CELIL OKER-ÖZEL BASKI-ATES ETME ISTANBUL. Celil Oker
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу CELIL OKER-ÖZEL BASKI-ATES ETME ISTANBUL - Celil Oker страница 12

Название: CELIL OKER-ÖZEL BASKI-ATES ETME ISTANBUL

Автор: Celil Oker

Издательство: Автор

Жанр:

Серия:

isbn: 9789752126459

isbn:

СКАЧАТЬ karşıdaki pencerede Morihei Ueshiba’nın ülkesinin desenlerini taşıyan jaluzi, dışarının ışığını hafifçe kırıyor, salona dozunda bir yumuşama getiriyordu. Önüne küçük tahta bir masa ve iki sandalye yerleştirilmişti. Masada bana göre yan duran açık bir dizüstü bilgisayar vardı. Pencerenin sağından uzanan duvara, insan boyu kadar yükseğe, masadakilerin aynısı bir sandalye monte edilmişti. Sandalyedeki küp şeklindeki vazonun içinde adını bilmediğim kırmızılı mavili çiçekler oturuyordu. Salonun sol duvarını üstlerinde bir dolu karton kutu duran iki uzun raf kaplıyordu. Kutuların üzerine minik minik çiçekler işlenmişti. Yere zeminin ancak üçte birini kaplayan bir kilim atılıydı. Rafların karşısında iki kişilik bir divan duruyordu. Divanın önünde, üstünde kadın dergileri ve küçük bir vazoda papatyalar olan kare bir sehpa vardı.

      Divanın pencereye yakın tarafında genç bir kadın oturuyordu. Üzerinde kahverengi kadife bir pantolon ve sarı sweat-shirt vardı. Saçlarını atkuyruğu yapmıştı. Güzelce bir kadındı galiba, ince ince bakmadım yüzüne. Estetik operasyonu geçirdiğini sandığım kalkık burnu çarptı gözüme yalnızca.

      Benim için açılan kapının hemen bir adım önünde durdum, durumu yönetmesi için Firdevs Işın’ı bekledim.

      Ev sahibem divanın boş tarafını gösterdi bana.

      “Oturmaz mısınız?” dedi. Yanına oturacağım arkadaşını tanıtmaya gerek görmedi.

      “Teşekkür ederim,” dedim otururken.

      Firdevs Işın pencerenin önündeki sandalyelerden birini çekti, tam karşıma oturdu.

      “Geçmiş olsun,” dedi. “Hastanız kaç yaşında?”

      Tereddüt ediyormuşum gibi yerimde kıpırdandım.

      “Sekseni geçmiştir,” dedim. “Annem.”

      Yanımda oturan kadın ayağa kalktı. Benim yüzüme bakmadan konuştu.

      “Ben mutfağa gideyim,” dedi. “Siz rahatça…”

      Sehpanın bana uzak yanından yürüdü, Firdevs Işın’ın arkasından geçti, arkamdaki bir kapıya doğru ilerledi. Kapının kapanma sesini duyana kadar bekledim geriye bakmadan.

      Ev sahibem kadını mutfağa kadar sessizce izleyen gözlerini bana çevirdi.

      “Hastalığı?” dedi.

      Tereddüt etmeden cevap verdim.

      “Bağırsak kanseri,” dedim. “Geç kalmışız. Hayli ilerlemiş. Ameliyattan sonra, eee, günlük hayatı epey zorlaştı.”

      Bilirim der gibi başını salladı.

      “Eviniz nerede?” dedi.

      Yakın olsun istedim.

      “Annemin evi Levent’te,” dedim. “Beşiktaş Belediyesi’nin arkasında. Ben Bostancı’da oturuyorum.”

      “Anladım,” dedi.

      “Kız kardeşim Uçaksavar’da oturuyor,” dedim. “Gündüzleri yanından ayrılmıyor. Ama gece zor, onun da çocukları falan…” Yüzümü buruşturdum.

      “Anladım,” dedi yeniden.

      “Gerçekten yardımınıza çok ihtiyacımız var,” dedim.

      Firdevs Işın kaşlarını çattı, gözlerini yerdeki kilimin köşesine dikti çok zor bir problemi çözmekle meşgulmüş gibi. Sonra bana baktı.

      “Bu ara gecelerim dolu,” dedi. “O yüzden düşünüyorum. Adresimi nereden almıştınız?”

      Beklediğim soru geldi diye sevindim.

      “Bir doktor tanıdığım var,” dedim. “Kemal Arsan. Manhattan Medical’de çalışıyor. Galiba bir arkadaşının arkadaşı imişsiniz. Çok tavsiye etti sizi. Selam söyledi.”

      “Aleyküm… selam…” dedi Firdevs Işın sözcüklere gereğinden çok ara vererek. Bu referans şimdiye kadar ağzımdan çıkan en acayip sözmüş gibi düşündürmüştü onu sanki. Bekledim ne diyecek diye.

      Şapkam olsa düşürecek bir şey söyledi sonra.

      “Adınız Remzi Ünal olmasın sizin?”

      Bu hikâyede karşıma çıkan sağlık çalışanları beklediğimden akıllı dedim içimden, şaşkınlığımı bastırdıktan sonra. Annesi kanser hastası adam gitti, Remzi Ünal geldi mecburen oturduğum iki kişilik kanepeye. Bacak bacak üstüne attım elimi zayıflattığım izlenimi vermemek için.

      “Nerden anladınız?” dedim hafif gülümseyerek.

      “Begüm notunuzu dinlemiş,” dedi. “Kemal’den bu kadar kısa arayla bahseden birisi ortaya çıkınca, aynı adam olmalı diye düşündüm.”

      Remzi Ünal geri geldiyse dedim kendi kendime, belki destek güçleri de çağırmalıyım yardıma.

      “Sigara içebilir miyim?” dedim.

      “Akciğer sizin,” dedi Firdevs Işın.

      Ben sigaramı çıkarırken sandalyesinden kalktı. Arkasındaki rafın alt kısmındaki tekerlekli çekmeceden bir kül tablası çıkardı, sehpanın üzerine koydu. İçine sigara atarken açılan, sonra kapanan türden bir kül tablasıydı.

      Sigaramı yaktım. Geriye yaslandım.

      “Verdiğim numarayı aramaya niyeti var mıydı?” dedim. “Madem açık açık konuşuyoruz.”

      Yeniden sandalyesine oturdu. Yüzünde tam çözemediğim bir ifade vardı.

      “Onu bilemiyorum,” dedi. “Bana sordu gerçi ne yapayım diye.”

      “Siz ne dediniz?”

      “Bu Remzi Ünal denen adamın kim olduğunu iyice bir öğrenmeden hiçbir şey yapma dedim, açık söyleyeyim,” dedi Firdevs Işın. “Ama beni dinledi mi, bilemem.”

      Bu iyiydi.

      “Remzi Ünal denen adamın neye benzediğini öğrenme şansı ayağınıza geldi,” dedim sigaramdan bir nefes daha çektikten sonra.

      Firdevs Işın gülümsedi ben kül tablasını kullanırken.

      “Madem açık konuşuyoruz,” dedi. “Tam olarak Begüm’ü neden ve hangi sıfatla arıyorsunuz öğrenebilir miyim?”

      Sigaramı ağzıma götürmüşken indirdim elimi. Doğru söylemeye kadar verdim.

      “Telefonda küçük bir yalan söyledim galiba,” dedim. “Kemal Arsan arkadaşım değil, müşterim. Begüm Hanım ortadan kaybolunca merak etmiş. Ben de aramaya başladım.”

      Yalan konusundaki itirafımın üzerinde durmadı ev sahibem.

      “Telesekreterine СКАЧАТЬ