Название: Kaybedilen
Автор: Блейк Пирс
Издательство: Lukeman Literary Management Ltd
Жанр: Современные детективы
Серия: Bir Riley Paige Gizemi
isbn: 9781632915887
isbn:
Bill ona gidip sarıldı ve o da Bill’e hafifçe sarıldı. Terliklerinin içindeyken boyu Bill’den biraz daha kısaydı. Çok, çok zayıflamıştı ve Bill’in endişeleri daha da arttı.
Masada onun karşısına oturup, incelemeye başladı. Saçları temizdi ama taranmamış gibiydi. Görünüşe bakılırsa bu terlikler günlerdir ayağındaydı. Yüzü zayıf, çok soluk görnüyordu ve beş hafta önce onu en son gördüğünden beri daha yaşlanmış gibi duruyordu. Bir felaketten çıkmış gibiydi. Çıkmıştı. Bill, son katilin ona neler yaptığını düşünmemeye çalıştı.
Riley bakışlarını ondan kaçırmıştı ve her ikisi de derin bir sessizlikle orada öylece oturuyorlardı. Bill onu canlandırmak, teselli etmek için neler söyleyebileceğini çok iyi biliyordu fakat onun üzgün hali karşısında kendisini tükenmiş hissetti ve tüm kelimeler boğazına düğümlendi. Onu, tıpkı eskiden olduğu gibi güçlü görmek istiyordu.
Bill, sandalyesinin yanında yerde duran yeni cinayet davasıyla ilgili dosyayı hemen sakladı. Şu an bu dosyayı ona gösterip göstermeyeceğinden emin değildi. Buraya geldiği için artık daha çok pişman olmuştu. Riley’in daha çok zamana ihtiyacı olduğu görünüyordu. Açıkçası, onu burada bu şekilde gördükten sonra, uzun süreli partnerinin artık geri dönüp dönmeyeceğinden de pek emin değildi.
“Kahve?” diye sordu Riley. Bill onun huzursuzluğunu hissedebiliyordu.
Başını salladı. Riley çok kırılgandı. Bill onu hastanede ziyaret ettiğinde hatta evine de geldiğinde onun için korkmuştu. Katlandığı acı şiddetten, uzun süredir yaşadığı karanlıktan sıyrılıp sıyrılamayacağını merak ediyordu Riley’in. Bunun tam aksine aldığı her davada yenilmez gibi görünürdü. Bu son davada, bu son katilde farklı bir şeyler vardı. Something about this last case, this last killer, was different. Bill, bu adamın bugüne kadar karşılaştıkları en psikopat sapık olduğunu ve konuda daha çok şeyler söylendiğini anlayabiliyordu.
Onu incelerken Bill’e bir şey oldu. Aslında Riley gerçek yaşını gösteriyordu. O da kendisi gibi kırk yaşındaydı ama çalıştıkları günlere geri döndüğünde, canlandırıp birleştirdiğinde, bir kaç yıl daha genç görünüyordu. Siyah saçlarının arasında beyazlar belirmeye başlamıştı. Aslında kendi saçları da beyazlamaya başlamıştı.
Riley kızına seslendi: “April!”
Yanıt yok. Riley, kızı kendisine yanıt verene kadar ses tonunu sürekli yükselterek, ismini defalarca tekrarladı.
“Ne?” diye yanıtladı April tamamen kızgın bir tonda.
“Dersin saat kaçta bugün?”
“Kaçta olduğunu biliyorsun.”
“Sadece söyle tamam mı?”
“Dokuza yirmi kala.”
Riley kaşlarını çattı. Üzgün görünüyordu. Bill’e baktı.
“İngilizceden çuvalladı. Derslerini çok fazla astı. Bundan kurtulması için ona yardım etmeye çalışıyorum.’’
Bill, hepsini çok iyi anlamış gibi başını salladı. Ajans yaşamının hepsinin üzerinde olumsuz etkileri vardı ve bundan en büyük zararı aileler görüyordu.
“Üzgünüm.” dedi.
Riley omuz silkti.
“On dört yaşında ve benden nefret ediyor.”
“Bu iyi değil.”
“Ben on dört yaşındayken herkesten nefret ederdim.” dedi. “Sen etmez miydin?”
Bill yanıt vermedi. Riley’in herkesten nefret ettiğini hayal etmek zordu.
“Senin çocukların da o yaşa gelecekler.” dedi Riley. “Şimdi kaç yaşındalar? Unuttum.”
“Sekiz ve on.” diye yanıtladı Bill ve ardından da gülümsedi. “İşleri Maggie götürüyor. April’in yaşına geldiklerinde onların hayatlarında olup olmayacağımı bile bilmiyorum. ”
Riley başını eğip ona endişe ile baktı. Bill bu sevecen bakışı kaçırdı.
Riley, “Bu kötü değil mi?” dedi.
Bill bu konuyu düşünmek istemiyordu. Uzaklara baktı.
Bir an için ikisi de sessizleştiler.
“Yerde sakladığın şey nedir?” diye sordu Riley.
Bill aşağıya baktı, geri dönüp gülümsedi. Bu durumdayken bile Riley’in gözünden bir şey kaçmıyordu.
Yerdeki zarfı alıp masanın üzerine koyarken, “Bir şey gizlemiyorum.” dedi Bill.
Riley kocaman gülümsedi. Bill’in gerçekten neden burada olduğunu gayet iyi biliyordu. “Göster bana.” dedi ve April’a endişeyle bakarak ekledi, “Hadi dışarı çıkalım. Onun görmesini istemiyorum.”
Riley terliklerini çıkarıp Bill’in önünden yalınayak arka bahçeye yürüdü. Riley buraya taşınmadan çok önce burada olan, yıpranmış ahşap piknik masasına oturdular ve Bill tek ağacın olduğu küçük bahçeye göz attı. Her iki yanda da kütükler vardı. Bu görüntü Bill’e şehirde olduklarını neredeyse unutturmuştu.
Çok izole, diye düşündü.
Bu evin Riley için uygun olduğunu hiç düşünmüyordu. Küçük çiftlik tarzı ev, şehrin on mil dışında, eski ve sıradandı. Ağaçlıklar ve meralara bakan tali yoldaydı. Bu yöresel yaşamın da onun için hiç uygun olduğunu düşünmüyordu. Partilerde gezerken onu hayal etmek zordu. En azından işe tekrar başladığında hala Fredericksburg’a kadar araba ile gelip, oradan Amtrak treni ile Quantico’ya geçebilirdi. Hala çalışabilecekse tabii.
“Elinde ne var, bana göster.” dedi Riley.
Bill raporları ve fotoğrafları masanın üzerine yaydı.
“Daggett davasını hatırlıyor musun?” diye sordu. “Sen haklıydın. Katil doğru değildi.”
Riley’in, fotoğraflara bakarken gözlerinin büyüdüğünü gördü. Rily dosyaları dikkatle incelerken ikisi de sessizliğe büründü. Bill, onun geri dönmesi için buna ihtiyacı mı olduğunu yoksa ters mi tepeceğini merak ediyordu.
Sonunda, “Peki ne düşünüyorsun?” diye sordu.
Yine СКАЧАТЬ