CELIL OKER-ÖZEL BASKI-BIR SAPKA BIR TABANCA. Celil Oker
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу CELIL OKER-ÖZEL BASKI-BIR SAPKA BIR TABANCA - Celil Oker страница 5

Название: CELIL OKER-ÖZEL BASKI-BIR SAPKA BIR TABANCA

Автор: Celil Oker

Издательство: Автор

Жанр:

Серия:

isbn: 9789752126428

isbn:

СКАЧАТЬ daha karışık yollardan ulaşabilecek insanlar da var.”

      Noyan Sert yorum yapmadı bu kez.

      “Belki onlardan biriyle tanışmanızı sağlayabilirim. Ama uyarayım, dostlarınızın listesinde görmek istemeyeceğiniz tipte birisidir. Çıkaracağı fatura da benimkinden on kat daha kalın olur.”

      “Hayır, hayır!” dedi Noyan Sert. “Hayır. Benimki… Benimki masum bir merak. Durduk yerde başıma iş açmak istemem.”

      “Vallahi ben de,” dedim. “Ama nereye kadar gitmek istediğinizi bir sormam gerekirdi.”

      “Teşekkür ederim. Açıkçası doğru insanla konuştuğuma şimdi daha çok inandım. Bana hakkınızda söylenenleri düşünüyorum da, siz kendi yeteneklerinizi biraz küçümsemiyor musunuz?”

      Cevap vermedim. Bir soru sordum cevap yerine. Malı satmıştım. Nasıl olsa bir yerden başlamam gerekiyordu. Sonrası Allah kerimdi. Bana pahalıya patlamıştı ama malı satmıştım.

      “Babanızın evine bir göz atabilecek miyim?” dedim.

      “Elbette,” dedi Noyan Sert. “Bana ihtiyacınız olacak mı?”

      Kendisine başka bir nedenle ihtiyaç duyuyordum ama bunu da söylemedim.

      “Fark etmez,” dedim.

      Konuşmanın sonunun yaklaştığını görünce rahatlamıştım biraz.

      “Tamam,” dedi Noyan Sert. “Ne zaman isterseniz haber verin. Süleyman götürür sizi. Gerçi kapıcının karısında da anahtar var ama.”

      “Anlaştık,” dedim. “Bu akşam bir göz atayım istiyordum.”

      “Akşam olursa ben de gelirim. Evin girdisini çıktısını biliyorum nasıl olsa.”

      Evin girdisini çıktısını bilenlerin gizlenen bir şeyi bulma şansının kimi zaman daha düşük olduğunun farkında değildi doğallıkla. Onu bu konuda aydınlatmayı gerekli bulmadım.

      “Tabanca nerede?” dedim onun yerine. “Sizde mi, evde mi?”

      “Babamın koyduğu yere bıraktım,” dedi Noyan Sert. “Yatak odasında iki kapılı kocaman bir dolap vardır. Sağdaki bölmede. Yukarıda. Şapkanın altına mı, yanına mı bıraktım hatırlamıyorum. Orada ama.”

      Saatime baktım. Akşama çok vardı. Denizin kenarında biraz yürüyüş yapmak iyi gelecekti. Kadir-Muazzez Güler çiftini anardım. Olanları düşünürdüm.

      “Bulurum,” dedim. “Sizin Süleyman beni yedide alabilir mi? Beşiktaş’tan?”

      “Tamam,” dedi Noyan Sert. “Nerden alsın?”

      “İskelenin önünde beklerim. Tam yedide.”

      “Anlaştık. Mercedes’i almasını söylerim. Siyah Mercedes. Plakası…”

      Siyah Mercedes’in plakasını ezberledim.

      “Tamam,” dedim. “Gelirseniz görüşürüz.”

      “Son anda müşterilerden biri tuhaf bir şey çıkarmazsa geleceğim,” dedi Noyan Sert hafifçe kıkırdayarak. “Hem sizle konuşacağımız bir konu daha var.”

      “Konuşuruz,” dedim. Malı satmıştım nasıl olsa. Konuşmamızı tek başına gözden geçirince fiyat daha da artardı. “Hoşça kalın.”

      Telefonu kapadım.

      Paketimin durduğu sehpaya erişmem iki saniyeden kısa sürdü herhalde. Saldırdım.

      Sigarayı yakıp üst üste iki nefes çektikten sonra etrafıma baktım. Koltukların iki yanına, sehpanın, masanın üstüne. Yıldız Turanlı geri gelmesini sağlayacak bir şey unutmamıştı arkasında. Arkasında bir sürü şey bırakarak gitmişti. Belki gelirdi, belki gelmezdi. Portmantonun oralara da baktım. Bir şey unutmamıştı.

      Birkaç nefes daha çektim sigaramdan. Sonra Yıldız Turanlı’nın sigarasının yanına söndürdüm. Saate baktım yeniden. Telefonun başına gittim.

      Reklamcı arkadaşımın ajansını çevirdim.

      Adıma aşina olan resepsiyoncu kız hemen bağladı beni. Reklamcı arkadaşıma değil elbette, kişisel sekreterine. O da tanıyordu beni az çok, arama nedenimi filan sormadan hedefime ulaştırdı.

      “Alooo,” dedi reklamcı arkadaşım neşeyle.

      “Yarın sabah gelemem belki antrenmana,” dedim peşin peşin.

      “Neden?” dedi. “Hani dedikodu verecektin bana?”

      “Çalışmam gerek,” dedim.

      “Anlaştınız mı?”

      “Evet,” dedim.

      “Derdi neymiş?”

      “Bunu sana söyleyemem,” dedim. “İsterse kendi söyler. Kendine sor. Ama sen bana bir bilgi verebilirsin meslektaşın hakkında.”

      “Pis dedikoducu,” dedi reklamcı arkadaşım. “Sor bakalım.”

      “Senin Noyan Sert’in sevgilisi var mı?” dedim. “Birlikte yaşadığı biri falan?”

      Reklamcı arkadaşım cevap vermeden önce kıs kıs güldü kulağımın dibine.

      “Remzi Ünal,” dedi. “Bu soruyu böyle sorduğuna göre ya çok safsın ya da çok uyanık.”

      Hangisi olduğumu bilmiyordum. Sesimi çıkarmadım.

      Reklamcı arkadaşım devam etti.

      “Noyan Sert’in memleketin en çok satan kadın yazarlarından birinin sevgilisi olduğunu cumartesi geceleri dışarı çıkan herkes bilir.”

      Edebiyata ilgim yoktu. GalaŞamdanAlem ahalisiyle de. İkisinin arasında bir yerdeydim. Ama bu bilgi reklamcı arkadaşımın ukalalığını açıklamıyordu yeterince.

      “Ama?” dedim.

      “Aynı zamanda ajansının genel müdürlüğünü bihakkın yürüten cadaloz karıyla da evlidir.”

      “Adları gelsin,” dedim nereden duyduysam.

      ”Yazarı tanıyorsundur canım,” dedi. “Simin Saraylı.”

      Gecenin ikisinde tekrar yayınlanan bir programda gördüğümü hatırladım kadını. Saçları oğlan gibi kesilmiş, ince suratlı, kendinden emin bir kadındı. Sunucuyla heyecanlı heyecanlı konuşurlarken Muazzez Tahsin Berkant’ın kitapları sık sık görüntüye geldiğine göre, benzer şeyler yazıyor olmalıydı. Televizyonun sesi kısık olduğu için neler konuşulduğunu duyamamıştım. Simin Saraylı’nın sesinin neye benzediğini de.

      “Tanıyorum,” dedim. “Cadaloz?”

      “Yasemin СКАЧАТЬ