Название: Sefiller II. Cilt
Автор: Виктор Мари Гюго
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6862-61-6
isbn:
XVI
1832 Yılında Moda Olan Bir İngiliz Şarkısının Sözleri
Marius, saatin beş buçuk olabileceğini düşünerek yatağının üzerine oturdu. Yarım saat sonra bir şeyler olacaktı. Karanlıklarda bir taraftan cinayetin bir taraftan adaletin ilerlediği iki gücü düşündü. Marius korkmuyordu ama birazdan olacakları düşündükçe titremesine engel olamıyordu. Önce tatlı bir rüya olarak başlayan gün, artık kâbusa dönüşüyordu. Delikanlı bütün bunların gerçekliğine inanmak için ellerini pantolon ceplerindeki tabancalara değdirdi. Kar kesilmiş, giderek parlayan ay bulutlardan çıkmıştı. Karın beyazlığına karışan ay ışığı odayı bir gün batımı havasına sokmuştu. Jondrettelerin odasında ışık vardı. Marius duvardaki çatlaktan kızıl bir parıltı gördü. Bir mum ışığı olduğunu sanmıyordu, ayrıca evde büyük bir sessizlik hâkimdi, hiç kıpırtı yoktu. Buz gibi ve çok koyu bir sessizlikten başka duyulabilen hiçbir şey bulunmuyordu. Işık olmasa Marius yandaki odanın bir mezar gibi göründüğüne yemin edebilirdi. Marius usulca çizmelerini çıkartıp yatağının altına itti. Birkaç dakika geçti. Marius, Jondrette’in döndüğünü duydu. Birden sayısız ses yükseldi. Aile reisi hariç bütün aile odada toplanmıştı ve sessizce bekleşiyorlardı. Adam içeri girdi:
“Benim.” dedi.
“İyi akşamlar baba.” diye bağırdı kızlar.
“Tamam mı?” dedi anne.
“Her şey birinci sınıf gidiyor.” diye yanıtladı Jondrette. “Ama ayaklarım feci üşüyor. Güzel! Giyinmişsin. İyi yapmışsın! Kendini sıcak tutmalısın.”
“Her şey dışarı çıkmak için hazır.”
“Sana söylediğimi unutma. Her şeyi kesinlikle yapacak mısın?”
“Merak etme.”
“Çünkü…” dedi Jondrette. Ve cümleyi yarım bıraktı. Marius onun masaya ağır bir şey koyduğunu duydu, muhtemelen satın aldığı makas olmalıydı.
“Bu arada…” dedi Jondrette. “Yemek yediniz mi?”
“Evet.” dedi anne. “Üç büyük patatesim ve biraz tuzum var. Onları pişirmek için ateşten yararlandım.”
“İyi.” diye karşılık verdi Jondrette. “Yarın seni yemeğe çıkaracağım. Ördek ve meze yiyeceğiz. Yemeği Onuncu Charles gibi yiyeceksin, her şey yolunda gidiyor!”
Sonra ekledi:
“Fare kapanı açık. Kediler orada.”
Sesini daha da alçalttı ve şöyle ekledi:
“Bunu ateşe koy.”
Marius maşa veya demir bir alet ile karıştırılan kömür sesi duydu, Jondrette devam etti:
“Kapının menteşelerini gıcırdamamaları için yağladınız mı?”
“Evet.” diye yanıtladı anne.
“Saat kaç?”
“Neredeyse altı. Yarım saat önce Saint-Médard’dan geldi.”
“Lanet olsun!” diye haykırdı Jondrette. “Çocuklar gidip izlemeli. Gel sen, burayı dinle.”
Bir fısıltı çıktı. Jondrette’in sesi tekrar duyulabilir hâle geldi:
“İhtiyar Bougon gitti mi?”
“Evet.” dedi anne.
“Komşumuzun odasında kimsenin olmadığına emin misin?”
“Bütün gün gelmedi ve sen de biliyorsun ki bu onun yemek saati.”
“Emin misin?”
“Elbette.”
“Yine de…” dedi Jondrette. “Orada olup olmadığına bakmanın bir zararı olmaz. Al kızım, mumu al ve oraya git.”
Marius elleri ve dizleri üzerine çöktü, sessizce yatağının altına girdi. Kapısının aralığından bir ışık fark ettiğinde kendini güçlükle gizlemişti.
“Baba!” diye bağırdı bir ses. “O burada değil.”
En büyük kızının sesini tanıdı.
“İçeri girdin mi?” diye sordu babası.
“Hayır.” diye yanıtladı kız. “Ama anahtarı kapıda olduğuna göre, dışarıda olmalı.”
Baba haykırdı:
“Yine de içeri gir.”
Kapı açıldı ve Marius, büyük kızın elinde bir mumla içeri girdiğini gördü. Sabah olduğu gibiydi, sadece bu ışıkta daha da iticiydi. Doğruca yatağın yanına gitti. Marius tarif edilemez bir endişeyle kıpırdamadan bekledi ama yatağın yanında duvara çivilenmiş bir ayna vardı ve adımlarını oraya yönlendiriyordu. Kız parmak uçlarında ilerleyerek aynada kendisine baktı. Yan odada, taşınan demir eşyaların sesi duyuluyordu.
Kız elleriyle saçlarını düzeltti ve gülümseyerek bir şarkıya başladı. Çatlak sesiyle o yılların son moda bir romansıydı söylediği:
Aşkımız koca bir hafta sürdü.
Ama mutluluk anları ne kadar kısa!
Yedi gün boyunca birbirimizi sevmek yetmedi!
Aşkımız sonsuza kadar sürmeliydi.
Bu arada Marius kaygılıydı. Kızın kendi nefesini duymasından korkuyordu. Kız pencereye yaklaştı ve dışarı baktı, yine yüksek sesle söylendi:
“Tanrı’m! Paris beyazlar içinde ne kadar çirkin.”
Aynanın önüne geçti ve kendisine bu kez profilden bakarak eliyle saçlarını kabarttı. Birden, yan odadan babanın sesi geldi: “Hey, ne yapıyorsun orada?”
Kız ayna karşısında durup seslendi: “Yatağın ve masanın altına bakıyorum. Kimse yok burada.”
“Aptal şey, hemen buraya gel, kaybedecek vaktimiz yok.”
“Bağırma, geldim. Şu evde hiçbir şeye vakit olmaz zaten.”
Kız başka bir şarkıya başlayıp, kapıyı ardından kapatıp gitti.
Beni terk ediyorsun zafer kazanmak için,
Üzgün kalbim takip edecek her yerde sizi.
Hemen sonra Marius, kızların çıplak ayaklarının sesini duydu. СКАЧАТЬ