CELIL OKER-ÖZEL BASKI-ATES ETME ISTANBUL. Celil Oker
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу CELIL OKER-ÖZEL BASKI-ATES ETME ISTANBUL - Celil Oker страница 14

Название: CELIL OKER-ÖZEL BASKI-ATES ETME ISTANBUL

Автор: Celil Oker

Издательство: Автор

Жанр:

Серия:

isbn: 9789752126459

isbn:

СКАЧАТЬ imkân olmayan bir espriye gülüştüler. Tabancalı adam onlara bakmadı. Omuzları biraz kasılınca kestiler onlar da gülüşmeyi.

      “Neyse ne,” dedi adam. “Bakarız sana sonra. Sen soruma cevap vermedin be hanım abla.”

      Firdevs Işın ne sorulduğunu unutmuş gibi bir yüzle baktı adama. Adam tekrarladı sorusunu.

      “Begüm nerede?”

      “Begüm kim?” dedi Firdevs Işın.

      Tabancalı adamın kaşları çatıldı. Daha da kalınlaştılar sanki.

      “Benimle kafa bulma hanım abla,” dedi. “Doğru dürüst cevap ver. Kasımpaşa damarımı kabartma.”

      Firdevs Işın anlamamış gibi yaptı.

      “Kasımpaşa nesi?” dedi durumu anlarsa bülbül gibi konuşacağını hissettirmek ister gibi.

      Tabancalı adam çattık der gibi kafasını iki yana salladı. Sonra ciddileşti.

      “Bak hanım abla,” dedi. “Güzellikle sordum sana. Bir kere daha soruyorum. Begüm denen kız nerede? Senin iyi arkadaşınmış, yeme beni. Söyle yerini, ya da çağır, telefon et, bir şey yap. İki satır konuşacağız kendisiyle.”

      Firdevs Işın teslim oluyor gibi omuzlarını silkti. Yüzü düştü sanki. Alçak bir sesle konuştu.

      “Tamam, tamam,” dedi. “Arkadaşım sayılır. Ama inan olsun nerede haberim yok. Kaç gündür görmedim.”

      “Kimse görmemiş,” dedi adam. “Derdimiz de o.”

      “Ben de görmedim,” dedi Firdevs Işın.

      “Konuştun mu?”

      “Hayır,” dedi Firdevs Işın. “Konuşamadım. Verdiği telefon açılmıyor. Telesekreter çıkıyor hep.”

      Adam ver şu numarayı, bir de ben arayayım dese rahatlayacaktım. Ayla Duman ve soyadını bilmediğim başhemşire adına. Kısmet olmadı.

      “Numara şu mu, başka mı?”

      Ayla Duman tuşlarken ezberleyip, ankesörlü telefondan aradığım numarayı çarpım tablosunu yeni bellemiş bir ilkokul öğrencisinin kuşkulu gururuyla okudu kel kafalı. Kime sordular diye endişelendim. En önemlisi cevap almak için soruyu güçlendirici neler yaptılar?

      Firdevs Işın başını salladı onaylarcasına.

      Tabancalı adam durumu değerlendirmeye çalışıyor gibi duraladı bir an. Sonra başını arkasındakilere çevirdi.

      “Eee,” dedi. “Neden geldik buraya biz? Sıfıra sıfır elde var sıfır.”

      “Sıfır,” diye tekrarladı siyah kazaklı olan.

      “Sıfır olmaz,” dedi eli tabancalı.

      “Olmaz!” dedi arkadaki.

      “Olmaz,” diye tekrarladı eli tabancalı adam kendi kendine konuşur gibi.

      İş boka sarıyor dedim içimden.

      Firdevs Işın ne olduğunu anlamıyor gibi saf saf bakıyordu etrafına. Gerçek miydi rol mü yapıyordu anlamadım.

      Eli tabancalı adam anladı mı bilmiyorum. Belki de iki durum da umurunda değildi. Tabancayı sol eline aldı. Sağ eliyle amansız bir tokat çaktı Firdevs Işın’ın suratına. Şimşekler çakmış olmalı. Tokadın etkisiyle kanepenin kolçağına yığıldı ev sahibem.

      Eli tabancalı adam ayağa kalktı. İkinci hamlesini yapacaktı sanki. Oturduğum yerden konuştum.

      “Sakin olun beyler,” dedim. “Kıza boşuna eziyet etmeyin. Belki ben yardımcı olabilirim size.”

      Eli tabancalı kel adam, attığı tokat kadar hızla bana döndü.

      “Hey, hey, hey!” dedi. “Bir dakika. Ne dedin sen?”

      Kanepenin arkalığına sırtımı sıkıca dayayarak konuştum. Birazdan bir sigaraya ihtiyaç duyacaktım, biliyordum.

      “Kıza boşuna eziyet etmeyin,” diye tekrarladım. “Onun bildiklerini ben de biliyorum. Belki daha fazlasını…”

      “Allah Allah,” dedi. “Hani senin hastan vardı, ağır hastan?”

      “Sen hiç polise yalan söylemedin mi?” dedim.

      Eli tabancalı adam eve girdiğinden beri ilk kez gülümsedi. Öyle geniş geniş değil, kontrollü. Dikkatini çekmeyi başardığımı düşündüm. Polis mevzuuna girmemeyi tercih etti ama.

      “Tamam,” dedi. “Konuş, seni dinliyorum.”

      İyi dedim içimden. En azından ikinci tokadı engelledim. Bir tür başlangıçtı bu. Bakalım nereye kadar gidecekti.

      “Yalnız…” dedim.

      “Yalnız ne?” dedi. “Çabuk başladın pazarlığa.”

      “Mühim şeyler değil,” dedim. “Bir sigara içmem lazım. Demin izin vermişti bana.”

      Önce Firdevs Işın’ı, sonra kül tablasını işaret ettim başımla.

      “Orası kolay,” dedi. “Hem biz de birer tane yakarız. Madem izin verdi hanım abla. Konuş.”

      Cebimden sigaramı çıkardım. Karşımda, dudaklarında hâlâ küçük bir gülümseme parçası ile oturan adama uzattım. Gözlerini yüzümden ayırmadan aldı, çakmağımla onunkini yaktım önce. İşimi kolaylaştırmak için öne doğru eğilmedi.

      Kendiminkini yakarken sigara ağzımda konuştum.

      “Bir de,” dedim. “Adını bağışla bana. Bu bendeki bir tuhaflık işte. İnsanların adını bilmezsem kolay konuşamıyorum. Benimki Remzi Ünal bu arada.”

      Bu sefer konuşmak için arkasındakilere döndü.

      “Ne acayip tuhaflıklar var insanlarda,” dedi. Adamları mecburen gülümsediler. Siyah kazaklı biraz daha fazla. Ben dediğini onaylarcasına başımı salladım. Firdevs Işın yatalak hastası birden yürümeye başlamış gibi bakıyordu bana.

      “Bana Tetik Osman derler camiada,” dedi eli tabancalı adam içine çektiği nefesi salarak. “Aslında öyle çok sevmem bu meretle oynamasını ama yiğit lakabıyla anılır derler. Seninki ne?”

      “Remzi Ünal,” dedim. “Lakabım yok.”

      “Orayı anladık,” dedi. “Madem tanışma merasimi yapıyoruz… ne ayaksın onu da söyle bakalım.”

      Başladıysam devam edeyim dedim kendi kendime.

      “Özel dedektifim,” dedim. “Kızın sevgilisi tuttu beni kızı bulayım diye. Meraklanmış zavallı. Ben de buldum.”

      “Ne?” СКАЧАТЬ