Cesurun Yükselisi . Морган Райс
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Cesurun Yükselisi - Морган Райс страница 4

СКАЧАТЬ şeyi tanımış olması nedeniyle sesi endişeli çıkmıştı.

      Alec’in kafası karışmıştı.

      “Ne demek istiyorsun?” diye sordu.

      “Wilvox” diye cevapladı, şimdi gözleri korkuyla dolmuştu. “Peşimizden onları gönderdiler.”

      Wilvox kelimesi Alec’in dehşete kapılmasına sebep olmuştu; çocukluğunda onlardan bahsedildiğini duymuştu ve onların Dikenli Orman’da yaşadıkları söylentilerini biliyordu. Fakat her zaman onların her zaman bir efsane olduğunu düşünmüştü. Gecenin en ölümcül yaratıkları oldukları söylenirdi; kâbusların en büyük öğesi…

      Hırıltı, sanki birden fazla yaratık varmış gibi yoğunlaşmıştı.

      “KAÇ!” diye bağırdı Marco.

      Marco döndü, Alec de ona katıldı ve ikisi açıklıktan tekrar ormana doğru fırladılar. Alec koşarken damarlarına adrenalin pompalanmıştı, kalp atışlarını kulaklarında hissedebiliyordu, çizmelerinin altında çatırdayan kar ve buz sesinin arasına gömülüyordu. Kısa süre sonra arkalarındaki yaratıkların yaklaştığını duydu ve kaçamayacakları canavarlar tarafından kovalanmakta olduklarını anladı.

      Alec bir köke takılıp tökezledi ve bir ağaca çarptı; acı içinde bağırdı, soluğu kesilmişti, sonra ağacı ittirip koşmaya devam etti. Bir kaçış yolu arayarak ormanı taradığı, zamanlarının daraldığının farkındaydı fakat hiçbir şey bulamadı.

      Koştuğu sırada arkalarından gelen hırıltıların sesi yükseldi. Alec omzunun üzerinden arkasına baktı ve o anda bakmamış olmayı diledi. Üzerlerine doğru hayatında gördüğü en vahşi dört yaratık geliyordu. Kurda benzese de Wilvox, kafasının arkasından küçük sivri boynuzlar çıkan ve bu boynuzların ortasında tek bir kırmızı gözü olan, normal bir kurdun iki katı büyüklükte bir yaratıktı. Bir ayınınki kadar büyük olan pençelerinde uzun, sivri tırnaklar vardı ve kürkleri düz ve gece kadar siyahtı.

      Onları bu kadar yakınlarında görünce Alec artık ölü bir adam olduğunu anlamıştı.

      Alec son hızıyla ileri atıldı, o buz gibi soğukta avuç içleri terliyordu ve nefesi havada donuyordu. Wilvoxlar yalnızca yarım metre kadar uzaklarındaydı ve gözlerindeki amansız bakış, ağızlarından akan salyalar, onu parçalara ayıracaklarının belirtisiydi. Hiçbir kaçış yolu bulamıyordu. Bir plan yapmış olması umuduyla Marco’ya baktı fakat Marco da aynı umutsuzluk içindeydi. Ne yapılacağı konusunda hiçbir fikri olmadığı belli oluyordu.

      Alec gözlerini kapattı ve daha önce hiç yapmadığı bir şey yaptı; dua etti. Tüm hayatı bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçerken, bir şekilde değiştiğini hissetti, hayatı ne kadar sevdiğini fark etti ve hayatını kurtaramayacak olduğunu bilmek onu çok daha umutsuz hale getirdi.

      Lütfen Tanrım, buradan kurtulmama izin ver. Ağabeyime yaptıklarımdan sonra burada ölmeme izin verme. Burada değil ve bu yaratıklar tarafından değil. Her şeyi yaparım.

      Alec gözlerini açıp ileri baktı ve o sırada gördüğü ağacın diğerlerinden biraz daha farklı olduğunu fark etti. Dalları daha kıvrımlıydı ve yere doğru uzanıyordu. Koşarak sıçrarsa tutunabileceği kadar alçaktı. Wilwox’un tırmanıp tırmanamayacağı konusunda hiçbir fikri yoktu fakat başka şansı da yoktu.

      “Şu dala!” diye bağırdı Alec Marco’ya ağacı göstererek.

      İkisi birlikte ağaca doğru koştular, Wilvox sadece birkaç adım gerilerindeydi, duraksamadan sıçrayıp dala tutundular ve kendilerini yukarı çektiler.

      Alec’in elleri karlı ağacın üzerinde kaydı fakat tutunmayı başardı ve yerden birkaç metre yüksekteki bir başka dala tutunana kadar kendini yukarı çekti. Sonra hemen bir metre kadar yukarıdaki dala sıçradı. Marco da hemen arkasındaydı. Hayatında hiç bu kadar hızlı bir tırmanış yapmamıştı.

      Vilvoxlar onlara uzanmıştı, sürü acımasızca hırlıyor, sıçrıyor ve ayaklarına doğru pençe atıyorlardı. Alec ayağını çekmeden birkaç saniye önce yaratıkların sıcak nefeslerini topuğunda hissediyordu, dişleri ayaklarına yaklaşıyor fakat birkaç santimle ıskalıyordu. İkisi adrenalinle dolu olarak, yerden yaklaşık beş metre yükseğe, ihtiyaçlarından daha da güvenli bir konuma gelene kadar tırmanmaya devam etti.

      Alec nihayet durdu, tüm gücüyle bir dala sarıldı, nefesini düzeltmeye çalıştı. Ter gözlerini yakıyordu. Aşağı baktı ve Vilvoxların tırmanamıyor olması için dua etti.

      Yaratıklar hala ağacın dibinde, hırlıyor, atlıyor, ağaca doğru sıçrıyordu fakat ağaca tırmanamadıkları açıktı ve bu Alec’i büyük ölçüde rahatlatmıştı. Ağacın gövdesini çıldırmış gibi tırmalıyorlardı fakat hiçbir işe yaramıyordu.

      İkisi dala oturdu ve güvende oldukları gerçeğinin ayrımına vardıklarında rahatlamış şekilde uzun bir nefes verdiler. Marco, Alec’i şaşırtan bir şekilde kahkaha atmaya başladı. Bu delirmiş birinin kahkahasıydı, rahatlamanın kahkahası, kesin bir ölümden en akla gelmeyecek şekilde kurtulmuş birinin kahkahası…

      Alec, ne kadar yaklaşmış olduklarının farkına vardı ve o da gülmeye başladı. Hala güvenlikten uzak olduklarını biliyordu, orayı asla terk edemeyeceklerini ve belki de orada öleceklerini biliyordu. Fakat en azından şimdilik orada güvendelerdi.

      “Görünüşe göre artık sana borçluyum” dedi Marco.

      Alec başını salladı.

      “Bana henüz teşekkür etme” dedi Alec.

      Wilvox’ların amansızca hırıltıları boynundaki tüyleri diken diken ediyordu. Alec ağacın üstlerine baktı. Aşağıdaki yaratıklardan daha da fazla uzaklaşmak istiyordu ve daha ne kadar yükseğe tırmanabileceklerini, oradan bir kaçış yolları olup olamayacağını merak ediyordu.

      Aniden Alec donakaldı. Yukarı bakarken korktu ve daha önce hiç hissetmediği bir dehşete kapıldı. Yukarıda, üzerlerindeki dallarda, hayatında gördüğü en korkunç yaratık onlara bakıyordu. İki buçuk metreden uzun, bir yılanın vücuduna sahip fakat her birinde birer pençe bulunan on iki ayağı olan, yılan balığı başına benzeyen bir başı, donuk sarı gözlerinin üzerinde dar göz kapakları olan bir yaratıktı ve Alec’e odaklanmıştı. Yalnızca birkaç metre uzaklarında, sırtını kamburlaştırmış, tıslamış ve ağzını açmıştı. Alec yaratığın ağzının ne kadar açıldığını görünce şoke olmuştu, onu bütün halde yutabilecek kadar genişti ve titreyen kuyruğundan saldırmak ve ikisini de öldürmek üzere olduğunu anlayabiliyordu.

      Yaratığın açık ağzı doğrudan Alec’in boğazına saldırdı ve Alec istemsiz bir şekilde tepki verdi. Dengesini kaybetti ve çığlık atarak geri sıçradı. Marco da arkasındaydı. Tek düşündükleri o ölümcül dişlerden, o devasa ağızdan, kesin bir ölümden uzaklaşmaktı.

      Aşağıda ne olduğunu düşünmüyorlardı bile. Kendini sırtüstü, çırpınarak yere düşerken bulduğunda her şey için çok geç olduğunun farkına vardı, bir diş kapanından bir başkasına doğru gidiyordu. Aşağı bir göz attığında СКАЧАТЬ