Название: Japon Mitleri ve Efsaneleri
Автор: F. Hadland Davis
Издательство: Maya Kitap
isbn: 9786258068962
isbn:
Derken Prens Yamato, büyüleyici Prenses Miyadzu ile tanışmış. Prenses’in elbisesi çok hoş, teni kiraz çiçeği kadar narinmiş. Prensin ona umutsuzca âşık olması çok uzun sürmemiş. Ayrılma zamanı geldiğinde tekrar döneceğine ve güzel Prenses Miyadzu’yu karısı yapacağına yemin etmiş. Çok geçmeden yukarı bakıp Ototaçibana’yı görmüş; kadının yüzünde yoğun bir üzüntü varmış. Ancak Prens Yamato kalbine taş basmış ve sözünü tutmaya kararlı bir halde oradan uzaklaşmış.
Prens Yamato, eşi ve adamları İdzu’nun deniz kıyısına vardıklarında takipçileri, Kadzusa Boğazı’nı geçebilmeleri için bir birkaç tekneyi güvence altına almak istemişler.
Prens kibirle bağırmış: “Öf! Burası yalnızca bir dere! Bu kadar tekne niye? Buranın üstünden atlayabilirim!”
Hep birlikte yolculuklarına başladıklarında büyük bir fırtına çıkmış. Dalgalar su dağlarına dönüşmüş, rüzgâr çığlık atıyormuş, kara bulutların arasından şimşekler parlıyormuş ve gök gümbürdüyormuş. Görünüşe göre Prens’i ve karısını taşıyan teknenin batması gerekiyormuş. Zira fırtına Prens Yamato’nun gururlu ve aptalca sözlerine kızan Deniz Kralı Rin-Jin’in işiymiş.
Mürettebat gemiyi doğru yolda tutma umuduyla yelkenleri indirdiğinde fırtına yatışacağına daha da kötüleşmiş. Sonunda Ototaçibana ayağa kalkmış ve efendisinin sebep olduğu tüm üzüntüyü afederek çok sevdiği kocasını kurtarmak için hayatını feda etmeye karar vermiş.
Sadık Ototaçibana şöyle demiş: “Ah, Rin-Jin; Prens kocam, kendiyle övünerek seni kızdırdı. Ben Ototaçibana, Yamato Take’nin yerine sana zavallı hayatımı veriyorum. Şimdi kendimi senin büyük dalgalı krallığına bırakıyorum;
karşılığında efendimi sağ salim bir şekilde kıyıya ulaştırın.”
Bu sözleri söyleyen Ototaçibana fokurdayan dalgaların içine atlamış ve bir anda gözden kaybolmuş. Bu fedakârlık yapıldıktan hemen sonra fırtına dinmiş ve bulutsuz bir gökyüzünde güneş parlamış.
Yamato Take varacağı yere sağ salim ulaşmış ve Anyu isyanını başarılı bir şekilde bastırmış.
Kahramanımız sadık karısına kesinlikle yanlış yapmıştı. Onun iyiliğini takdir etmeyi çok geç öğrenmiş. Ancak Prenses Miyadzu tamamen unutulmuşken, Prens onun sevgi dolu anısını ölünceye kadar saklamış.
Yılanın Katledilmesi
Yamato Take babasının talimatlarını yerine getirdikten sonra Omi eyaletine varana kadar Owari eyaletinden geçmesi gerekiyormuş.
Omi eyaleti büyük sıkıntı içindeymiş. Pek çok insan yas tutuyor ve üzüntüden ağlayıp feryat ediyormuş. Prens soruşturma yaptıktan sonra her gün büyük bir yılanın dağlardan inip köylere girerek talihsiz insanların çoğunu mideye indirdiğini öğrenmiş.
Prens Yamato hemen büyük yılanın yaşadığı söylenen İbaki Dağı’na tırmanmaya başlamış. Yarı yolda korkunç yaratıkla karşılaşmış. Prens o kadar güçlüymüş ki yılanı çıplak kollarıyla bükerek öldürmüş. Bunu yapar yapmaz ülke karanlığa gömülmüş ve deli gibi yağmur yağmaya başlamış. Ancak sonunda hava düzelmiş ve kahramanımız dağdan aşağı inmeyi başarmış.
Eve vardığında ayaklarının garip bir acıyla yandığını ve dahası kendisini çok hasta hissettiğini fark etmiş. Yılanın soktuğunu anlamış ve hareket edemeyecek kadar hasta olduğu için ünlü bir madene götürülmüş. Burada eski sağlığına ve gücüne kavuşmuş. Kutsamalar için Güneş Tanrıçası Ama-terasu’ya şükranlarını iletmiş.
Momotaro’nun Maceraları
Bir gün yaşlı bir kadın bir derenin kenarında durup elbiselerini yıkarken suyun üzerinde yüzen dev bir şeftali görmüş. Bu şeftali, kadının şimdiye kadar gördüğü en büyük şeftaliymiş ve yaşlı kadın ve kocası çok fakir olduklarından hemen bu olağanüstü şeftalinin ne kadar mükemmel bir yemek olabileceğini düşünmüş. Meyveyi kıyıya çekecek bir sopa bulamayınca aniden şu dizeleri hatırlamış:
“Uzaktaki su acıdır
Yakın su tatlıdır;
Uzaktaki suyun yanından geç
Ve tatlıya gel.”
Bu kısa şarkı istenen etkiyi yaratmış. Şeftali, yaşlı kadının ayaklarının dibinde durana kadar yaklaşmış. Kadın eğilip şeftaliyi almış. Kadın bulduğu şeyden dolayı o kadar mutluymuş ki çamaşır yıkamayı bırakıp çabucak eve koşmuş.
Kocası akşam sırtında bir demet otla geldiğinde yaşlı kadın şeftaliyi heyecanla dolaptan çıkarıp ona göstermiş.
Yorgun ve aç olan yaşlı adam, böyle lezzetli bir yemek düşüncesinden dolayı aynı derecede memnun olmuş. Çabucak bir bıçak getirmiş. Meyveyi tam kesmek üzereyken meyve aniden kendi kendine açılmış ve dünyalar güzeli bir çocuk neşeli kahkahalarıyla meyvenin içinden çıkmış.
“Korkmayın,” demiş ufaklık. “Tanrılar, çocuk sahibi olmayı çok arzuladığınızı duydular ve yaşlılığınıza bir teselli olmam için beni gönderdiler.”
Yaşlı çift o kadar mutlu olmuş ki ne yapacaklarını bilememişler. İkisi de sırayla çocuğu beslemiş, sevmiş tatlı ve şefkatli sözler mırıldanmış. Ona Momotaro yani “Şeftali’nin Oğlu” adını vermişler.
Momotaro on beş yaşına geldiğinde kendi yaşındaki çocuklardan çok daha uzun ve güçlüymüş. Damarlarında büyük bir kahramanın yaratılması güdüsü hareketlenmiş ve bu, yanlışı düzeltmek isteyen şövalyelere özgü bir kahramanlıkmış.
Momotaro bir gün üvey babasının yanına gelmiş ve Kuzeydoğu Denizi’ndeki bir adaya doğru uzun bir yolculuğa çıkmasına izin verip vermeyeceğini sormuş. Burada, pek çoğunu yedikleri bir grup masum insanı esir alan bazı iblisler yaşıyormuş. Bunların kötülükleri tarif sınırlarının ötesindeymiş ve Momotaro onları öldürmek, talihsiz tutsakları kurtarmak ve üvey anne babasıyla paylaşmak için adanın ganimetini getirmek istiyormuş.
Momotaro
Yaşlı adam bu cüretkâr planı duyunca hiç şaşırmamış. Momotaro’nun sıradan bir çocuk olmadığını biliyormuş. O, gökten gönderilmiş bir çocukmuş ve dünyadaki hiçbir iblisin ona zarar veremeyeceğine inanıyormuş. Böylece yaşlı adam rıza göstermiş: “Git, Momotaro, iblisleri öldür ve ülkeye barış getir,” demiş.
Delikanlı, yaşlı annesinden bir miktar pirinç keki aldıktan sonra anne babasına veda ederek yolcuğuna çıkmış.
Momotaro’nun СКАЧАТЬ