Bulunmuş . Морган Райс
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Bulunmuş - Морган Райс страница 11

Название: Bulunmuş

Автор: Морган Райс

Издательство: Lukeman Literary Management Ltd

Жанр: Героическая фантастика

Серия: Vampır Mektupları

isbn: 9781632915368

isbn:

СКАЧАТЬ gelebileceğini anlamaya çalıştı. Ardından, korku dolu bakışlarla yapılabilecek en akıllı şeyi yaptı ve dönerek hızlı adımlarla uzaklaştı.

      Satıcı olay çıkacağını hissederek kaşlarını çatıp Scarlet’e baktı.

      “Et mi istiyorsun?” diye hemen atıldı. “Parasını ödeyebilecek misin?”

      Ama bu sırada Ruth artık kendine hâkim olamadı. Öne doğru atıldı, dişlerini kocaman bir et parçasına geçirerek büyük bir dilim kopardı ve hemen yutuverdi. Daha kimse harekete geçemeden Ruth başka bir dilimi gözüne kestirerek yeniden öne atıldı.

      Bu defa satıcı Ruth’un burnuna olabildiğince sert bir tokat atmayı amaçlayarak elini aşağıya indirdi.

      Fakat Scarlet bunun olacağını önceden hissetti. Görünüşe bakılırsa, Scarlet’in hız duyusuna, zamanlama hissine yeni bir şeyler oluyordu. Satıcının eli inmeye başladığında, Scarlet daha kendisi bunun farkına bile varamadan kendi elinin havaya kalktığını, satıcı Ruth’a vurmadan evvel onun bileğini yakaladığını gördü.

      Satıcı gözleri ardına kadar açık bir halde, küçücük bir kızın nasıl böylesine güçlü olabileceğine şaşırarak Scarlet’e baktı. Scarlet adamın bileğini sıktı ve adamın bütün kolu titremeye başlayana kadar bırakmadı. Öfkesini kontrol edemeyerek kendini kaşlarını çatmış bir halde adama bakarken buldu.

      Scarlet adama hırlar gibi “Sakın kurduma dokunayım deme,” dedi.

      Kolu acı içinde titreyen ve gözleri korkuyla ardına kadar açılan adam “Ben…özür dilerim,” dedi.

      Sonunda, Scarlet adamın bileğini bıraktı ve Ruth’u yanına alarak o tezgâhtan hızla uzaklaştı. Olabildiğince hızlı bir şekilde oradan uzaklaşmaya çalışırken arkasından bir ıslık sesi ve askerleri çağıran öfkeli bağrışmalar işitti.

      Scarlet “Hadi gidelim Ruth!” dedi ve ikisi dar sokaktan aşağıya doğru aceleyle ilerleyerek kalabalığın arasına karıştı. En azından Ruth karnını doyurmuştu.

      Fakat Scarlet’in kendi açlığı dayanılmaz bir hal alıyordu ve Scarlet buna daha fazla dayanıp dayanamayacağını bilemiyordu. Scarlet kendine neler olduğunu bilmiyordu, ama aşağıya doğru birbiri ardına sokakları geçerken kendini insanların boğazlarını izlerken buldu. Onların damarlarına yakından bakıyor ve damarların içinden akan kanı görüyordu. Kendini dudaklarını yalarken, dişlerini o damarlara geçirmek isterken- buna inanılmaz bir istek duyarken buldu. Onların kanını içmeyi çok arzuluyordu ve kendini, kan boğazından aşağıya doğru akarken nasıl bir his duyacağını hayal ederken buluyordu. Buna bir anlam veremiyordu. Şimdi artık ona insan denebilir miydi? Yoksa vahşi bir hayvana mı dönüşüyordu?

      Scarlet kimseye zarar vermek istemiyordu. Mantıklı bir biçimde kendine engel olmaya çalıştı.

      Fakat fiziksel olarak bir şeyler onu hâkimiyeti altına alıyordu. Bu his ayak parmaklarından bacaklarına, gövdesinden saçlarının dibine kadar yayılıyor ve oradan da parmaklarının ucuna kadar ilerliyordu. Bu bir arzuydu. Durdurulamaz, bastırılamaz bir arzu. Düşüncelerine baskın çıkıyor ve ona ne düşünmesi gerektiğini, nasıl hareket etmesi gerektiğini söylüyordu.

      Birden, Scarlet bir şeyler algıladı: uzakta, arkasında bir yerde bir grup Romalı asker onun peşinden geliyordu. Yeni, aşırı duyarlı işitme yetisi onu askerilerin sandaletlerinin taşta çıkardıkları ses konusunda uyardı. Askerler daha epeyce uzakta olmalarına rağmen Scarlet onların kendisinin peşinde olduklarını çoktan biliyordu.

      Askerlerin sandaletlerinin yerdeki taşlara çarparak çıkardıkları ses yalnızca Scarlet’i daha da sinirlendiriyordu; bu ses kafasının içinde o satıcının sesiyle, çocukların kahkahalarıyla, köpeklerin havlamasıyla karışıyordu… Bütün bunlar dayanamayacağı kadar fazlaydı. İşitme yetisi gittikçe daha da hassaslaşıyor ve Scarlet seslerin yarattığı ahenksizlik karşısında çileden çıkıyordu. Güneş bile, sanki sırf onun üzerinde parlıyormuş gibi kendini daha güçlü hissettiriyordu. Bütün bunlar çok fazlaydı. Scarlet kendini dünyanın mikroskopunun altındaymış gibi hissetti ve adeta patlamak üzereydi.

      Scarlet aniden öfkeyle dolup taşarak kendini geriye doğru verdi ve dişlerinde yeni bir his sezdi. Ağzının iki yanındaki kesici dişlerin büyüyerek uzadığını hissetti ve keskin köpekdişleri dışarıya fırladı. Scarlet bu hissin ne olduğunu neredeyse hiç bilmiyordu, ama değiştiğini, hiç tanımadığı ve kontrol edemediği bir şeye dönüştüğünü biliyordu. Birden sokak arasında kocaman, şişman ve sarhoş bir adam fark etti. Scarlet beslenmesi gerektiğini yoksa açlıktan öleceğini biliyordu. Ve içindeki bir şeyler hayatta kalmak istiyordu.

      Scarlet kendisinin hırladığını duydu ve şoke oldu. Kendi içinden gelen böylesine ilkel bir ses kendini bile sersemletmişti. Havaya sıçrayıp adama doğru atılınca bedenini kendi kontrol etmiyormuş gibi hissetti. Scarlet, adamın gözleri korkudan ardına kadar açık bir şekilde ona doğru dönmesini ağır çekimde gibi izledi. İki ön dişinin adamın etine, boğazındaki damarlarına girdiğini hissetti. Ve saniyeler sonra adamın sıcak kanının boğazından aşağı akarak damarlarını doldurduğunu hissetti.

      Yalnızca bir anlığına adamın çığlık attığını duydu. Çünkü hemen ardından adam yere devrildi ve Scarlet de üzerine çıkarak bütün kanını emdi. Scarlet yavaş yavaş yeni bir yaşam, yeni bir enerji hissediyor, bunların bedenine nüfuz ettiğini duyumsuyordu.

      Beslenmeyi bırakıp, adamın gitmesine izin vermek istedi. Ama bunu yapamadı. Buna ihtiyacı vardı. Hayatta kalması gerekiyordu.

      Beslenmesi gerekiyordu.

      ALTINCI BÖLÜM

      Sam öfkeden kıpkırmızı bir halde hırlayarak Kudüs sokaklarında hızla koşturuyor, gördüğü her şeyi yerle bir etmek, parçalara ayırmak istiyordu. Bir dizi satıcının önünden geçerken, uzandı ve tezgâhlarına kuvvetli bir şekilde vurarak onları domino taşı gibi birbiri ardına yere devirdi. İnsanlara kasten olabildiğince sert bir şekilde çarptı ve onları dört bir yana savurdu. Kontrolden çıkmış ağır bir gülle gibi önüne geleni devirerek sokaktan aşağıya doğru hızla ilerliyordu.

      Her yanı bir kargaşa sarmış; her yerden bağırma sesleri yükseliyordu. İnsanlar olanları fark etmeye ve Sam’in yolundan çekilerek kaçmaya başladılar. Sam her şeyi yok eden bir yük treni gibiydi.

      Bir yandan da güneş Sam’i deli ediyordu. Canlı bir şeymiş gibi kafasını kemiriyor ve onu giderek daha çok öfkeyle dolduruyordu. Sam şu ana kadar gerçek öfkenin ne demek olduğunu hiç anlamamıştı. Hiçbir şey onu tatmin edemiyordu.

      Uzun boylu, zayıf bir adam gördü ve hemen ona doğru atılarak dişlerini adamın boynuna batırdı. Bunu göz açıp kapayıncaya kadar yaptı, adamın kanını emdi ve ardından hızla devam ederek dişlerini başka birinin boynuna geçirdi. Bir insanı bırakıp diğerini alıyor, dişlerini batırarak kanlarını emiyordu. Sam o kadar hızlı hareket ediyordu ki bu insanlardan hiçbiri kaçacak zaman bile bulamıyordu. Birbiri ardına hepsi yere yığıldı ve Sam yoluna devam etti; geçtiği yerlerde yere yığılmış cesetlerden bir iz bırakıyordu. Sam bir av çılgınlığı yaşıyordu ve bedeninin o insanların kanıyla şişmeye başladığını hissetti. СКАЧАТЬ