CELIL OKER-ÖZEL BASKI-ATES ETME ISTANBUL. Celil Oker
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу CELIL OKER-ÖZEL BASKI-ATES ETME ISTANBUL - Celil Oker страница 7

Название: CELIL OKER-ÖZEL BASKI-ATES ETME ISTANBUL

Автор: Celil Oker

Издательство: Автор

Жанр:

Серия:

isbn: 9789752126459

isbn:

СКАЧАТЬ karşıda uzun bir kabul bankosu vardı. Uçuk pembe üniformalar giymiş dört kız ince bilgisayar ekranlarının arkasında oturuyordu. İkisinin önünde insanlar vardı. İçeri girdikten sonra durup sağa sola baktım. Sağda ileride Kahve Dünyası’yla yarışabilecek yakışıklılıkta bir kafe vardı. Hemen yanında kitap, gazete ve bir dolu ıvır zıvır sattığını düşündüğüm bir dükkân. Onların ilerisinde kafede para harcamak istemeyenlerin oturabileceği havaalanı bekleme koltukları.

      Sol taraf asansörlere ayrılmıştı. Dört asansör. Birisinin kapısı diğerlerinden daha genişti. Asansörlerin arasındaki boşluklarda hangi hastalık türlerine binanın neresinde şifa dağıtıldığı yazılıydı.

      Yerdeki mermerin üzerinde ayağımın kaymamasına dikkat ederek kabul bankosuna doğru yürüdüm. Suratıma yarı endişeli bir ifade verdim yapabildiğimce. Önünde ilgileneceği kimse olmayan iki kızın saçları sarı olanına doğru ilerledim. Zoraki gülümsedim ve kızın dikkatini bana vermesini bekledim. Göğüs cebinin üzerindeki kartta adı yazıyordu. Sultan Karakum.

      Kız bankonun ardındaki klavyesinde bir iki tuşa bastıktan sonra gözlerini kaldırdı ve benden daha zoraki bir gülümsemeyle yüzüme baktı.

      “Hoş geldiniz efendim,” dedi.

      “Çok hoş gelmedim ama…” dedim.

      Hastaların ve hasta yakınlarının her türlü atağını karşılamaya eğitimli olduğunu belli eden bakışlarla baktı bana. Gülümsemesini koyulaştırdı. İçinden küfrettiğine yemin ederim.

      “Nasıl yardımcı olabilirim size?” dedi.

      Parmaklarımı bankonun üzerinde tıkırdattım.

      “Tanıdığım bir doktor şöyle bir baştan aşağı baktır kendine dedi,” dedim. “Kalp açısından. Kısmet bugüneymiş.”

      “Çekap?” dedi sarı saçlı kız.

      “Epey kilometre yaptım,” dedim. “Gerekiyor herhalde…”

      Sultan Karakum saçlarını kafasının bir hareketiyle geriye attı, sonra bankonun altında göremediğim bir telefonun ahizesini kaldırdı, iki tuşa bastı.

      Başlıyoruz dedim içimden. Kız telefonu yerine bıraktı, öğrenilmiş gülümsemesinin en koyu haliyle yüzüme baktı.

      “Hasta danışmanı arkadaşımıza haber verdim, hemen geliyor, sizi yönlendirecek efendim,” dedi.

      “Teşekkür ederim,” dedim. Bankodan geri çekilmedim ama.

      “Alakasız bir şey sorabilir miyim?” dedim.

      Sultan Karakum’un kaşları galiba alakasız sorulara hazırlıksız olduğunu gösterir biçimde yukarı kalktı. Bir şey söylemedi ama. Sadece baktı.

      “Begüm Hanım buralarda mı?” dedim çok ama çok sıradan bir soru soruyormuşum hissi vermeye gayret ederek.

      “Kim?” dedi sesinde sorudan çok ünlem vurgularıyla.

      “Begüm Hanım,” dedim. “Begüm Kalyon. Hastanenizde hemşire olarak çalışıyor.”

      Sultan Karakum Doktor Gregory House’ın odası nerde diye sormuşum gibi baktı yüzüme bu kez. Hemen cevap vermedi. Bankonun arkasındaki klavyenin görmediğim bir tuşuna vurdu.

      “Begüm…” dedi, sonra hızla ekledi. “Bugün görmedim. Görmedim hiç. İzinli olabilir.”

      “Anladım,” dedim. “Neyse, önemli değil.”

      Sultan Karakum biraz kendini toplamış gibiydi.

      “Neden sordunuz?” dedi. “Hasta danışmanı arkadaşımız her türlü sorunuzu eksiksiz cevaplayacak, emin olun.”

      “O açıdan sormadım,” dedim. “Bir arkadaşımın kızı. Kulağıma yer etmiş burada çalıştığı. Gelmişken bir sorayım dedim.”

      “Evet,” dedi. Bir an sonra ekledi. “Dediğim gibi izinli olmalı bugün.”

      Sonra omzumun arkasındaki bir noktaya çevrildi gözü. Yüzü önündeki salak hasta adayından kurtulduğuna sevinmiş gibi aydınlandı.

      “Ayla,” dedi sesini arkamdan kendisini kurtarmaya gelen arkadaşına duyurmak ister gibi yükselterek. “Beyefendi çekap düşünüyor, ilgilenir misin?”

      Geriye döndüm.

      Kendimi tutmasam ıslık çalacaktım.

      Dünyanın en güzel kızlarından biri, yüzünde dünyanın en tedavi kabul etmez hastalığına yakalanmış olsam bile bu hastanede iki günde eskisinden sağlam olacağımı müjdeler gibi bir gülümsemeyle bana bakıyordu. Güzel dediysem gazetelerin son sayfalarında görmeye alıştığımız güzellerden değil. Okuldan yeni mezun olmuş tazelikte ama altı ayrı acil serviste gizli gizli gözyaşı dökmüş olgunlukta bir hanım kız vardı karşımda. Kumral saçlarını örmüş, yandan salmıştı. Gözleriydi insanı çarpan. Hiç dokunulmamış gibi duran kaşlarının altından sizi çözmek ister gibi bakan kahverengi gözleri vardı. Yanakları hafif, çok hafif renklendirilmişti. Lisa del Giocondo’nunkileri andıran dudağının üstünde küçük bir nokta vardı yalnızca kabul edilebilir bir defo olarak.

      Bankonun arkasındaki kızlardan farklı olarak, açık mavi, bele oturan bir elbisesi vardı. Sol elinde bir telsiz telefon tutuyordu. Elbisesinin kocaman ceplerinin sağdakinde kırmızı kapaklı ajanda kılıklı bir tür defter vardı. Göğsündeki kartta Ayla Duman yazıyordu.

      Güzelliğinden çarpılan erkek hastalara alışkındı galiba.

      “Doğru karar veriyorsunuz,” dedi beni baştan ayağa süzerek. “Yılda bir çekap gerekli. Hele bu yaşlarda…”

      Yaşımla ilgili yorum yapmadan gülümsedim. Konuşmaya devam etmesini bekler gibi. Sesi de görüntüsüne yakışıyordu.

      “En son ne zaman yaptırmıştınız?” dedi sizi suçlamıyorum ama hayatın gerçeklerini unutmamalıyız tonuyla.

      “Epey oldu,” dedim. “Bir zamanlar uçuşa uygunluk testi için sık sık geçerdik doktorların karşısına.”

      “Pilot musunuz?” dedi. İlk kez neye benzediğimi görmek ister gibi baktı yüzüme.

      “Emekli pilot,” dedim.

      “Tanıdığım bir sürü pilot var,” dedi Ayla Duman. “Sizden daha yaşlılar ama hâlâ uçuyorlar.”

      Başımı salladım o konuya girmek istemediğimi belli edercesine. Ayla Duman telefonunu öbür eline geçirdi.

      “Üç çeşit çekap programımız var, belki biliyorsunuz…” dedi.

      Sözünü kestim.

      “Hiçbir fikrim yok,” dedim.

      Ayla Duman seçeneklerimden haberdar olmamama sevinmiş gibiydi.

      “O СКАЧАТЬ