Raffaello. Стефани Стори
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Raffaello - Стефани Стори страница 8

Название: Raffaello

Автор: Стефани Стори

Издательство: Maya Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 9786258361261

isbn:

СКАЧАТЬ yakalama ihtimali olup olmadığını öğrenmemiz lazım.”

      Leonardo yarım yamalak, gizemli gülümsemesiyle “Ya da bizim onu yakalama ihtimalimizin olup olmadığını,” diye ekledi.

      V. Bölüm

1505

      Dudakların için parlak kırmızı. Gözlerin için ince öğütülmüş koyu kahverengi. Tenin için de…” Köprücük kemiğini öpmek için duraksadım. “Alçıtaşı, ama biraz pembemsi kırmızı da olacak.” Bu hanım son zamanlarda en sevdiğim modeldi – ama adı neydi? Hatırlamıyorum. Ona Sofia diyelim. Bir zamanlar sevdiğim bir Sofia vardı. Ansidei ailesi için yaptığım en yeni altar panomda bu Sofia’yı Meryem Ana için model olarak kullanıyordum. Güzel, uzun bir yüzü ve yüksek bir alnı vardı ki bu da son derece inandırıcı bir Bakire olmasını sağlıyordu. En azından resimde…

      Saçımın bir tutamına dokundu. “Buklelerinin rengini açmak için safran veya kükürt kullanıyor musun?”

      “Hayır. Doğal hali bu,” dedim ve onu tekrar öpmek için eğildim.

      Ama elini yüzüme bastırdı. “Sesler duyuyor musun?”

      “Yalnızca şair Catullus’un yaşamamız ve sevmemiz için yalvaran sesini…”

      “Dinle.” Bluzunun önünü kapattı.

      Koridorda iki ses yankılandı. Ayak sesleri yaklaşıyordu. Kapıyı kilitlemek aklıma gelmiş miydi? Dün kilitlemiştim. Geçen hafta da… İki hafta önce unutmuştum ama içeri kimse girmemişti. Bir düşüneyim. Önce ben girdim ve kapıyı tuttum. Sofia geçtiğinde taze şeftali kokuyordu. Evet. Evet! Kesinlikle kilitlemiştim; hatta kapıyı kilitlemek için zaman harcadım diye kendime de küfretmiştim.

      “Calmati,25 kapı…”

      Bir anahtar kilide girdi.

      “Andiamo.” İskelenin üzerine bir muşamba attım ve Sofia’yı arka duvara çektim. Yakalanırsak benim itibarım devam ederdi ama Sofia’nın iyi bir evlilik şansı, yüksek bir raftan düşen bir kavanoz kırmızı kurşundan daha büyük bir hızla yere çakılırdı. Yeleğimi düzelttim. Her şey yoluna girecekti; içeri giren kişi fresklere bakmak istemediği sürece bizi bulamazdı, iyice gizlenmiştik. Ama amacı fresklere bakmak değilse buraya neden gelmiş olabilirdi ki?

      Palazzo della Signoria’nın, bir duvarında Leonardo’nun Anghiari Savaşı freskinin yükseldiği büyük salonundaydık. Floransa’daki Büyük Salon’a girdiniz mi hiç? Abidevidir; yüksek pencerelerden gelen ışıkla aydınlanan iki kat yüksekliğindeki tavanlar… Floransalıların yurttaşlık görevlerini manevi görevleriyle bir tuttukları göz önüne alındığında bu katedral havası uygun görünüyor. O zamanlar, o büyük salonun en göze çarpan özellikleri, Leonardo’nun yaydığı iskele ve zemine serdiği hazırlık çizimleriydi. Bu freskle ilgili tasarımları olağanüstüydü: Savaşın kaosundaki askerler ve atlar. Anghiari Savaşı, Floransalılar için büyük bir zafer olmuştu, ne var ki Leonardo zaferi tasvir etmek yerine şiddeti ve korkuyu resmetmişti. Olağanüstüydü ve her Floransalı şöyle bir göz atmak için yanıp tutuşuyordu. Evet, ben de modellerime özel bir turla, ne zaman isterlerse ünlü freskleri gezdirme nezaketinde bulunuyordum. Leonardo, bu tür ziyaretler sırasında tepelerde yürüyüş yapmaktan her zaman mutlu olmuştur. Bu kadar az proje bitirmesine şaşmamalı: Çalışmamak için her zaman bahane arıyordu.

      O gün, iki ses odaya girdi ve ikisi de Leonardo’ya ait değildi.

      “Ne kadar istersen öderim.”

      “Mevzu para değil. Benden ruhumu ifşa etmemi istiyorsun.”

      Toskana aksanlı iki adam. İkisini de tanımadım.

      “Ee, ne olmuş? Sanatçıların işi budur.”

      Sanatçılar mı? Muşambadaki bir delikten bakarken Sofia’ya geride kalmasını işaret ettim. Sadece birinin kafasının arkasını görebiliyordum.

      “Onu bir belediye yetkilisi olarak incelemek için değil, bir dost olarak görmek için soruyorum Michelangelo.”

      Michelangelo mu? Daha önce heykeltıraşla aynı odada bulunduğum hiç olmamıştı. Sarto ve Ghirlandaio’nun tavsiyelerini göz ardı etmiş (Sarto’yu dinlemeye başladığım gün kendi lahdimi seçtiğim gün olurdu) ve Michelangelo’nun atölyesine birkaç kez uğrayarak tasarımlarını incelememe izin vermesi için onu kandırmaya çalışmıştım ama insanları kendisiyle çorba içmeye davet eden türden biri değildi. Bir keresinde pazarda ona yaklaşıp Leonardo’nun ödünç verdiği birkaç çizimi yüzüne doğru salladım – kışkırtmak için “Rekabeti buradan inceleyebilirsin,” dedim – ama Michelangelo ters ters baktı ve “Perugino’dan bir şeyler çalan bir cavolo26 ile ilgili hiçbir şey yapmak istemediğini söyledi. Beni duyması cesaret verici olsa bile tasarımlarını görme konusunda hiçbir ilerleme kaydedememiştim.

      Daha iyi görebilmek için muşambanın arkasına geçtim. İkinci adam altın yıldızları olan mavi bir pelerin giyiyordu – bu pelerin, Floransa Cumhuriyeti’nin hükümet başkanı Gonfaloniere Piero Soderini’ye aitti. Onunla tanışmış mıydınız? Kel, yuvarlak gözleri olan, pelerin giymiş bir güvercin hayal edin.

      “İstediğin şeyin ne anlama geldiğini bilmiyorsun.” Michelangelo’nun sesi yaralı bir çocuk gibiydi.

      Ve Soderini, “O taslağı buraya boşuna getirmediğini biliyorum,” diye yanıtladı.

      Şaşkınlığım duyulmasın diye elimi ağzıma bastırdım. Taslak burada mıydı? Sessizce yere çöktüm, yüzüstü uzandım ve muşambanın altından bakmak için öne doğru kaydım. Michelangelo’nun ayakkabıları görünüyordu: Çamur ve mermer tozuyla kaplı, ağır, kahverengi iş botları. Ve gerçekten de yanında uzun bir kâğıt rulosu vardı. Yüce Meryem aşkına… Tasarımları buradaydı.

      Soderini sesini alçaltarak babacan bir tonda çıkmasını sağladı. “Oğlum, biz yalnızız. Bana güvenebilirsin.”

      Karşılıklı sözler bir süre daha devam etti ama Michelangelo’nun tartışmaları her zaman biraz sıkıcı oluyor – öyle değil mi? – o yüzden nihayet pes edip tasarımlarını açmaya başladığı zamana atlayalım. Çizimini ince bir altın varak tabakasıymış gibi özenli bir şekilde elinde tuttu ve Soderini taslağın ortaya çıkışını benim kadar dikkatle izledi.

      Sofia fısıldadı, “Dai,27 bakmıyorlar, dai, dai.”

      Elimi sallayarak onu susturdum.

      Soderini açılmış çizime bakıp “Mucizevi,” diye mırıldandı.

      Durduğum yerden bakınca o çizimin tek bir çizgisini bile göremiyordum, bu yüzden zıpladım ve hızla iskeleye tırmandım. Ruloyu kapatmayın, kapatmayın, kapatmayın. Sofia ayağımı tuttu ama elini tekmeledim. Tahta gıcırdasa da devam ettim. İskelenin üstü muşambayla örtülmemişti, bu yüzden de kenardan bakmak için düz yatmam СКАЧАТЬ



<p>25</p>

İt. Sakin ol. (ç.n.)

<p>26</p>

İt. Lahana. Hakaret sözü olarak kullanımı çok yaygındır. (ç.n.)

<p>27</p>

İt. Haydi. (ç.n.)