Название: Kaybedilen
Автор: Блейк Пирс
Издательство: Lukeman Literary Management Ltd
Жанр: Современные детективы
Серия: Bir Riley Paige Gizemi
isbn: 9781632915887
isbn:
“O öldü Riley,” dedi olabildiğince kendinden emin bir ses tonuyla. “Artık sana zarar veremez.”
Riley başını salladı.
“Bunu bilemezsin.”
“Emin ol biliyorum.” diye yanıtladı Bill. “Patlamadan sonra onun bedenini buldular.”
“Bedenin kime ait olduğunu teşhis edemediler.” dedi Riley.
“Sen de biliyorsun, ceset ona aitti.”
Başını öne eğdi ve ağladığı görülmesin diye bir eliyle yüzünü kapadı. Bill masanın karşısından onun diğer elini tuttu.
“Bu yeni bir vaka.”dedi. “Sana olanlarla hiçbir ilgisi yok.”
Riley başını salladı.
“Bu önemli değil.”
Ağlayarak uzandı ve başını geri çevirerek dosyayı ona uzattı.
Başını öne eğip, titreyen ellerle dosyayı ona geri verirken, “Özür dilerim.” dedi ve ekledi, “Sanırım artık gitsen iyi olacak.’’
Bill, şaşkınlık ve üzüntü içinde dosyayı geri aldı. Bir milyon yıl geçse de böyle bir sonuç alacağını beklemiyordu.
Bill kendi göyaşlarına engel olmaya çalışarak orada bir süre oturdu. Sonunda kibarca Riley’in elini okşadı, masadan kalktı ve evden çıkmak için kapıya yürüdü. April hala oturma odasında, gölezrini kapamış, müzikle başını sallayarak oturuyordu.
Riley, Bill gittikten sonra, piknik masasında ağlayarak oturdu.
İyi olduğumu sanıyordum, diye düşündü.
Bill için gerçekten de iyi olmayı isterdi. Ve buna gerçekten de devam edebileceğini sanmıştı. Mutfakta oturmuş önemsiz konulardan konuşurken her şey yolundaydı. Sonra dışarıya çıktıklarında ve dosyayı gördüğünde de kendisini iyi hissedeceğini düşünmüştü. Aslında iyiden daha fazlasını hissedeceğini sanmıştı. Kendini işin içine dahil etmişti. İşi için duyduğu eski istek geri gelmişti ve yeniden sahalara dönmeyi istemişti. Zeki bir oyunun parçası olan, neredeyse aynı, birbirine çok benzeyen ve çözülmesi gereken bir bulmacaya benzeyen bu cinayetlerde duygularını saklamayı öğreniyordu. Bu çok iyiydi. Terapisti ona eğer isterse işe geri dönebileceğini söylemişti.
Ama sonra birden bu zekice bulmaca gerçek haline, iki masum kadının korku ve acı ile tahmin edilemez sancılar içinde öldüğü bir insanlık trajedisi gerçeğine dönüşmüştü. Sonra birden Onlar için de benim için olduğu kadar kötü müydü? diye merak etmeye başlamıştı.
Şimdi bedeni panik ve korku içindeydi. Ve utanç içindeydi. Bill onun ortağı ve en iyi arkadaşıydı. Ona çok şey borçluydu. Son birkaç haftadır kimse onun yanında değilken, Bill onu yalnız bırakmamıştı. Hastanedeyken yanında o olmasaydı ne yapacağını bilmiyordu. İstediği son şey, Bill’in, kendisini çaresiz bir duruma düşmüş görmesiydi.
April’ın arka kapıdan seslendiğini duydu.
“Anne, yemek yiyelim artık. Yoksa geç kalacağım.”
Birden ona hemen şu yanıtı verme gereği hissetti. “Kendi kahvaltını kendin hazırla!”
Ama bu yanıtı vermedi. Uzun zamandır April ile savaşmaktan yorgun düşmüştü. Savaşmayı bıraktı.
Masadan kalktı ve tekrar mutfağa gitti. Kağıt havlu rulosundan bir parça havlu kopararak gözyaşlarını ve burnunu sildi. Yemek yapmaya hazırlandı. Terapistinin sözlerini yeniden anımsamaya çalıştı: Günlük işler bile en azından bir süreliğine çaba göstermeni gerektirecek. İşleri halletmek için her seferinde bebek adımları ile ilerliyordu.
Önce buzdolabından kahvaltılıkları çıkardı. Bir kutu yumurta, bir paket domuz jambonu, bir kavanoz reçel… Çünkü kendisi sevmese bile April reçeli seviyordu. Sonra tavaya altı dilim jambon yerleştirdi ve ocağın üzerine koyarak gazı açtı.
Sarı-mavi alevin parlamasıyla geriye doğru çekildi. Gözlerini kapadı ve her şey yeniden aklına gelmeye başladı.
Riley, bir evin altında, döşeme boşluğundaki dar alanda, eğreti bir kafesin içinde yatıyordu. Gördüğü tek ışık propan bir meşaleydi. Bütün zamanı karanlıkta geçiyordu. Döşemenin altındaki zemin topraktı. Üzerindeki levhalar zorlukla çömeleceği kadar alçaktı.
Adam küçük kapıyı açıp döşeme boşluğuna, Riley’in yanına süzüldüğünde bile her yer karanlıktı. Adamı göremiyordu ama nefes aldığını ve mırıldandığını duyabiliyordu. Adam kafesin kilidini çevirip gürültüyle açtı ve içeri girdi.
Sonra meşaleyi yaktı. Riley bu ışıkta onun acımasız ve çirkin yüzünü görebiliyordu. Bir tabak berbat yemek getirerek onunla alaya başladı. Eğer Riley yemeğe yetişebilirse adam meşaleyi ona değdiriyordu. Riley yanmadan yemek yiyemiyordu…
Gözlerini açtı. Gözleri açıkken görüntüler daha az canlıydı ama anıların akışını durduramıyordu. Bütün vücudu adrenalin ile dolu olduğu halde bir robot gibi kahvaltıyı hazırlamaya devam etti. Kızının sesi yeniden duyulduğunda masayı henüz hazırlamıştı.
“Anne, daha ne kadar var??”
Riley yerinden zıpladı ve elindeki tabak yere düşüp kırıldı.
“Ne oldu?” diye seslendi April onun arkasında belirerek.
“Bir şey yok.” dedi Riley.
Yerdeki pisliği temizledi ve April ile birlikte oturup yerken aralarındaki düşmanlık her zamanki gibi ortaya çıkmıştı. Riley bu döngüyü sona erdirmek, April’a doğrudan ulaşabilmek için April, ben senin annenim ve seni çok seviyorum demek istedi. Ama bunu her denediğinde daha da kötü oluyordu. Kızı ondan nefret ediyordu ve o bunun nedenini ya da nasıl sona ereceğini bilmiyordu. “Bugün ne yapacaksın?” diye sordu April’a.
“Ne demek istiyorsun?” diye terslendi April. “Dersim var.”
“Yani dersten sonra…” dedi Riley ses tonunu sakin ve şefkat dolu tutmaya çalışarak. “Ben senin annenim. Bilmek istiyorum. Bu çok normal.”
“Hayatımızda hiçbir şey normal değil.”
Bir süre sessizce yediler.
“Benimle hiç konuşmuyorsun. ” dedi Riley.
“Sen de.”
Bu cümle aralarındaki konuşmayı tamamen kesmişti.
Bu СКАЧАТЬ