CELIL OKER-ÖZEL BASKI-ATES ETME ISTANBUL. Celil Oker
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу CELIL OKER-ÖZEL BASKI-ATES ETME ISTANBUL - Celil Oker страница 15

Название: CELIL OKER-ÖZEL BASKI-ATES ETME ISTANBUL

Автор: Celil Oker

Издательство: Автор

Жанр:

Серия:

isbn: 9789752126459

isbn:

СКАЧАТЬ daha fazla dolandırmadan!”

      İnadına uzun bir nefes çektim sigaramdan. Geçici de olsa küçük üstünlüğümün zevkini çıkarmak istiyorum gibi. Hafif sinirlenmesi işime gelecekti.

      Tetik Osman epeydir yere dönük tuttuğu namluyu yüzüme doğru kaldırdı. Tam iki gözümün ortasına. Sol gözü seğirdi.

      “Üçe kadar sayıyorum,” dedi.

      “Bence yapma,” dedim. “Bu evlerin duvarları çok ince. Karıştırma işi.”

      Tetik Osman cevap vermedi. Gözlerini kısıp yüzüme bakıyordu. Doğruyu söylemeye karar verdiğimi nereden bilecekti… Kafamla işaret ettim.

      “Begüm Kalyon içerideki odada,” dedim.

      5. BÖLÜM

      İstediğim oldu.

      Firdevs Işın’ın davetsiz misafirlerinin üçü birden tam arkamdaki odanın kapısına baktı. Yeterdi bu bana.

      Önceliğim belliydi. Tetik Osman’ın elindeki tabancaya vurdum sağ elimin avuç içiyle. Düşmedi elbette. Namlusu yere yöneldi ama. Daha ne olduğunun tümüyle farkına varmadan sol yumruğumu adamın suratının ortasına oturttum. Okkalı bir vuruştu bu. Gövdesi darbeyle geriye kaykılınca oturduğu sandalyenin ön ayakları dört santim havalandı. Bunu bekliyordum, iki elimle birden yardım ettim iyice havaya kalkmalarına. Adamın ağırlığı işime yaradı, devrilen sandalyeyle birlikte arkaüstü düştü. Ayakları havalandı. Kafası yere vurdu mu bilmiyorum.

      Şaşkınlığını ilk atlatan siyah kazaklı oldu. Boğazımı sıkmak ister gibi iki eli önde üzerime doğru atladı hırlayarak. Beceriksiz bir hamleydi bu. Sol elimin bilek kemiğini iki kolunun arasından çenesine doğru yönlendirdim. Hareketinin hızıyla gövdesinin ağırlığı birleşince sonuç tam istediğim gibi oldu. Çenesinin bilek kemiğime çarpmasından çıkan sesi bir daha duymak istemem. Dizlerinin üzerine çöktü bu kez acıyla bağırarak.

      Eğilip tabancayı aldım.

      Üçüncü adam yerinden kıpırdamadı.

      Firdevs Işın’a baktım. Yerinde yoktu. Divanın arkasına çömelmiş olabileceğini düşündüm ama bu durumda kontrol edemezdim.

      Tetik Osman’dan ses çıkmıyordu. Ayaktaki adama doğrulttum tabancayı.

      “Üstüne otur!” dedim kafamla galiba çenesini kırdığım arkadaşını göstererek.

      Anlamadı.

      Siyah kazaklı bir eli yerde, öteki çenesinde doğrulmaya çalışıyordu. Ayağımla yerden destek aldığı koluna vurdum. Kolu savrulunca yüzükoyun kapaklandı. Ağzından ses çıkmadı ama. Galiba.

      “Çabuk üstüne otur arkadaşının!” dedim sesime tabanca namlusunun ikna ediciliğini ekleyerek. Ne yapmasını istediğimi anladı gri kazaklı. Biraz da gereksiz bir hızla ilerledi, arkadaşının sırtına oturdu. Yüzü bana bakıyordu. Alttaki bu kez açık seçik inledi.

      “Kımıldamadan otur orada,” dedim gözümle salonun içini tararken.

      Sonra dikildim. Gözlerimi ve namluyu arkadaşının sırtında oturan gri kazaklıdan ayırmadan divanla sehpanın arasından geri geri yürüdüm. Pencereye doğru. Ev sahibem divanın arkasında falan değildi. Önemsemedim. Gözüm hâlâ üçünün üstünde, jaluziyi çekip indirmek için kullanılan ipleri tutup şiddetle çektim.

      Ikea’nın sattığı malzemelerin bazıları iyidir, bazıları değil. Firdevs Işın ucuzunu almış olmalı. Yan yana sallanan iki ip, bağlantı parçasıyla birlikte koptu jaluziden. Çekingen bir çatırtı duyuldu. Kusura bakma Firdevs Hanım dedim içimden.

      Arkadaşının üzerinde oturan gri kazaklı bakışlarını tabancanın namlusundan ayırmamıştı. Üçüne doğru ilerledim. Kopardığım ipi gri kazaklıya doğru fırlattım. Yakaladı.

      “Bağla ikisini de,” dedim. “Dalga geçme kırarım kafanı. Sıkı bağla.”

      İstediğimi hemen anladı bu sefer. İşbirliği niyetini abartılı hareketlerle göstererek işe koyuldu. İpi ikiye ayırdı. Arkadaşının ellerini arkaya getirdi, becerikli hareketlerle bağladı. İşi bitince yüzüme baktı. Başımla onayladım.

      Tetik Osman’a doğru iki dizinin üstünde emekleyerek yöneldiğinde arkamda bir hareketlenme oldu. Atkuyruklu kadının girdiği kapı açıldı sesinden anladığım kadarıyla. Dönüp bakmadım.

      Hizama geldiklerinde gördüm onları. Firdevs Işın önde, içeri girdiğimde bizi yalnız bırakan kadın arkada hızla yanımızdan geçtiler, evin ana kapısına yöneldiler. İkisi de bizim tarafa bakmıyordu. Küçük adımlarla ama telaşla ilerlediler.

      Bugün epey sürpriz misafir buyur eden kapı açıldı, hemen kapandı arkalarından. Durup ayakkabılarını giyip giymediklerini fark edemedim. İçimden güle güle dedim.

      Üç dakika sonra bir sigara içmeye hazırdım. Üçüncü davetsiz misafiri de ben bağlamıştım sıkıca. Hani bir şey yapacağından değil, arkadaşlarından ayrılmasın diye. Biraz gevşemeye hakkım olduğunu düşünüyordum. Sandalyeyi düzeltmiş, divana oturup ayaklarımı üzerine koymuştum. Komşular, “Bir gürültü duyduk, var mı bir durum?” demeye gelmemişlerdi. Tetik Osman kafasını kötü vurmuş olacak ki, tam olarak kendinde değildi. Çenesi önüne düşmüştü, aralıklarla inliyordu. Öteki ikisini tam karşımdaki rafları dolduran tekerlekli çekmecelere yaslamıştım, bacaklarını uzatmış oturuyorlardı. Siyah kazaklının hiç sesi çıkmıyordu. Gözleri kapalıydı ama göğsü inip kalkıyordu.

      Sigaramı yakarken hissettim yokluğunu şöyle koyu bir kahvenin. Firdevs Işın ikram etmemişti. Şimdi olsa ederdi herhalde diye düşündüm kendi kendime. Kalkıp mutfağa geçtim. Mutfak kapısıyla atkuyruklu kızın girdiği odanın kapısı yan yanaydı.

      Mutfak küçük ama tertipliydi. Aradıklarımı hemen buldum. Neskafe, su ısıtıcı, kupa ve kaşık. Bir buçuk dakika sonra kahvem hazırdı.

      Kupayı alıp salona geçtim.

      Yerime oturdum. Sigaramı yaktım. Ayaklarımı önümdeki sandalyeye uzattım. Kahvemden kocaman bir yudum aldım. Üstüne kocaman bir nefes.

      Gri kazaklı oturduğu yerden kopyası yakalanmış ortaokul öğrencisi gibi bakıyordu bana. Bir kahve sigara öpüştürmesinden sonra ona seslendim.

      “Adın ne senin?” dedim.

      Gözlerini ayakkabılarının ucuna çekti.

      “Sivaslı derler bana,” dedi alçak bir sesle.

      “Asıl adın ne?” dedim.

      “Ne yapacan asıl adımı?” dedi Sivaslı. “Vukuat defterine mi yazacan?”

      “Hiçbir yere yazmayacağım,” dedim. “Polis molis değilim ben.”

      Bu kez yüzüme baktı Sivaslı.

      “Eee…” dedi. “O СКАЧАТЬ