Название: Sefiller II. Cilt
Автор: Виктор Мари Гюго
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6862-61-6
isbn:
XVII
Marius’ün Beş Frangının Harcandığı Yer
Marius artık gözetleme yerinin önüne geçme vaktinin geldiğini düşündü. Hemen masanın üstüne çıkıp gözünü deliğe uydurdu. Jondrettelerin odası oldukça tuhaf görünüyordu, sonunda o kızıl ışığın nereden geldiğini anladı. Bir şamdanda büyükçe bir mum yanıyordu ama kızıl ışık ondan gelmiyordu. Ocağın içindeki bir mangal her yeri kızıla boyamıştı. Bu, kadının sabahtan hazırladığı mangaldı. Marius mangala yerleştirilmiş olan büyük makası fark etti, Jondrette’in hırdavatçıdan satın aldığı makastı bu. Kapının hemen yan taraflarında, bir tarafta demir hurdaları ve zincir, diğer tarafta yumak hâlinde ipler bulunuyordu; bu hâliyle oda bir viraneden resmen bir hırdavatçıya dönüşmüştü. Mangaldan yükselen ısı, masanın üzerindeki mumun erimesine neden olmuştu. Şömine önünde eski bir fener duruyordu. Mangal, ocağın tam içine yerleşmiş olduğundan duman ocak bacasından çıkıyor ve içeriyi doldurmuyordu. Pencerenin kırık camından içeri süzülen ay ışığı, bu kızıl çöplüğü gümüşe boyamıştı. Kırık camdan giren temiz hava, odadaki kömür kokusunu dağıtmıştı.
Gorbeau harabesini size daha önceki bölümlerde zaten anlatmıştık; bu nedenle, Jondrettelerin karanlık ruhunun bir aynası sayılan bu boğucu odanın nasıl göründüğünü tahmin edebilirsiniz. Korkunç bir olaya, bir cinayete sahne olabilecek bir dekor hâkimdi artık burada. Paris caddelerinin en tenha köşesindeki evin koridorunun en dipteki odası, şimdi korkunç bir tuzağa ev sahipliği yapacaktı. Jondrette piposunu yakmış, kırık iskemleye ilişmiş, keyif çatıyordu. Karısı ise oturmuş, ona bir şeyler anlatıyordu. Marius, arkadaşı Courfeyrac gibi her şeyde komik bir yan bulsa kadının o şaşılası kılığı karşısında gülmekten kırılırdı. Kadın, başına eskiden kral muhafızlarının giydikleri uzun tüylü şapkalardan birini takmış; örme etekliğinin üzerine, aynı yünden bir şal almış ve sabahleyin kızının beğenmediği erkek ayakkabılarını yün çoraplarının üzerine geçirmişti. Jondrette’den şu ünlemi çıkaran kıyafetlerdi bunlar: “İyi! Giyinmişsin. İyi yapmışsın. Kendine bakmalısın tabii!”
Jondrette’e gelince kendisi için fazla büyük olan ve Mösyö Leblanc’ın verdiği yeni paltosunu çıkarmamıştı ve kostümü, Courfeyrac’ın şiirinde bir şairin idealini oluşturan o ceket ve pantolon karşıtlığını sunmaya devam ediyordu. Jondrette bir anda sesini yükseltti:
“Bu arada! Şimdi aklıma geldi. Bu havada bir arabayla gelecektir. Feneri yak, al ve merdivenlerden aşağı in. Alt kapının arkasında duracaksın. Arabanın durduğunu duyduğun an kapıyı açacaksın, anında yukarı gelecek, merdivenleri ve koridoru aydınlatacaksın ve o buraya girdiğinde yine merdivenlerden en hızlı şekilde ineceksin. Arabacıya ödeme yapacak ve onu göndereceksin.”
“Ya para?” diye sordu. Jondrette pantolonunun cebini karıştırdı ve ona beş frank verdi.
“Bu nedir?” haykırdı.
Jondrette gururla yanıtladı:
“Bu, komşumuzun sabah bize verdiği mangır.”
Ve ekledi:
“Biliyor musun? Buraya iki sandalye gerekiyor.”
“Ne için?”
“Üzerine oturmak için elbette.”
Marius, Jondrette’in bu yumuşak cevabını duyunca uzuvlarından soğuk bir ürperti geçtiğini hissetti. “Pardon! Gidip komşumuzdan alıp gelirim.”
Hızlı bir hareketle viranenin kapısını açtı ve koridora çıktı. Marius’ün kesinlikle komodinden inip yatağına uzanacak ve onun altına saklanacak zamanı yoktu.
“Mumu al.” diye bağırdı Jondrette.
“Hayır.” dedi. “Beni utandırır, sadece iki sandalye taşıyacağım. Ay ışığı yeter.”
Marius, Jondrette’nin karısının karanlıkta kilidine vuran ağır elini duydu. Kapı açıldı. Şok ve dehşetle olduğu yere çivilenmiş hâlde kaldı. Jondrette içeri girdi. Çatı penceresi, iki gölge blokunun arasından bir ay ışığı hüzmesinin girmesine izin veriyordu. Bu gölge bloklarından biri Marius’ün yaslandığı duvarı tamamen kaplamış durumdaydı. Böylece o duvarın içinde kaybolmuş gibiydi. Kadın içeriye baktı, Marius’ü görmedi, Marius’ün sahip olduğu tek mobilyası olan iki sandalyeyi aldı ve kapıyı ağır ağır arkasından kapatarak uzaklaştı.
Yeniden eve döndü.
“İşte iki sandalye.”
“Ve işte fener. Olabildiğince çabuk aşağı inin.”
Aceleyle itaat etti ve Jondrette yalnız kaldı. İki sandalyeyi masanın karşı taraflarına yerleştirdi, makası mangalın içinde çevirdi, şöminenin önüne bulaşıkları örten eski bir paravan koydu, sonra ip yığınının bulunduğu köşeye gitti ve bir şeyi incelemek ister gibi eğildi. Marius daha sonra şekilsiz bir kütle olarak gördüğü şeyin, ahşap basamakları ve onu tutturmak için iki kancası olan, çok iyi yapılmış bir halat merdiven olduğu gerçeğini anladı. Kapının arkasına yığılmış, eski demire karışmış bu merdiven, bazı büyük aletler ve gerçek demir kütleleri sabah Jondrette’in ininde yoktu; belli ki oraya öğleden sonra, Marius’ün ziyareti sırasında getirilmişti. Marius, “Bunlar uçtan uca marangozluk aletleri.” diye düşündü. Marius bu konuda biraz bilgili olsa, bunların hırsızların kullandığı gereçler olduklarını anlardı. Ocak, masa ve sandalyeler Marius’ün hemen karşısındaydı. Ocaktaki mangal görünmüyor, oda sadece mumla aydınlanıyordu. Masadaki en küçük nesne bile kocaman bir gölge olmuştu. Duvarın önündeki bir ibriğin verdiği gölge, duvarın büyük bir bölümünü kaplamıştı. Odada insanı ta iliklerine kadar donduran korkunç bir hava vardı. Jondrette piposunu sönmesine neden olacak kadar unutmuştu, bu da onun oldukça dalgın olduğunu gösteriyordu. Masanın başına geçip oturdu. Mum ışığı onun yüz hatlarını daha belirgince aydınlatmıştı. Somurtuyor, arada bir elini açıp kapatıyordu; sanki kendi kendisiyle giriştiği konuşmayı sürdürür gibi dudaklarını oynatıyordu. Yine böyle iç konuşmasının bitiminde masanın çekmecesini çekerek bir mutfak bıçağı çıkardı. Keskin yerinde parmağını gezdirip onu denedi. Daha sonra bıçağı tekrar yerine koydu. Marius de cebindeki tabancayı çıkardı ve tetiği kaldırdı. Bu arada silah bir tıkırtı çıkardı, Jondrette yerinde doğruldu:
“Kim var orada?” diye seslendi. Marius soluğunu tuttu. Jondrette bir süre daha kulak verdi ve gülerek şöyle söylendi: “Ne aptalım, duvardaki tahtalar çatırdamıştır.”
Marius elinde silahla beklemeye koyuldu.
XVIII
Marius’ün İki Sandalyesi Yüz Yüze
Birden oldukça uzaktan gelen bir çanın titreşimleriyle camlar zangırdadı. Kilisenin çanı saat altıyı haber vermişti. Jondrette her darbeyi başını sallayarak dinledi. Altıncıda eliyle mumunu söndürdü. Daha sonra odada dolanmaya başladı. Koridoru СКАЧАТЬ