Название: Yalvaran
Автор: Блейк Пирс
Издательство: Lukeman Literary Management Ltd
Жанр: Современные детективы
Серия: Bir Riley Paige Gizemi
isbn: 9781632918871
isbn:
Bu soru Riley’i bıçak gibi kesmişti. Peterson’un April’ı esir aldığında yaşadığı dehşetin yankısını hissetti. Hala April’ın sesinin yardım için beyninde çınladığını duyabiliyordu.
“Sanırım bundan hala kurtulamadım,” dedi. “Onun yine kaçırılmış olmasından korkarak uyanıyorum. Onun iyi olduğunu ve uyuduğunu kontrol etmek için odasına gitmek zorunda kalıyorum.”
“Bu nedenle mi başka dava almak istemiyorsun?”
Riley derinden ürperdi. “Onu tekrar böyle bir tehlikenin içine atmak istemiyorum.”
“Bu benim sorumun yanıtı değil.”
“Hayır, hiç sanmıyorum,” dedi Riley.
Tekrar sessizlik oldu.
“Daha başka şeyler olduğunu hissediyorum,” dedi Mike. “Sana kabuslar gördüren ne? Geceleri seni uyandıran ne?”
Riley’in zihninde gizlenen bir dehşet onu sarsarak aklına geldi.
Evet, başka şeyler de vardı.
Gözleri açık bile olsa adamın yüzünü görebiliyordu. Eugene Fisk’in bebeksi, küçük, boncuk gibi gözleriyle tuhaf bir biçimde masum görünen yüzünü… Riley onunla yaptığı ölümcül dövüşte bu gözlere derinden bakmıştı.
Katil, boğazına bir ustura dayayarak Lucy Vargas’ı rehin almıştı. O anda Riley onu en büyük korkuların içinde görmüştü. Zincirler hakkında konuşmuştu (Katilin kendisiyle konuştuklarına ve onu arka arkaya cinayetler işlemeye, kadınları zincirlemeye ve boğazlarını kesmeye zorlayan zincirler).
“Zincirler bu kadını öldürmeni istemiyor,” demişti Riley ona. “Bu kadına ihtiyaçları yok. Onların bunun yerine neye ihtiyacı olduğunu sen biliyorsun.”
Katilin gözleri yaşarmış ve başıyla onaylamıştı. Sonra kurbanlarını öldürme şeklinin aynısını kendi üzerinde yapmıştı.
Riley’in gözlerinin önünde kendi boğazını kesmişti.
Ve şimdi burada Mike Nevin’in ofisinde otururken, Riley neredeyse kendi korkularının içinde boğulmak üzereydi.
“Eugene’i ben öldürdüm,” dedi hıçkırarak.
“Zincir katilini demek istiyorsun. Tamam, öldürdüğün ilk adam değildi ki o.”
Bu doğruydu. Birçok kez ölümcül güç kullanmıştı. Ama Eugene ile bu çok farklı olmuştu. Onun ölümü hakkında çok sık düşünmüş ama şu ana kadar bundan kimseye söz etmemişti.
“Silah kullanmadım ya da kaya ya da yumruklarımı,” dedi. “Onu anlayışla, empatiyle öldürdüm. Benim kendi zihnim öldürücü bir silah. Bunu daha önce bilmiyordum. Bu beni korkutuyor Mike.”
Mike anlayışla başını salladı. “Nietzsche’nin uzun süre uçuruma bakmakla ilgili ne dediğini biliyorsun,” dedi.
“Uçurum da sana bakar,” dedi Riley tanıdığı bu sözü bitirirken. “Ama ben uçuruma bakmaktan fazlasını yaptım. Ben neredeyse orada yaşadım. Neredeyse orada rahat ettim. İkinci evim gibiydi sanki. Bu beni ölüm kadar korkutuyor Mike. Böyle günlerden birinde o uçuruma gidip bir daha hiç geri dönmeyebilirim. Kimbilir kime zarar veririm ya da öldürürüm.”
“Pekala,” dedi Mike sandalyesinde geriye doğru yaslanırken. “Belki herhangi bir yere gidiyoruzdur.”
Riley bundan pek emin değildi. Ve henüz karar verebilecek durumda olduğunu sanmıyordu.
*
Bir süre sonra Riley evin ön kapısına doğru yürürken April onu karşılamak için merdivenlerden koşarak indi.
“Ah, Anne! Bana yardım etmen gerek! Hadi!”
Riley, April’ın peşinden yukarıya, yatak odasına gitti. Yatağının üzerinde bir bavul açıktı ve etrafına giysiler yayılmıştı.
“Ne koyacağımı bilmiyorum!” dedi April. “Daha önce bunu hiç yapmadım!”
Riley kızının panikle karışık heyecanına gülümseyerek eşyalarını toplamasına yardım etmek için hemen işe koyuldu. April Washington DC yakınlarına yapılacak bir haftalık okul gezisi için ertesi sabah yola çıkacaktı. Bir grup üst düzey Amerika Tarihi öğrencileri ve öğretmenleriyle birlikte olacaktı.
Riley formları imzalayıp gezi için fazladan ücreden ödediği sırada bu konuda bazı şüpheleri vardı. Peterson, April’ı Washington’da tutsak etmişti ve olay şehrin dışında yaşanmıştı. Bu gezinin travmayı tazeleyeceğinden endişeleniyordu. Ama April akademik olarak da duygusal olarak da gayet iyi görünüyordu. Ayrıca bu gezi harika bir fırsattı.
Bavula koyacaklarını aralarında şakalaşarak keyifle hazırlarlarken Riley çok eğlendiğini farketmişti. Az önce Mike ile konuştuğu uçurum yok olmuş gibi görünüyordu. O uçurumun dışında hala bir hayatı vardı. Bu güzel bir hayattı ve neye karar vermiş olursa olsun bunu devam ettirecekti.
Onlar eşyaları toparlarken odaya Gabriela girdi.
“Señora Riley, taksim şimdi geliyor, her an burada olur,” dedi gülümseyerek. “Ben toparlandım, hazırım. Eşyalarım kapıda.”
Riley, Gabriela’nın gideceğini neredeyse unutmuştu. Gabriela, April’ın uzakta olacağı süre içinde Tenesse’deki akrabalarını ziyaret edip edemeyeceğini sormuştu. Riley bunu memnuniyetle onaylamıştı.
Riley, Gabriela’ya sarıldı ve “Buen viaje.” dedi.
Gabriela’nın gülümsemesi birazcık solarken, “Me preocupo.” diye yanıtladı.
“Üzüldün mü?” diye sordu Riley şaşkınlıkla. “Neden üzüldün Gabriela?”
“Siz,” dedi Gabriela. “Bu yeni evde tamamen yalnız kalacaksınız.”
Riley gülümsedi. “Üzülme, kendime bakabilirim.”
“Ama başınıza kötü şeyler geldiğinden beri yalnız kalmamıştınız,” dedi Gabriela. “Üzülüyorum.”
Gabriela’nın sözleri Riley’i düşündürmüştü. Söylediklerinde haklıydı. Peterson’la yaşadıkları dehşetten beri April daima yakınlarında olmuştu. Yeni evinde korkutucu ve karanlık bir boşluk açılabilir miydi? Şimdi yine bir uçurum olabilir miydi?
“Ben iyiyim,” dedi Riley. “Git ve ailenle iyi zaman geçir.”
Gabriela gülümsedi ve Riley’e bir zarf uzattı. “Bu mektup posta kutusundaydı,” dedi.
Gabriela Aprila’a, ardından da tekrar Riley’e sarıldı ve taksiyi beklemek СКАЧАТЬ