Asıl para yatırımının da bir işletmeye karşı hangi teoriye göre ücretlendirilebileceğini hiçbir zaman anlayabilmiş değilim. İş faaliyeti içinde kendilerine finansör diyenler, paranın yüzde 6 ya da yüzde 5 ya da başka bir yüzde “değerinde” olduğunu söylüyorlar ve bir işletmeye yatırılmış yüz bin dolar varsa yatırımı yapan kişinin para üzerinden faiz ödeme hakkına sahip olduğunu söylüyorlar. Gerekçeleri ise şu; parayı yatıran kişi bu parayı işe yatırmak yerine bir tasarruf bankasına ya da belirli menkul kıymetlere yatırmış olsaydı belirli bir sabit getiriye sahip olabilirdi. Bu nedenle, bir işletmenin işletme giderlerine karşı uygun bir ücretin bu paranın faizi olduğunu söylüyorlar. Birçok iş ve çoğu hizmet başarısızlığının nedeni bu fikre dayanmaktadır.
Paranın belirli bir değeri yoktur. Para, kendi başına bir şey yapamadığı için kendi başına değeri yoktur. Paranın tek yararı, çalışmak için alet veya ürünü satın almaktır. Bu nedenle para, üretmenize veya satın almanıza yardımcı olacaksa değerlidir, daha fazlası değildir. Bir kişi parasının yüzde 5 veya yüzde 6 kazanacağını düşünüyorsa onu bu getiriyi alabileceği yere koymalıdır. Ama bir için ortaya koyulan parada bu beklenilmez, daha doğrusu beklenilmemelidir. Para, para olmaktan çıkmalı ve bir üretim motoru hâline gelmelidir. Bu nedenle para, yatırıldığı işlere dayanmayan bir ölçüye göre sabit bir miktara göre değil, ürettiğine göre kazanır. Paraya herhangi bir geri dönüş üretildikten sonra gelmelidir, daha önce değil.
İş adamları, “finansman sağlayarak” her şeyin yapabileceğine inanıyorlardı. Eğer iş ilk finansmanda başarılı olmadıysa, çözüm “yeniden finanse etmek” idi. “Yeniden finanse etme” süreci, sadece kötüden sonra iyi para gönderme oyunuydu. Çoğu durumda, yeniden finanse etme ihtiyacı kötü yönetimden kaynaklanır ve yeniden finansmanın etkisi basitçe, başarısız yöneticilere, kötü yönetimlerini biraz daha uzun süre devam ettirmeleri için fırsat vermektir.
Bu sadece kaçınılmaz sonu ertelemektir. Geçici çözüm yeniden finansman, spekülatif finansörlerin bir yöntemidir. Gerçek bir işin yapıldığı yere gitmedikçe ve her nedense paralarının gittiği bu yer kötü bir şekilde yönetilmedikçe paraları onlar için faydasızdır. Böylece, spekülatif finansörler, paralarını kullanmak için harcadıkları konusunda kendilerini kandırmış ve aslında paralarını çöpe atmış olurlar.
Finansın işten önce geldiği, bankacıların ya da finansçıların yer aldığı bir şirkete asla katılmayacağım konusunda kesinlikle kararlıydım. Dahası eğer halkın çıkarına yönetilebileceğini düşündüğüm türden bir işe başlamak mümkün olmasaydı, o zaman hiç adım atmazdım. Kendi kısa deneyimim ve çevremde olup bitenlerden gördüklerim, işin sadece para kazanma oyunu olarak fazla düşünmeye değmeyeceğinin ve herhangi bir şey başarmak isteyen bir kişinin bu oyun için kesinlikle uygun olmadığının yeterli kanıtıydı. Ayrıca, bu bana para kazanmanın bir yolu olarak görünmüyordu. Henüz yolun bu olduğunu kanıtlayamasam da gerçek işin tek temeli hizmettir.
Satış tamamlandığında, üreticinin müşterisiyle işi bitmez, aksine yeni başlıyordur. Bir otomobil söz konusu olduğunda, makinenin satışı yalnızca başlangıç için tanıtım niteliğinde bir şeydir. Makine iyi hizmet vermiyorsa satıcının bu başlangıç tanıtımını bile hiç yapmamış olması çok daha iyidir. Çünkü bu durum, reklamların en kötüsüne, memnuniyetsiz bir müşteriye sahip olunmasına neden olacaktır. Otomobilin çıktığı ilk zamanlarda, satış gerçekleştirmenin gerçek bir başarı olarak görülüp satıştan sonra alıcıyı önemsememe eğiliminden daha fazlası vardı. Bu yaklaşım, dar görüşlü, komisyoncu bir satıcı yaklaşımıdır. Bir satıcıya, komisyon usulü yalnızca sattığı şey ürün ödeme yapılırsa kendisinden daha fazla komisyon alınmayacak bir müşteri için büyük çaba göstermesi beklenemez. İşte biz, tam da bu noktada Ford için en büyük satış argümanını ortaya koyduk. Arabanın fiyatı ve kalitesi şüphesiz ki büyük pazar oluşturacaktır. Biz bunun da ötesine geçtik. Bizim arabalarımızdan birini satın alan bir kişi, o arabayı sürekli her yönüyle kullanma hakkına sahipti ve bu nedenle, herhangi bir türde bir arıza olursa makinesinin mümkün olan en kısa zamanda yeniden onarılmasını sağlamak bizim görevimizdi. Ford otomobilinin başarısında, hizmetin erken sağlanması olağanüstü bir unsurdu. O dönemin pahalı arabalarının sağladıkları servis istasyonları oldukça zayıftı. Satın alınan araba arızalandığında, üreticiye güvenme hakkınız olduğu hâlde, yerel tamirciye güvenmek zorundaydınız. Yerel tamirci, arabaların çoğunda parçalar birbirinin yerine geçemese de elinde iyi bir parça stoku bulunduran tedbirli bir kişiyse şanslıydınız. Ama eğer tamirci, yeterli otomobil bilgisine sahip ama beceriksiz bir kişiyse ve tamir için gelen her arabadan iyi bir şey yapmak için aşırı bir arzuya sahipse, o zaman hafif bir arıza bile haftalar süren bekleme süresi ve arabanın tesliminden önce kabarık bir tamir faturasının gelmesine sebep olabilirdi. Tamirciler bir süre otomobil endüstrisi için en büyük tehditti. 1910 ve 1911 gibi yakın bir tarihte bile bir otomobil sahibi, parası elinden alınması gereken zengin bir adam olarak görülüyordu. Bu durumu en baştan ve net olarak tanımıştık ve tabii ki yayılımımızın aptal, açgözlü adamlar tarafından sekteye uğramasına izin vermeyecektik.
Bu, hikâyenin birkaç yıl ilerisine gitmekte, hizmeti bitiren finans tarafından kontrol edilmektedir çünkü doğrudan dolarla ilişkilidir.
Eğer ilk düşünce belli bir miktar para kazanmaksa ve şans yaver gitmezse faaliyeti yürüten kişinin şans elde edebilmesi için geleceğin işi, bugün para kaybetmemek amacıyla feda edilmelidir.
Ayrıca iş dünyasındaki birçok kişi, hayatlarının ve bahtlarının zor olduğunu düşünme eğilimine sahipti. Emekli olabilecekleri ve bir gelirle yaşayabilecek imkânlara sahip olma karşılığında çalışmışlar, rekabetten uzak bir hayat sürmüşlerdi. Hayat onlar için bir an önce bitirilmesi gereken bir savaştı. Anlayamadığım bir başka nokta da buydu. Çünkü benim mantığıma göre hayat, “olduğun yerde kalma” eğilimine bir başkaldırı dışında, bir savaş СКАЧАТЬ