Название: Sefiller II. Cilt
Автор: Виктор Мари Гюго
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6862-61-6
isbn:
“Oh, neyse ki sizi buldum iyiliksever efendim.” dedi Thénardier ve yine dolanıp durmaya devam etti. Öfkeden sesi korkunç çıkıyordu. “Siz Mösyö, eski püskü milyoner! Mösyö oyuncak bebek veren! Ah! Demek beni tanımıyorsun? Hayır; sekiz yıl önce 1823 Noel arifesinde Montfermeil’e, hanıma gelen sen değildin öyle mi? Fantine’in çocuğunu benden alan sen değildin? Tarla Kuşu’nu? Sarı paltolu sen değildin! Hayır! Bu sabah buraya geldiğin gibi elinde bir paket de yoktu değil mi? Söyle karıcığım, evlere paketler hâlinde yün çorap taşımak onun alışkanlığı olmuş herhâlde! Yoksa siz bir çamaşırcı mısınız milyoner efendim? Yoksullara dükkânda satılmayan malları veriyorsunuz. Demek beni tanımadınız, ne iş ama! Evet lakin ben sizi çok iyi tanıdım. Hanlara yoksul kılıklarla gelip insanı kandırmanın, eli açık davranarak kişilerin ekmek paralarını çekip almanın ne demek olduğunu size gösteririm. İnsanı mahvettikten sonra ona büyük gelen bir ceketle iki battaniye verip paçayı kurtardım sanıyorsun, seni hain çocuk kaçırıcısı seni!” Bir ara kendi kendine konuştu, kinini dağıtmak ister gibi homurdandı, sonra hıncını masadan alır gibi yumruklar indirdi ve: “Hele bir hâline bakın şunun!” dedi. Sonra yine öfkeyle konuşmasını sürdürdü:
“Geçmişte benimle oyun oynadın sen! Tüm talihsizliklerimin sebebi sensin! Bin beş yüz franga, benim sahip olduğum ve kesinlikle zengin insanlara ait olan, şimdiden çok para kazandıran ve hayatım boyunca yaşayabilecek kadar para almış olabileceğim bir kızı aldın elimden! O iğrenç handa kaybettiğim her şeyi telafi edecek bir kızdı, orada sürekli tartışma dışında hiçbir şey yoktu ve bir aptal gibi son paramı da yedim! Ah! Keşke evimde içilen tüm şaraplar, içenlere zehir olsaydı! Kusura bakma, şimdi hesaplaşma zamanı! O zamanlar kesinlikle benimle dalga geçtin, değil mi? Ormanda sopan vardı. Sen daha güçlüydün. Ama intikam zamanı diye bir şey var. Bugün kozları elinde tutan benim! İşin bitti dostum! Şimdi gülebiliyorum! Gerçekten, gülüyorum! Nasıl tuzağa düşürdüm seni? Ona bir aktör olduğumu, adımın Fabantou olduğunu, Matmazel Mars ve Matmazel Muche ile komedi oynadığımı, ev sahibimin yarın, 4 Şubat’ta ödeme almakta ısrar ettiğini ve paramın olmadığını söyledim; o da söylediklerimin hepsini yuttu! Aptal, aptal! Ve bana getirdiği dört sefil altınla yardım edeceğini sandı! Alçak! Yüz frangı bile verecek yüreğin yok! Ah, bir de o basmakalıp sözlerimi nasıl yuttu! Bu beni gerçekten çok eğlendirdi. Kendi kendime dedim ki: ‘Aptal! Gel, seni yakaladım! Bu sabah ayaklarını yalıyorum ama akşam kalbini kemireceğim!’ ”
İhtiyar adam onu sonuna kadar dinledi ama sustuğunda şöyle dedi: “Ne demek istediğinizi anlayamadım. Ben de aslında yoksul biriyim, öyle sandığınız gibi milyoner falan değilim. Herhâlde beni bir başkasına benzettiniz!”
Thénardier, kaba bir kahkaha patlattı: “Hâlâ yalan söylemeye devam ediyorsun. Gerçekten bu oyunu devam ettirmeye mi niyetlisin? Bana bak ihtiyar, hâlâ beni tanımadın mı?”
İhtiyar adam bunca küstahlığa rağmen bir an olsun nezaketi elden bırakmadı ve tuhaf bir tonlamayla yanıtladı: “Kusura bakmayın Mösyö, ben sadece karşımda bir haydut durduğunu görebiliyorum.”
Tuhaftır ancak canavarların kendilerine göre bazı davranış alışkanlıkları vardır ve kendilerine gerçeklerin söylenmesini asla hazmedemezler. Bu sözleri duyar duymaz Thénardier’nin karısı uzun zamandır oturduğu yatağın üzerinden bir hışımla kalktı, bu sırada kocası sanki sandalyeyi kıracakmış gibi eline aldı ve karısına “Olduğun yerde kal!” diye emrederek yeniden yaşlı adama döndü:
“Elbette sizin gibi zengin insanlar bizlere her zaman böyle haydut derler. Ben param olduğunu söylemiyorum, battım, sıfırı tükettim. Şu anda ne bir lokma ekmek ne bir ateş yakmak için kömür alabilecek param var. Meteliğe kurşun atıyorum ve hırsızlık yapıyorum. Bana ister haydut de ister başka bir şey, umurumda değil; üç gündür açım ben! Sizin gibi ayaklarımızda sıcak ayakkabılarımız, üzerimizde kürklerimiz yok bizim. Biz sizler gibi evlerinde hizmetçileri olan, her gün etle beslenen insanlar değiliz. Siz havanın soğuk olup olmadığını içerideki derecenizden öğrenirsiniz, bizse onu iliklerimize kadar yaşarız. Sonra sizin gibiler evlerimize gelip bu şekilde davrandığımız için bize haydut der ve bizi aşağılar. Ben de bir zamanlar zengin ve saygıdeğer bir adamdım, soyluydum, şehirli bir beyefendiydim, itibarım vardı benim ama sizin geçmişinizin hiç de öyle olduğunu sanmıyorum.”
Öfkeden yüzü resmen mosmor kesilmişti, bir süre susup sonrasında kapının önünde duran adamlara doğru bakarak: “Görüyor musunuz, utanmadan bir de kendisini haklı çıkarıp bana hakaret etmeye çekinmiyor.” dedi.
Sonra tekrar ihtiyar adama dönerek daha da coşkuyla konuşmasına devam etti: “Beni iyi dinleyin, hayırsever velinimetim! Ben öyle kimliğini saklayan, ne olduğu belirsiz biri değilim. Ben evlere girip çocukları kaçıran bir hırsız değilim. Ben eski bir Fransız askeriyim. Waterloo’da savaştım, hatta baron olan bir generalin hayatını bile kurtardım. Adam gerçi bana adını söyledi ama o lanet olası sesi, o kadar fersiz çıkıyordu ki sadece ‘Teşekkürler!’ dediğini duydum. Oysa bana teşekkür edeceğine ismini söylese daha iyi ederdi. En azından onu bulmama yardımcı olurdu. Şu gördüğünüz tabloyu o yaptı. Tablodaki kim biliyor musunuz? Benim o kişi, işte o generali taşıyorum sırtımda. David o kadar duygulanmıştı ki benim o kahramanlığımı sonsuza kadar sabitlemek istedi. Gördüğünüz gibi mermilere karşı siper olup onu kurtarıyorum. İşte bütün hikâye. Oysa adam da işe yaramazın biriydi. Bana ne yapmıştı ki? Fakat yine de kendi canımı hiçe sayarak onu kurtardım. Neyse, yeter artık, çok konuştuk, işimize dönelim! Bana para lazım, hem de çok para lazım! Ya bana bu parayı verirsin ya da seni burada öldürürüm.”
Marius biraz olsun kendisini toparlayabilmişti. Artık hiç kuşkusu kalmamıştı; bu, babasının vasiyetnamesinde yazılı olan adamdı. Ama şimdi de büyük bir öfkeyle titriyordu Marius, bu adam nasıl oluyordu da babası hakkında böylesine saygısızca konuşmaya cüret edebiliyordu? Bu adam kesinlikle aşağılık ve korkunç bir canavardı. İhtiyara satmak istediği, o “harika” diye nitelendirdiği, güya değerli olduğunu söylediği Ressam David’in yaptığı tablo ise okurumuzun tanıdığı o meyhane levhasıydı. Bunu kendisi çizmişti. Montfermeil’deki handan ayrılırken yanında taşımıştı o çirkin şeyi.
Marius deliğin önünde kimse olmadığından resmi iyice görebiliyordu artık; tozu dumana karışmış bir savaş meydanında, adamın biri sırtında СКАЧАТЬ