2.1.1.3.2. Geniş/Açık Mekânlar
İnsanın birey/leşme sürecinde karşılaştığı olumsuzlukları savuşturduğu, çevresiyle ontolojik bir güven ilişkisi içinde olduğu mekânlar ruhsal bir bütünlüğün yansıma alanlarıdır. İnsan kendi olma deneyimini anlamlandırdığı bu mekânlarda aşkın olana açılma arzusuyla yaşamında insani değerleri önceleyerek içsel bir aydınlanmayı da gerçekleştirebilir. Mekânın fiziksel görüngüsünden çok ruhsal görüngüsünün anlam kazandığı açık geniş mekânlar, insanın tinsel doğumunun da hazırlayıcısıdırlar.
Tablo 2
Geniş/açık mekân bireyi aşkın olana götüren ruhsal barınma alanı olarak öyküde yer bulur. Öykü kahramanının kendini ontolojik olarak yeniden kurduğu bu mekânlarda birey çevresiyle uyum içerisindedir. Öyküde, ben/kahraman anlatıcı için açık mekân kendilik bilincini oluşturduğu uçsuz bucaksız Kırgız bozkırıdır; “yolum nihayet Burçuke’nin güneş düşmez vadisine ulaştı. Şarıldayarak akan berrak çay ve kenarına dizilmiş her birinin dalları göğe ulaşmak istercesine uzanmış söğütler, cevizler, huş ağaçları hatta dut ağaçları bulunuyor” (H.M.: 2). Yol boyunca gördüğü manzaraya hayran bir şekilde tasvir yapan ben anlatıcı, doğayla ontik bir bağ kurar. Tabiatın ruhu dinginleştiren somut görüngüsü, ben/kahraman anlatıcıyı “sıkan, ona engeller çıkaran ve onu diğer insanlarla ilişkiye girmekten men eden”30 özelliğinden uzaklaşarak ruha huzur veren bir havaya bürünür. Romanın diğer kişisi Satıkul için ise, geniş/açık mekân doğup büyüdüğü topraklarla eşdeğerdedir. Üç yıldır doğduğu Akcol’dan uzak olan çocuk, “ruhunun kayıp atlantisini yeniden gün ışığına çıkarmak”31 için Tilegen ile gitmek ister; “Eee, nereye gideceksin sen? Diye anneannesi çocuğa yöneldi. Dediklerimi duymadan ne diye mırıldanıyor bu? – Akcol’a… dedi Satıkul. Yaşlı kadın çocuğun ne düşündüğünü fark etti.”(H.M.: 3) Anneannesi ile girdiği diyalog çocuğun yıllardır içinde biriktirdiği memleket hasretinin göstergesidir. Belleğinde hâlâ tazeliğini koruyan yaşanmışlıklar, Satıkul’un şimdinin monotonluğundan sıkılarak aşkın olana açılmak istemesine yol açar. Aşkın olan onun varoluşsal olarak kendini konumlandırdığı doğup büyüdüğü topraklardır. Çünkü insan hayal dünyasında doğduğu evi tasavvur ettiğinde “düşlemin en derin yerinde o ilk sıcaklığa geri döner, maddi cennetin o ılık maddesinin ilk sıcaklığının bir parçası oluverir.”32 Satıkul da üç yıl boyunca uzak kaldığı evini belleğinde canlı tutar. Düşleminde doğduğu evin özlemi olan Satıkul için açık mekân, yolculuğun sonunda Akcol’a yaklaştığında gördüğü manzaradır; “Aaa… Akcol… Baksana Tilegen ağabey, Akcol! Satıkul büyük bir sevinç içinde ben burayı ilk defa görmüşüm gibi, eliyle işaret ederek kendinden geçercesine konuşmaya devam etti. İşte, aaa bizim ev. Minbay amcanın evi… Nurkulların evi… Aaa… Hala yerinde duruyor. Nurkul ve ben, işte şurada oynar, olgun-ham demeden meyve yerdik” (H.M.: 4). Doğduğu topraklarla kavuştuğunda Satıkul’un hissettikleri aidiyet duygusunun dışa vurumudur. Yıllarca doğduğu topraklara özlem duyan Satıkul dolayımlayıcısı Tilegen ile bu isteğine kavuşur ve mekân Satıkul için birdenbire genişler. Mekândaki bu değişiklik Satıkul’un ruhsal değişimiyle paralel bir seyir izler.
Mekânın değişmesiyle yaşadığı varoluşsal boşluk sona erer. Kendini rahat ve huzurda hisseden Satıkul’un doğduğu yere geldiklerinde hafızası canlanır. Çünkü “ev sayesinde anılarımızın büyük bir bölümü yerleşecek bir yer bulur.”33 Mekân Satıkul için birden labirent mekândan geniş mekâna dönüşmüştür. Bu değişim, Satıkul’un ruhsal değişimiyle paralellik gösterir. Birey kendini ancak ait olduğu yerde rahat hisseder.
Yıllarca doğduğu topraklardan uzak kalan Satıkul Kırgız toplumunun da temsilcisi konumundadır. Yıllarca sömürge güçleri tarafından toprakları üzerinde oynanan oyunlar ile kendi topraklarına yabancılaştırılmak istenmeleri karşısında Kırgız halkı mekânın kuşatıcı/yıkıcı yönüyle karşı karşıya kalır. Satıkul’un bu özlemi kendi halkının topraklarına olan özleminin de yansımasıdır.
2.1.1.4. Öyküde Kişiler Dünyası
2.1.1.4.1. Anlatıcı “Ben”in Görüntüsü: Tilegen
Anlatıcı ben öyküde kuran ve yaşayan yapısıyla görülür. Anlatının odak noktasında olduğu için yazar, kurmaca dünyayı onun etrafında şekillendirir. Anlatılan ben yönüyle başkişi, kurmaca içeriğin yoğun olduğu bölümü oluşturan “anlatan ben yönüyle de bu “serüven”in hem aktarımını hem de kritiğini yapma konumunda olan bir figürdür.”34 Bu figür, yani başkişi, serüveni yönlendiren ve kişiler üzerinde geniş görme biçimine sahip yapısıyla öyküde yer alır. Olaylara geniş bir bakış açısıyla bakmasının yanısıra, yazarı da temsil eden anlatıcı ben, kurgunun hareket noktasının merkezindedir. Küçük bir çocuğun memleket hasretinin bir kurgusu olan öykü, anlatıcı “ben”in bu özleme kavuşması ile sona erer.
Tablo 3
Şekilden de anlaşıldığı gibi, anlatıcı ben öyküde küçük bir çocuğu hedeflerine ulaştıran yönüyle ele alınır. Onun “yol gösterici”liği, “kurucu” yönü ve “dolayımlayıcı” özelliği özneyi nesneye yaklaştıran ana etkendir.
Anlatıcı ben öyküde yazardan farklı konumdadır. Çünkü “anlatıdaki konuşan, gerçek yaşamdaki yazan değildir, yazan da var olan değildir.”35 Bu bakımdan anlatıcı yazarın yarattığı evrensel değerlerle donatılmış bir karakterdir. “Memleket” öyküsünün anlatıcı “ben”i Tilegen adlı gençtir.36 İnsan merkezli bir öykü olan “Memleket” öyküsünde “ben”, yansıtıcı bilinç özelliği gösterir. “Olaylara hareket kazandıran “ben” kurmaca bir dünyanın sınırları içerisinde yer alır ve olay örgüsünü var eden özelliği ile öykünün ana matrisini СКАЧАТЬ
30
Ramazan Korkmaz,
31
Joseph Campbell,
32
Bachelard, a.g.e., s. 38.
33
Bachelard, a.g.e., s. 38.
34
Hakan Sazyek,
35
Roland Barthes,
36
Tile: dilemek. İstemek; duşmanlığa ölüm tilegençe. özünğö ömür tile ats.: düşmana ölüm dilemektense kendine ömür dile! (düşmanın kendiliginden helâk olacağını umma da, onunla mücadeleye hazırlan!) kayır tile-: dinleme. Anlamına gelir. Tile sözcüğüne gelen -gen sıfat-fiil ekiyle tilegen sözcüğü “dileyen” anlamında kullanılır. (Bkz. K.K., Yudahin, Kırgız Sözlüğü (K-Z) (Çev. Abdullah Taymas), TDK Yayınları, Cilt 2, 3. Baskı, Ankara, 1994, s. 738.)