CELIL OKER-ÖZEL BASKI-BIR SAPKA BIR TABANCA. Celil Oker
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу CELIL OKER-ÖZEL BASKI-BIR SAPKA BIR TABANCA - Celil Oker страница 3

Название: CELIL OKER-ÖZEL BASKI-BIR SAPKA BIR TABANCA

Автор: Celil Oker

Издательство: Автор

Жанр:

Серия:

isbn: 9789752126428

isbn:

СКАЧАТЬ konuşmadan önce. Buna ihtiyacım vardı.

      “Efendim,” dedim en efendi sesimle.

      Salonun açık kapısından Yıldız Turanlı’nın mantosunu giymeye çalıştığını görebiliyordum. Benim tarafıma hiç bakmıyordu.

      “Remzi Ünal lütfen,” dedi sesi kendisinden daha az görmüş geçirmişe benzeyen bir sekreter.

      Yıldız Turanlı ayakkabısını giyerken eğildi.

      Başlıyoruz, dedim içimden. Ya da bitiriyoruz.

      “Benim.”

      “Remzi Bey, değil mi?” diye ısrar etti kız.

      Dış kapının önce açıldığını, sonra kapandığını duydum. Gereğinden biraz sert kapandı kapı. Başlıyoruz dedim ya, dedim içimden. Gitti giden.

      “Benim,” dedim yeniden.

      Derin bir nefes daha aldım. Bu birincisinden daha iyi geldi. Sanki damağımda duydum hara’ma kadar indirdiğim oksijenin kokusunu.

      “Noyan Bey görüşmek istiyordu Remzi Bey,” dedi kız. “Telefonunuzu…”

      Sözünü kestim.

      “Telefonumu kimden aldığını biliyorum Noyan Bey’in,” dedim. “Bağlayın lütfen.”

      “Hemen efendim,” dedi kız. “Bir saniye bekleteceğim sizi.”

      Bir saniye bekledim. Bağlanmadı tabii. Biraz daha bekledim. Giden gitmişti nasıl olsa.

      “Remzi Bey?” dedi telefonda bu kez sahibinin ne yaşını ne görüntüsünü yorumlamama izin vermeyen bir erkek sesi.

      “Benim,” dedim üçüncü kez.

      “Adım Noyan Sert,” dedi adam. “Bana yardım etmeyi kabul ettiğinizi duyunca çok sevindim.”

      Cevap vermedim. Telefon kulağımda, ayak değiştirdim sadece. Yıldız Turanlı merdivenleri yarılamıştır çoktan, diye düşündüm.

      “Telefonda mı anlatayım derdimi, yoksa karşılıklı görüşmek mi istersiniz?” dedi Noyan Sert.

      Artık bir cevap vermem gerekiyordu. Bir kez daha ayak değiştirdim.

      “Bir özetleyin,” dedim. “Gerekirse ayrıca konuşuruz.”

      “Bu benim de işime gelir,” dedi Noyan Sert. “İlk izleniminizi hemen duymak isterim.”

      Noyan Sert malı biraz görmek istiyordu almadan önce. Haklıydı elbette.

      “Dinliyorum,” dedim.

      Bir an sessizlik oldu telefonda. Sonra reklamcı arkadaşımın cumartesi çalışmalarından sonraki kahvaltılarda, önem verdiği bir şeyi anlatırken takındığı tavra benzer bir biçimde konuşmaya başladı Noyan Sert.

      “Mesele basit aslında,” dedi. “Belki de ben abartıyorum. Kafam karıştı gerçekten. İçimin rahat etmesi için…”

      “Evet,” dedim. Yıldız Turanlı dış kapıdan çıkmıştır, otoparka giden yaya yolunda yürüyordur, dedim içimden. Bir türlü almaya elimin değemediği kablosuz telefonlardan biriyle konuşuyor olsaydım, gidişini seyrederdim pencereden diye düşündüm.

      “Babam,” dedi. “Babamı kaybettik dün. Kalp hastasıydı. Bekliyorduk diyemem. Beklemiyorduk da diyemem. Doktoru ‘iyi’ diyordu, dikkat etmesi gerekir filan. Her zamanki uyarılar… İlaçlarını alıyordu.”

      “Bu arada başınız sağ olsun,” dedim.

      “Teşekkür ederim,” dedi Noyan Sert. Sonra ara vermeden devam etti. “Nasıl olur bilirsiniz. Gelen giden. Akrabamız falan yoktur ama; bir kız kardeşim, bir ben. İşte müşteriler, dostlar falan geldi. Protokol ağırlıklı. Bugün eşyalarını toparlamak için evine gittim yeniden, el ayak çekilince.”

      “Evet,” dedim dinlediğimi göstermek için. Taksi bekliyordur şimdi sokağın başında, dedim içimden.

      “Gardırobunu boşalttım. Giysilerini, çamaşırlarını falan bir bavula koyuyordum. Bizim ajansta bir adamımız var görmüş geçirmiş, o nerelere verilebileceğini biliyormuş, ona verecektim.”

      “Evet,” dedim yeniden. Bir kez daha ayak değiştirdim.

      Noyan Sert anlatacaklarının en önemli yerine gelmiş gibi sesine yeni bir hava verdi.

      “Gardırobunun üst bölümünde bir şapkası vardı. Humphrey Bogart şapkalarından. Çocukluğumdan kalan görüntülerden biridir şapkalı babam. Son zamanlarda giymez olmuştu. Birden heyecanlandım. Eve götüreyim, belki arada giyerim falan diye uzandım. Çekip almamla…”

      Tepkimi almak istercesine sustu. Ben müşterisi değildim halbuki Noyan Sert’in. O benim müşterim olacaktı. Hiç ses çıkarmadım.

      “…Şapkanın altında bir tabanca varmış. Çekmemle düştü. Şaşkınlıktan tutamadım. Yerde yığılı giysilerin falan üstüne düştü Allah’tan…”

      Bir kez daha sustu. Bu kez üzmedim kendisini. Remzi Ünal geri geldi nerelerden geldiyse.

      “Patladı mı yoksa?” dedim.

      “Yok canım,” dedi Noyan Sert. Esprimi anlamamıştı. İyi bir espri değildi zaten. Neyse, gelecek sefere daha iyisini yapardım. “Patlamadı, niye patlasın,” diye devam etti Noyan Sert, sanki mutlaka açıklaması gerekiyormuş gibi. Sustu sonra. Daha çok nasıl biriyle karşılaştığını çözmeye çalışıyordu galiba.

      Canım hafiften sigara istemeye başladı. Başladığım şeye devam edeyim, dedim içimden.

      “Tamam,” dedim. “Tuhaf bir yer seçmiş tabancasını koymak için. Ama neden bu kadar şaşırdınız anlamadım.”

      “Babamın tabancası yoktu ki,” dedi Noyan Sert, soruma şaşırmış bir sesle.

      Evet, bir sigara iyi olacaktı.

      “Yok muydu?” dedim. “Emin misiniz?”

      “Eminim elbette. Ne alakası var babamın tabancayla mabancayla. Tek başına yaşayan, emekli bir adam. Tabanca edinecek son adam, bana sorarsanız. Neden benim kadar şaşmadığınıza şaştım doğrusu. Sizin tabancanız var mı?”

      “Yoo,” dedim.

      “Gördünüz mü, herkesin yok,” dedi Noyan Sert.

      Neden tabancam olmadığına ilişkin bir açıklama yapmak istemedim.

      “Bir yerde bulmuş olmasın?” dedim. “Ya da bir arkadaşının falan?”

      “Bir yerde bulduğu tabancayı neden dolabında, şapkasının içine saklasın?” dedi Noyan Sert. “Arkadaşının olsa bile. Sonra hemen her gece konuşuyorduk kendisiyle. Hiç söz etmedi bana. Ne bulduğundan ne satın aldığından СКАЧАТЬ