Название: Ahmet Baytursınulı
Автор: Nergis Biray
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6981-55-3
isbn:
6. Türkçe’nin Söz Varlığı: Türkçe, yeryüzündeki birçok dile göre daha zengindir. Ancak sözcük sayısı yanında bilimsel terimler ve soyut kavramlar bakımından bazı eksikliklerin olduğunu da belirtmek gerekir. Ama önemli olan, dildeki sözcük sayısının çok olması dilin anlatım gücünü de artırır. Burada şu soruları sormak mümkündür. Dilin anlatım gücü ile sözcük sayısı arasında bir bağ yok mudur? Dili oluşturan asıl unsurlar sözcükler değil midir? Sözcükler olmadan ne anlatılabilir?
Türkçe sözcük türetiminde pek çok imkâna sahiptir. Bu yapısıyla da olağanüstü bir dildir diyebiliriz. Gerekli olan tek şey, Atatürk’ün de dediği gibi bu dilin bilinçle işlenmesidir. Türkçe’yi dünyanın en zengin dillerinden biri yapabilmek için iki yol izlenmelidir. Bunlardan biri dile yabancı kelime girişinin mümkün olduğu kadar engellenebilmesidir. İkincisi ise sözcük hazinesinin geliştirilmesidir.
a. Yabancı dillerden kelime girişinin engellenmesi: Yeni bulunan/icat edilen bir nesneye hemen Türkçe bir isim verilmeli ve geç kalınmamalıdır. Bu şekilde hızlı hareket edildiğinde nesnenin Türkçe adı dilde yer alacağı için dile yabancı sözcük girişi engellenmektedir.
b. Sözcük Hazinesi: 1988 yılında Türk Dil Kurumunun yayımladığı Türkçe Sözlükte ortalama 60.000 sözcük vardır. Bugün Güncel Sözlük’e baktığımızda 616.000’in üzerinde sözcük olduğu görülmektedir. Bu konuda Türkçe ile ilgili çalışmalarda bilgisayarların gücünden yararlanmak gerekir.
Türkçeyi daha da zenginleştirebilmek için Türkçe bütün lehçeleriyle birlikte ele alınmalı ve gerçek söz varlığı tespit edilmelidir. Uygun bilgisayar programlarıyla sözcük türetimi için daha uygun bir ortam sağlanabilecektir. Burada aslolan da insanın bilgisi ve aklı ile gerçekleştireceği çalışmalardır.
7. Terim ve Sözcüklerin Seçimi: Bu konu Türkçenin en çok zorlandığı konulardandır. Yani terim ve sözcüklerin seçimi konusu. Bu konuda karmaşa yaşandığı bilinmektedir. Terimde birlik olması gerekir ki dilde birlik olsun. Bu sebeple de dilbilimcilerin kabul edebileceği ortak ilkeler üzerinde bir anlaşmaya varılması gerekir. Türkçe terim ve sözcükler türetilmeli, yabancı terim ve sözcükler kullanılmamalıdır.
Ana Dili ve Kimlik İlişkisi
Dil ve kimlik, bireyin dünyaya çıkış noktasında ontolojik (varlık bilim) bir dayanışma içerisinde kendilik değerlerini kurgulayan insanı bütünler (Kanter 2010: 115).
Birey içine doğduğu toplumun değer yargıları ile şekillenen kültür çerçevesinde kimliğe bürünür ve dili ile millî kimliğini sergiler. Hayata dair her şey kültürel ögeler barındırır. Olaylara karşısında gösterdiğimiz tepkiler, inançlarımız, vücut dilimiz, misafir ağırlama ve sofra adabımız, selamlaşma şekillerimiz gibi. Kültürel farklılıklar bu açıdan devreye girerek ulusal kimliğimize işaret eder.
Kaybolan diller, bir toplumsal kaybı olduğu kadar yok olan kültürleri de simgeler. Kişinin ana diline hâkimiyetinin azalması, aynı anda kendi kültürüne, benliğine ve kimliğine yabancılaşması anlamına gelir. Kişi, kendini bir ferdi olarak hissettiği toplumsal karakteristiklerden uzaklaşırken çevresine de yabancılaşır. Dünyaya bakışını ve algılayışını yeni edindiği dille geliştirir.
Genel olarak ifade edildiği gibi dil, kimlik ve kültür birbirini izler şekilde bulunan ve birbirleriyle etkileşim hâlindeki kavramlardır. Bu kavramlardan her biri bir diğerinden izler taşır ve ortak bir payda etrafında buluşurlar. Bunlar arasından dil, düşüncelerimizi yansıtması yanında toplumdaki bireylerin iletişimini de sağlar. Kimlik ise, kültürle bağlantılı olduğu kadar çevremizle biçim alan inanç, davranış ve değerlerden örülmüş bir bütündür. İçinde bulunulan bu sosyal durum, kim olduğumuzun da cevabını verir. Sosyal hayat içerisinde diğer bireylerle kurulan ilişkiler, karşılıklı etkileşim vasıtasıyla kazanılan özellikler kimliğin oluşmasında önemli bir yer tutar. Diğer bireylerin bakış açısıyla biz ‘kimliğimiz’ dir. Karaduman’a göre de kimlik, bazı insanlarla nelerinizin ortak olduğuna ve sizi başkalarından neyin farklılaştırdığına ilişkin ait olma sorunudur. (Karaduman 2010: 2886-2889). Kültür ise kimliğimizi biçimlendiren ana etkendir. Bireyin kimliği, sosyal hayat içerisinde kazanılan değerlerle ve sahip olduğu kültürle oluşur. Aynı kültür çevresinden gelen ve ortak kültürel kökene sahip kişilerin dil kullanımları, birbirlerine davranış şekilleri onların kimlikleri arasında kurulan ilişkiler hakkında izler taşır. Hayatın akışı içinde yeni sorumluluk ve görevler, elde edilen yeni kimlikler sebebiyle yeni diller de öğrenen insan, bu akışı bilinçli şekilde yönlendirdiği müddetçe ‘ben’ olarak varlığını korur ve var olmaya devam eder. İçinde yaşadığı sosyal hayatın kendisine kazandırdığı özellikleri kimlik, kimliğini ise dil olarak karşısındaki bireylere yansıtır. İnsan, dilini koruyabildiği sürece kökenine de kimliğine de bağlı kalır. Kimlik, yüzeysel olarak kısaca kişilerin ve çeşitli büyüklük ve nitelikteki toplumsal grupların ‘kimsiniz, kimlerdensiniz?’ sorusuna verdikleri cevaplardır (Güvenç 1993, s. 3). Dil ise, bu kabullerle kültürün ve tabii ki de kimliğin sürekliliğini sağlar.
Ahmet Baytursınulı’nın Ana Dili ve Kimlik Konusundaki Çalışmaları Nelerdir?
Ahmet Baytursınulı’nın ana dili ve bağlantılı olarak kültür ve kimlik konularındaki çalışmalarını iki açıdan ele alabiliriz:
1. Bu alanlarda yapmış olduğu çalışmalarını inceleyerek;
2. Onun makaleleri ve kitaplarında işlediği konulardan hareketle.
A. Ana dili, kimlik ve kültür alanında yayınlarından hareketle görüşleri
Onun bu çalışmalarını eğitim öğretimdeki eksikliklerin giderilmesi meselesinde de ele almak mümkündür. Aşağıda işlenecek bu konularda Baytrusınulı’nın ders araç gereçleri ve eğitim yöntemleri konusunda toplumuna önderlik ettiğini, bir öğretmen olarak yapılması gerekenleri gösterdiğini, ana dili bilincini de oluşturarak kültürel konuların nesiller arasında aktarımını sağlamak yoluyla millî kimlik oluşturulması sürecinde bütün halkına da ‘önder bir öğretmen’ olarak yol gösterdiğini görürüz.
Bu konuda makaleleri yanında (onları alttaki başlıkta ele alacağız) şu yayınlarından bahsedebiliriz:
Ahmet Baytursın, Alaş Orda’nın eğitim ve dil politikalarının hem teorisyeni hem de kaleme alıcısıdır. Bu açıdan ele alındığında onun yaptığı çalışmaları şu şekilde sınıflandırabiliriz:
a. Ahmet Baytursın’ın Kazak Türkçesi (Ana Dil) Alanında Yaptığı Çalışmalar: Baytursın, çağdaş Kazak Türkçesi ve edebiyatının temellerini atan kişi olarak bilinir. Öğretime yönelik araştırmaları başta olmak üzere ‘alfabe, ders kitapları, imla, terim bilimi, halk eğitimi ve kültürü ile ilgili çalışmalar’ yapmıştır. O, Arap alfabesinin ıslah edilerek kullanılması taraftarıdır. Bu amaçla Okuv Kuralı adlı bir ders kitabı kaleme almıştır. Onun ıslah ettiği alfabe, 1924’te Orenburg’da yapılan ‘Kazak Kırgız Bilim Adamları Kurultayı’nda СКАЧАТЬ