Ne radikal imamları ne de bunları bahane ederek yapılan radikal açıklamaları, genellemeleri, müslüman kadınları köle gibi gösteren tabloyu kabul etmek mümkün değildir. Ortaya konulan ve konulmak istenen islam imajı yanlıştır. Cami imamının her hangi bir konuşmasından dolayı eve gidince hanımını, kızını döven, azarlayan, horlayan kaç müslüman var doğdusu merak ediyorum. Her gün merhaba, günaydın dediği komşusunu müslüman olmadığı için ortadan kaldırmayı, katletmeyi düşünen kaç müslüman var? Veya böyle düşünen müslüman var mı? Hangi müslüman hanımıyla veya bir başkasıyla kavga ederken islam dini bu konuda ne diyor diye düşünüyor Allah aşkına! Kavganın, gürültünün dinle alakası yoktur. İnsanla alakası vardır!
Hal böyledir. Müslümanlar bu ülkenin vatandaşıdırlar. İmamlar ve camiler de Hollanda’daki müslümanların varlıklarının sembolleridir. Görevleri de insanlar arasında nefret ve kin üretmek, yaymak değil, insanlar arasında ve ön önemlisi de mensupları arasında sevgi ve kardeşliği, hoşgörü ve adaleti yaymaktır. Aksini iddia eden imamlar varsa, başlarına geleni kendileri çekmeleridir. Müslümanlar ve Hollanda’da yaşayanlar değil.
Maurits Bergen ve Hollanda İslam’ı
Geçtiğimiz Cumartesi günü Dünya gazetesini okuyan Hollandalı yazar dostlarımızdan El-Fers, Türkçe “teleşa gerek yok” notuyla e-mail adresime İslam ile ilgili bir yazı gönderdi. Haftalık gazete De Groene Amsterdammar’da Rene Zwaap tarafından geçtiğimiz yılın Kasım ayında yayımlan bu yazının başlığı “De islam werkt als een spiegel”. Bu başlığı açıklayan alt başlık ta aynen şöyle: “Hollanda hızla kendi islam’ını oluşturyor. Yeni bir zuil (yorum, ekol, anlayış) doğuyor. Buna karşılık Hollanda’da müslümanlara olan korku da epidemolojik(felakat-hastalık) bir boyuta ulaştı. Durum karşısında Arab-bilimci Maurits Berger ‘Kendi kendimizi savunmaya mecburuz’ başlığıyla bir makale yayınladı’ ve gelişmeler üzerine görüşlerini belirtti.
Buradan hareketle 2000 yılında hollanda’da ‘yılın gazetecisi’ ödülünü alan Rene Zwaap, özellikle 11 Eylül olaylarından sonra Hollanda’da müslümanlara olan reaksiyonların dramatik bir şekil aldığından da yola çıkarak, Arab-bilimci, hukukçu, yazar Maurits Bergen’in konu üzerindeki tesbitlerini ortaya koymaktadır. On beş yılı aşan bir zamandır Arap dünyası üzerine çalışan, 1995 yılından itibaren Kahire’de ve Suriye’de ikamet eden Maurits Şam’da islam hukuku okumuş. Batı’da hakim olan islam’la ilgili karikatörlerin gerçeklerle arasında dağlar kadar fark olduğuna değinen Maurits Kur’an ile İncil arasında temel prensiplerde şu mukayesi yapmaktadır. Kur’an’ın temel prensibi “sosyal adalet” iken, İncil’in temel prensibi “sevgi”dir. Bu iki farklı çıkış noktası, hristiyanlığı/katolik kilisesini Güney Amerika’da ‘kurtuluş-teolojisi’ olarak karşımıza çıkarken islam’ı da Arap dünyasında ‘siyasi-islam’ olarak, pratikte karşımıza çıkarmaktadır.
Maurits’in Arap dünyasıyla ilgili tecrübelerini ve bireysel gelişmelerini konu edinen ve üç baskı yapan ilk kitabı “De Islam is een sinaasappel”. İlk defa cuma namazını gözlemlemek üzere bir cami kapısına yaklaştığında panikleyen Maurits ‘gözümün önüne televizyon yayınları, kükreyen islam fundementalistleri, patlayan silahlar sanki bir sinema şeridi gibi geldi geçti’ diyor. Bu ise Batı’da ve dünya’da milyonlarca insanın şuur altına yerleşmiş/yerleştirilmiş bir korkunun ifadesidir.
Maurits Bergen’in ikinci kitabı ise ‘’Kruistocht en Jihad/Haçlı Seferleri ve Cihad”dır. Bu kitabında Batı’nın hipokritliğine dikkatleri çeken Maurits, Batı’nın kendi insanı icin arzu ettiği demokrasiyi, insan haklarını bir Arap vatandaşı için o kadar da arzu etmediğini zira, Arap dünyasindaki dikdatör yönetimlerin desteklendiğini iddia etmektedir. Bu tutumuyla Batı inanılınırlığını kaybederken, Arap dünyasında şu kanaat yaygınlaşmaktadır. Avrupalı ve Amerikalı için iyi olan bir şey bir Arap için iyi değildir. Bunu El-Cezira, Arap-CNN televizyon yayınlarında uygulanan sansürden görmemiz mümkündür diyor Maurits.
Hollanda’da durum ise yukarıdakinden farklı görünmemektedir. Maurits’e göre Müslümanlara karşı bir güvensizlik oldum olası hakimdir. Bazıları, yıllardır karınlarında taşıdıkları ama çoğu zaman ifade edemedikleri görüşlerini 11 Eylül olaylarından sonra eteğindeki taşları dökercesine boşaltmışlardır. ‘Şimdi bu tür görüşler caddelere kadar taşmıştır. Gerçekten insan kendi kültürünü islam kültüründen üstün görüyorsa ve böyle inanıyorsa, bunun manası açıkca şudur: müslümanlar bizim değerlerimize, normlarımıza uyum sağlamalıdırlar. Devamı ise, müslümanların islam’la ilgilerini kesmeleri isteğidir ki, bu imkansızdır’. Düşünebiliyor musunuz! HP/De Tijd’e yayınlanan bir yazıda islam nasyonal-sosyalizm’le eşdeğer tutuluyor. Bu bir felakettir, ancak insanların düşüncelerini karınlarında saklamamaları açısından da iyidir. Hiç olmazsa müslümanlar nereye gittiklerini, kendilerini nelerin beklerdiklerini bilsinler.
Hollanda’da islam’ın geleçeğinden ümitli olan Maurits, bütün olan olaylar, tartışmalar, didişmeler, eleştirmeler Hollanda’da yeni bir islam zuil’ini(ekol, yorum, anlayış) ortaya çıkacağının belirtileridir. Bu oluş, özellikle müslüman gençlerin islam’ı anlayışlarında, yorumlayışlarında ve takdim edişleriyle şekillenecektir. Gençler islam’ı baba’dan anneden bir miras olarak değil, kendileri okuyarak, anlayarak, konuşarak, tartışarak ve kişisel yorumlarını ortaya koyarak anlamaya ve kendi kimliklerini geliştirmeye yönelmişlerdir.
Bu gelişme ise bize Hollanda’da yeni bir fenomen’nin doğuşunun habercisi olabilir. Bu bir Polder islam’ı(Hollanda islamı) olabilir.
Evet, müslümanlar bugün, dünden daha fazla okumaya, anlamaya, düşünmeye, tartışmaya, yorumlamaya ve toplumsal meseleler hakkında görüş beyan etmeye zorlanıyorlar. Bu zorlama, ümit edilirki yeni bir islam anlayışı, kavrayışı, yorumu, ekolü beraberinde getirir.
Yeni başbakan Balkenende‘yi anlamak
Jan Peter Balkenende nihayet yeni hükümeti kurdu. Sekiz yıl aradan sonra Hollanda yeniden Hıristiyan Demokrat bir Başbakana teslim. Sosyal Demokratların milletvekili seçimlerinde büyük oranda oy kaybetmeleri, yeni hükümetin Hıristiyan Demokrat, Liberal ve Yeni Parti LPF’den oluşan üçlü koalisyon formülü ile kurulmasını beraberinde getirdi. Özellikle Hıristiyan Demokratlar ve yeni partinin bundan önceki mor hükümete yapmış oldukları köklü eleştiriler ve iddialarla şimdiki iktidara talip olular. Bu iki partinin söz konusu çıkışları, yorumları, taahhütleri ve planları yeni hükümetin ruhunu oluşturmaktadır. Gerçi şimdiki hükümette görev alan bazı bakanlar geçtiğimiz sekiz yıl boyunca hükümette olup, söz konusu eleştirilerin de bir yerde muhatabını oluşturuyorlar. Bu noktada yeni hükümetin iddia ettiği yenilikler politikasını nasıl uygulayacağı eleştirilirken, yeni partiden milletvekili seçilen ve bakan olan bazı isimlerinde Hıristiyan Demokrat bir geçmişe sahip olmaları esasen yeni hükümetin CDA-Hıristiyan Demokrat bir hükümet olduğu izlenimini vermektedir.
Yeni hükümetin ruhunu anlamak, bir taraftan başbakan Balkenende’nin şahsiyetini, diğer СКАЧАТЬ