Название: Mahcupluk İmtihanı
Автор: Омер Сейфеддин
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-605-121-918-9
isbn:
Hayranzade: (Bican Efendiye dönerek) Siz?
Bican Efendi: Zatı biraderaneleriyle yaşıtım, kırklarımız karışıktır.
Hayranzade: Tuhaf!
Bican Efendi: Beni tanıyamadınız mı?
Hayranzade: Şimdi benim fikrimi karıştırma. (Hepsine birden hitap ederek) Size bu sorduğum sorulardan hiç utanma arlanma hissi gelmedi mi?
Gazanfer Bey: Hayır bilakis iftihar ederim.
Niyazi Molla: Dainiz de.
Bican Efendi: Hakipayiniz de.
Hayranzade: Pekâlâ… (Kendi kendine; olmayacak açık sormalı, bakalım yine hayasızlık edecekler mi?) (Bican Efendiye) Siz sünnet oldunuz mu?
Bican Efendi: Unuttunuz mu? Beraber olmadık mı? Ispanakçı viranesinde bedava sünnet düğünü yapılmıştı. Altmış çocuktuk. Çadırlarda yattık.
Hayranzade: Fazla tafsilat istemez. (Niyazi Mollaya) Siz ne vakit oldunuz?
Niyazi Molla: Doğduğumun üçüncü yılı Aptül Hamamı’nda sünneti şerif oldum, validei daiyanem rivayet eder ki…
Hayranzade: Yeter tafsilat istemez. (Gazanfer Beye) Siz?
Gazanfer Bey: Bendeniz sünnet olmadım!
Hayranzade: Ne? Hristiyan mısınız?
Gazanfer Bey: Hayır!
Hayranzade: O hâlde?
Gazanfer Bey: Sünnetli doğdum efendim.
Hayranzade: (Şaşırarak) O nasıl şey?
Gazanfer Bey: Bin kişide bir kişi daima sünnetli doğar. Bunu bilmiyor musunuz?
Hayranzade: Bilmiyorum. (Hepsinin yüzlerine bakar, kendi kendine (Nerde? Suratlarında eşek derisi kaplı.) (Yine kendi kendine) Bakalım yine onlar kızarmayacaklar mı? Hepsine birden) Cevap veriniz içinizde on beş yaşında iken buluğa eren var mı?
Üçü birden: Evet var ben, ben de, ben de…
Hayranzade: (Hepsinin suratlarına ayrı ayrı baktıktan sonra) Tuh, Allah müstahakınızı versin! Hayasızlar…
Hayranzade hızla odasına girer, hepsi şaşırır, birbirlerine bakışırlar. Bu esnada Müstemend elinde bir şişe ile gelir. Onları şaşkın birbirlerine bakışırken görür, durur.)
ON YEDİNCİ MECLİS
Hayranzade’den başka evvelkiler, Müstemend
Müstemend: Bunlara ne olmuş? (Hitap eder) Ne yaptınız bakayım?
Bican Efendi: Hiç…
Gazanfer Bey: Tuhaf mesele
Niyazi Molla: Aklı kasırı daiyanem bu sırra reside pezir olmadı.
Müstemend: Ne oldu söyleyin bana! (Yanlarına gider Hayranzade’nin kalktığı koltuğa oturur) Ne oldu?
Gazanfer Bey: Sizin Bey deli mi?
Müstemend: Vakıa akıllı da değildir ya…
Bican Efendi: Tuhaf iş! Bize sünnet olup olmadığımızı sordu. Ne münasebet, ne münasebet, ne münasebet?
Müstemend: (Gülerek) Başka ne sordu?
Gazanfer Bey: On beş yaşında buluga erip ermediğimizi.
Müstemend: (Bir kahkaha atar) Ee sonra?
Bican Efendi: Olduğumuzu söyleyince hepimizin yüzüne tükürdü, “Hayasızlar!” dedi, şuraya girdi.
Müstemend: (Kendi kendine) Utancından bayılan oğlanın yanına, gitmiş olacak. (Sonra hepsine dönerek) Bana bakınız. Ben feleğin çemberinden geçmiş bir adamım. Bu Hayvanzade benim kırk yıllık arkadaşımdır. Bu herifte hiç haya, merhamet, namus filan yoktur. Halis bir muhtekirdir. Aklı yalnız ihtikâra, erer. Tabi işitmişsinizdir; kursağına muharebe esnasında kaç Balkan treni girdi. Şimdi milyonları var. Fakat bu budala bu günlerde müdire denilen o şıllığa tutulmuş, onun emrine tabidir. Aklı sıra onu kıskandığı için mahcup, utangaç kâtipler bulmaya çalışıyor. Ben giderken size tembih etmeyi unuttum. Ne söylerse utanınız. Gözlerinizi yerden kaldırmayınız. Ne sorarsa, “Hicabım mâni, buna cevap veremem,” deyiniz? Zannedersem birkaç kişi yanına alacak. Zira müdire olacak o şırfıntı haftada ancak iki üç defa geliyor. Her ay iki yüz lirayı cebine indirmekten başka bir iş gördüğü yok.
Gazanfer Bey: Hâlbuki Müdire Hanım bize: “Ne sorarsa açık, saçık, serbest serbest cevap veriniz, sıkılmayı riya zanneder.” demişti.
Müstemend: Ah o hain! Zavallı Hayranzade’ye, kendi zamparasını sırtında taşıttı. Şimdi o yalancıktan bayılmış köftehoru kolonya ile ovduruyor. Planlarını söylemeye bir türlü vakit bulamadım. Ha… Hem size hitap edince kızaracaksınız…
Gazanfer Bey: Nasıl kızarmalı?
Müstemend: Kolay! Ben de onlardan öğrendim: Iınacaksınız…
Bican Efendi: Iınmak ne?
Müstemend: Ameli utanma, olacak! Ben de Müdireden öğrenmiştim. Onun tarifini aynen söyleyeyim: “Soluk almadan, geriniyormuş gibi, nefesini içinde zaptederek kendini sıkmak!” Anladınız mı?
Hepsi birden: Anladık.
Müstemend: Öyle ise tecrübe için bir kızarınız bakalım. (Hepsi ıınırlar, kızarırlar.) Ha gayret, ha gayret, ha gayret! (Tuhaf hareketlerle ıınmakta devam ederler)
Hepsi birden: Kızardık mı? Kızardık mı?
Müstemend: Şalgam gibi, nefes alırsanız burnunuzdan alın. (Gazanfer’e dönerek) Hele delikanlı sen âdeta morardın.
Gazanfer Bey: Gözümde yeşil, pembe, mor, mavi, sarı kandiller uçuşuyor.
Müstemend: Kan beynine hücum etti, alaimi sema yapıyor korkma. (Niyazi Molla sakalını kaşır, Bican Efendi gözlerini ovar) Ha gayret çocuklar. Yalnız soru sormayıp kitap da okuyacaklar. Utanacak yerlere dikkat edin! Hemen kızarın. İtiraz edin. Eğer okumaya devam ederlerse yalancıktan bayılın, kendinizi yere atın. Bayılın ha. Bayılmazsanız namuslu olduğunuz anlaşılmaz; tekrar ederim bayılın. Ayda yüz lira bu. Başka yerde bulamazsınız. İş dedin mi sıfır. Beyefendi dalaveresini döndüreceği yerleri adamlarından hiç kimseye söylemez. Yalnız kasaya oluk gibi para akar. İşiniz gücünüz ne olacak biliyor musunuz?
Hepsi birden: Ne olacak?
Müstemend: Müdire Hanımefendinin çıplak göğsü karşısında yutkunmak! (Hepsi yılışır, Müstemend gevezelere mahsus bir talakatla devam eder) He he he muhallebiye benziyor desem hayır, tavuk göğsüne. Hayır. Kaymak. Taze kaymak. Hele o eller Yarabbi!
Niyazi Molla: Zatı ismetpenahileri СКАЧАТЬ