suda balık gibi oynuyorduk. Ahh ne güzel günlerdi…” (H.M, s. 6) Satıkul’un bu bu geriye gidişleri düşsel boyutta geçmişteki büyülü anlara bir özlemin dışa vurumudur. Birey yaşadığı zamanın sıradanlığından sıkıldığı anlarda belleğinde eski güzel zamanları anımsayarak geçmiş ile şimdi arasında bir ikilem yaşar. “Ahh ne güzel günlerdi…” cümlesi geçmişte yaşanan büyülü zamanlarda yaşanan mutluluk anlarına bir göndermedir. Geçmişi şimdide değerlendiren Satıkul, zamansal düzlemde şimdiyi sorgulayarak değişimin yıkıcılığına atıfta bulunur. Modern dünyanın değişim/dönüşüm hızını eyitişimsel olarak anlamaya/sorgulamaya çalışan insanoğlu çoğunlukla yanılsamanın kucağında bir bocalama yaşar. Değişimin hızı ve sürekliliği insanın geçmişe hep bir özlem duymasına yol açar. Satıkul da geçmişin “büyüsü bozulmayan” anlarına derin bir iç çekişle göndermede bulunur.
Kısa bir zaman dilimini kapsayan öykü zamanında hayatı deneyimleyen ben, yaşamın o aydınlık anlarına sık sık göndermede bulunur. Zaman-mekân ilişkisiyle kendi oluşunu gerçekleştirmek için yola koyulan ben/kahraman anlatıcı Satıkul ile birlikte Akcol’a doğru yola çıkar. Öyküde anlatılan olay kısa bir zaman dilimini kapsar. Kısa öykünün “yarım saat içinde okunabilen kısa bir kurmaca metin olarak”25 tanımlanması bunun göstergesidir. Memleket öyküsü de yarım saati bile almayan okuma zamanını kapsayan bir kısa öykü olması yanında vermek istediği ileti yönüyle kapsamlıdır. Zamansal boyutta sıradizimsel olarak kurgulanan vaka zamanı geriye gidişlerle anlam kazanır. Bu geriye gidişler okurun geçmiş ile şimdi arasında bir değerlendirme yapabilmesine olanak sağlar. Öykü zamanı, geriye gidişler dışında sırasıyla; Tilegen’in Akcol’a doğru yola çıkması, Satıkul’un yaşadığı boz üye uğrayıp dinlenmek istemesi, Satıkul’un Tilegen ile gitmek için ısrar etmesi, ikilinin Akcol’a doğru yola çıkması ve Satıkul’un Akcol’a vardıklarında gösterdiği olumlu tepki üzerine kurgulanmıştır. Artzamanlı olarak bu şekilde anlatılan vaka zamanı bireyin içsel bunalım anları ile ontolojik olarak kendini yeniden kurduğu anlar arasındaki anlam bağıntısından oluşur. Bu süreç zamanın mekânla bütünleşerek insan psikolojisi üzerindeki olumlayıcı özelliğidir. Yeni yerine bir türlü adapte olamayan ya da başka bir deyişle mekâna sığmayan Satıkul, zaman geçtikçe doğduğu topraklara daha çok özlem duyar. Bu özlem onun mekânın kuşatıcılığıyla doruğa çıkar. Doğduğu topraklara gidişi, onun kendini huzurda hissetmesine yol açar.
2.1.1.3. Öyküde Mekân
İçinde yaşadığı dünyayı anlamlandırmaya ve okumaya çalışan insan, kendini konumlandırmaya çalışarak evrende kendine yer açar. İlk çağdan beri insanoğlu korunma içgüdüsüyle sığınacak bir yer ararken farkında olmadan yeni yuvasında hayatın anlamı üzerine kafa yorar. Yeni düşünceler ışığında mekânın kendini ruhsal anlamda rahat ve dingin hissettirmesi bireyin içinde yaşadığı değerlere bağlanmasına yol açar. Mekânın ruhsal anlamda yarattığı bu etki toplum olma gereğini de beraberinde getirir. Tarihsel bir sürecin devamında insanların birarada yaşama gereği, toplum olma olgusuyla birey olma arasındaki anlamsal farkı da beraberinde getirir. Mekân fiziksel olarak bireyin konumlandığı ontolojik bir tutunma alanı olması yanında ruhsal tramvaların/kopuşların da yaşandığı belleğin tahrip edildiği huzursuzluğun alanlarıdır. İnsanoğlu edimsel bir algılayışla mekânın önemini kavradığında kendi oluşunu ya da kopuşunu da mekânsal düzlemde gerçekleştirir. Mekân bu yönüyle tarihsel bir kavrayış yaşayan bireyin “yüzlerce yıllık dünya deneyimini içselleştirmesi”26 şeklinde tasavvur edilebilir.
Gerçek dünyanın ötesinde kurgu dünyasında da mekân gerçekle izdüşümsel olarak benzerlik göstererek kendine yer bulur. Gerçek dünyadan bağımsız olmayan (ütopik anlatılardaki mekanlar hariç) öykü mekanı bireyin içsel dünyasıyla doğrudan ya da dolaylı olarak ilgilidir. Bu yüzden, öyküde mekân anlatının geçtiği yerle sınırlı değil, anlatı kişilerinin algı boyutunun da dışa vurumudur. Böylece “mekân tasvirleri, eserdeki kahramanların bazı hususiyetlerini dikkatlere sunmaya da yardım eder.”27 Öyküyü anlamlandırma süreci mekân-insan ilişkisini açımlamaya bağlıdır. “Gündelik yaşamımızı, ruhsal deneyimlerimizi, kültürel dilimizi belirleyen zamansal kategoriler değil mekânsal kategorilerdir”28sözleri, insan-mekân ilişkisinin birbirini nasıl beslediğine göndermede bulunmaktadır. Mekân bu yönüyle bireyin ruhsal dünyasının açmazlarını de görünür kılan bir unsurdur.
Dünyalık zamanda insanın ruhu mekâna siner. İnsan kendi oluşunu mekânla kurduğu ontik bağla gerçekleştirebilir. Bu düzlemde“ruhumuz bir oturma yeridir.”29 İnsan ruhunun istirahat ettiği mekân onun ruhsal bütünlük sağladığı yerdir. İnsanın duygu, düşünce ve hayallerini gerçekleştirdiği mekân üzerine yapılan çıkarsamalar, anlatının ana unsuru olan kahramanları anlaşılır kılar. Kasımbekov’un öykülerinde mekân bireyin ruhsal arzularını veya travmalarını odak noktasına alması bakımından şu başlıklar altında ele alınabilir;
1. Dar/kapalı mekânlar
2. Açık/geniş mekânlar
2.1.1.3.1. Dar/Kapalı Mekânlar
Günümüz toplumlarında görülen iletişimsizlik, yabancılaşma gibi bireyin kendisi ve çevresiyle çatışma içinde olduğu kopukluk hali, mekânın insan ruhuna sinen görüngüsüdür. Yüksek binalar, insanlar arasındaki uçurumu artırmış, iletişimsizliğin yol açtığı uzaklık toplumsal bir körleşmeyi de hızlandıran ana etken haline gelmiştir. Toplumla duygusal bağlarını koparan birey, kaotik bir açmazda kalmış, zamansal ve mekânsal düzlemde korku edimiyle hayatı deneyimlemiştir. Duygusal bir açmazda olan bireyin yaşadığı depresif kırılma anları mekânın karanlık yüzünü imler. İletişimsizlik, çatışma gibi unsurlarla mekânla bütünleşemeyen birey yaşadığı toprakların da sesini dinleyemez olmuş ve birey/leşme ediminden uzaklaşmıştır.
Tablo 1
Mekânın insanı saran olumsallıktan uzak yönü öyküde Satıkul’un yaşadığı devinimsel kopukluk ile kendini gösterir. Satıkul’un 3 yıl önce taşındığı içinde yaşadığı yeni evi dağılmışlığını, eksiklik duygusuyla yaşamdan kopuşunu imleyen labirent bir mekan özelliği gösterir. İnsan ruhunun ana barınağı olan ev, bireysel hayatın da devamlılığını sağlayan içtenlik mekânıdır. Ancak evden uzak olmak demek СКАЧАТЬ
24
Şerif Aktaş,
25
H. B. Bates,
26
Ramazan Korkmaz (2003), “Oğuz Yurdu Romanında Toplumsal Bilinçdışının Görüntü Düzeyleri” Bilig, Güz / 2003. sayı 27, s. 72.
27
Aktaş, a.g.e., s. 131.
28
Zehra Ayman, “Bellek Mekânı Olarak Sınır ve Ötekilik; Kars Şehri”,
29
Gaston Bachelard,