Sefiller II. Cilt. Виктор Мари Гюго
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Sefiller II. Cilt - Виктор Мари Гюго страница 19

Название: Sefiller II. Cilt

Автор: Виктор Мари Гюго

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6862-61-6

isbn:

СКАЧАТЬ şüphelenmeye başlamıştı: “Evet ama bu meyhanelerin kapılarına asılan bir şey, belki yalnızca üç frank eder.”

      “Cüzdanınız yanınızda mı? Bunun için bin frank vermeniz beni memnun ederdi.” dedi Jondrette, sevimli bir sesle konuşmaya çalışarak.

      İhtiyar yerinden kalktı ve etrafını gözleriyle taradı. Soldaki pencerenin önünde Jondrette vardı. Jondrette, dört yabancıyla kapıyı tutuyordu. Adamlar yerlerinden bile oynamamışlar, sanki konuğu görmemişlerdi. Jondrette, yakınan bir sesle sürdürdü. Konuşurken sesi öyle acıklıydı ki bir ara ihtiyar, adamın yoksulluktan artık tamamen aklını kaçırmış olabileceğini düşündü.

      “Eğer benim resmimi satın almazsanız, sevgili hayırseverim…” dedi Jondrette. “Çaresiz kalacağım, kendimi nehre atmaktan başka bir çözüm yolum da olmayacak. İki kızıma orta sınıf kâğıt kutu ticaretini, yeni yıl hediyeleri için kutu yapımını öğretmek istediğimi düşünüyorum da! Ah, ne zavallıyım! Bardakların düşmesini önlemek için ucunda tahta bulunan bir masa gerekli bu eve, bir sobaya da ihtiyacımız var, sonra o karton kutuların yapılabilmesi için farklı yapıştırıcılar, kâğıtlar, kartonu kesmek için makas ve bıçaklar, ayarlamak için bir kalıp, çelikleri çivilemek için bir çekiç, kerpeten; bunların hepsini ben nasıl alabilirim ki? Ve tüm bunlar günde dört santim kazanmak için! Günde on dört saat çalışmak zorundasınız üstüne üstlük! Ve her kutu, işçi kadının elinden on üç kez geçer kontrol amaçlı! Kâğıdın asla ıslak olmaması gerekiyor, üzerinde de tek bir leke dahi olmamalı. Yapışkanın düzgün sürülmesi için içerisinin sıcak olması lazım. Lanet olsun! Bütün bunları yapabilmek için para gerekiyor ve karşılığında sadece seksen santim alıyorsunuz. Bu parayla bir adam evini nasıl geçindirir?” Jondrette konuşurken kendisini gözlemleyen ihtiyar adama bakmıyordu bile. Mösyö Leblanc’ın gözü onun üzerinde, Jondrette’in gözü ise kapıdaydı. Marius, büyük bir dikkatle adamları izliyordu. İhtiyar adam, “Bu adam bir aptal mı?” diye geçirdi içinden.

      Jondrette, sızlanma ve yalvarma düzeninin her türlü farklı tonlamasıyla iki ya da üç kez tekrarladı: “Bana kendimi nehre atmaktan başka bir şey kalmadı! Geçen gün bu amaçla Austerlitz Köprüsü’nün yanından nehre doğru üç basamak indim.”

      Birden donuk gözleri korkunç bir parıltıyla aydınlandı, küçük adam kendisini topladı ve korkunç bir görünümle ihtiyar adamın üzerine yürüyerek gök gürültüsüne benzer bir sesle bağırdı: “Bunun konuyla alakası yok ama! Siz, beni tanıdınız mı?”

      XX

      Tuzak

      Evin kapısı tekrar açıldı, mavi önlüklü ve yüzleri maskeli üç erkek daha içeri girdi. Siyah kâğıttan maskeler vardı yüzlerinde. Bunlardan biri zayıftı, elinde ucu demirli bir sopa tutuyordu; ikincisi iri yarı bir adamdı, o da sağ elinde demirden bir topuz tutuyordu; üçüncü adam ise ilki kadar zayıf olmasa da iri yarı, kasap gibi görünen adama nazaran daha zayıftı. O da elinde bir zindan kapısından alınma, büyük bir demir çubuk sallıyordu.

      Görünüşe göre bu adamların gelişi Jondrette’in sabırsızlıkla beklediği bir durumdu. Onunla sopalı zayıf adam arasında hızlı bir diyalog başladı.

      “Her şey hazır mı?” dedi Jondrette.

      “Evet.” diye yanıtladı zayıf adam.

      “Montparnasse nerede?”

      “Yakışıklı başaktör, kızınızla sohbet etmek için durdu.”

      “Hangisi?”

      “En yaşlısı.”

      “Kapıda bir araba var mı?”

      “Evet.”

      “Takım hazır mı?”

      “Evet.”

      “Atlar ne durumda?”

      “Harika.”

      “Sipariş ettiğim yerde mi bekliyor?”

      “Evet.”

      “İyi.” dedi Jondrette.

      Mösyö Leblanc bir anda bembeyaz kesilmişti. Etrafına dikkatle bakmasına rağmen yine de korkmuş birine benzemiyordu. Durumu gözlemlediğinde sağlam bir tuzağın içine düşmüş olduğunu anlamış, masanın arkasına geçmişti. Az önce kendi hâlinde, hayırsever bir ihtiyar olan adam; bir anda sanki bir atlet gibi atik davranarak gardını almıştı. Sandalyesinin tahtasına elini gözdağı veren bir şekilde dayadı. Marius, böyle bir tehlike karşısında kılını oynatmayan bu yürekli ve güçlü ihtiyara tam anlamıyla büyük bir hayranlık duydu. Aslında sevdiğimiz kızın babası bizim için asla bir yabancı sayılmaz, öyle değil mi? Marius bu adamla bir taraftan da gurur duyduğunu hissediyordu. Jondrette’in maden işçileri diye tanıştırdığı üç adam köşedeki hırdavatlara eğilmiş, bir şeyler arıyordu. Biri eline bir kerpeten aldı, diğeri keser, üçüncüsü de bir kıskaç. Tek kelime etmeden kapıyı tuttular. Yatakta uyuklayan ihtiyar adam kısa bir süreliğine gözlerini açmış, Madam Jondrette ise sinerek onun yanına oturmuştu. Marius artık birkaç saniye sonra harekete geçme vaktinin geleceğini düşünüp sağ elini o deliğe doğru yükseltti, ateş etmeye hazır vaziyette beklemeye koyuldu. Jondrette yeni gelenle fısıldaşmasından sonra ziyaretçiye döndü ve iğrenç gülüşüyle sorusunu yineledi:

      “Demek beni tanımadınız, öyle mi?”

      Mösyö Leblanc öfkeli gözlerle doğrudan ona bakarak cevap verdi: “Hayır.”

      O zaman Jondrette masaya yaklaştı, mumun üstüne eğilip o korkunç yüzünü ihtiyarın sakin yüzüne yaklaştırdı ve ısırmaya hazır bir yabani hayvan gibi şöyle bağırdı: “Adım Fabantou değil, Jondrette de gerçek adım değil. Benim adım Thénardier. Montfermeil’deki hanın sahibi. Anlıyor musun beni? Thénardier! Şimdi beni tanıdın mı?”

      İhtiyar adamın alnından neredeyse belli belirsiz bir kızıllık geçti ve ne titreyen ne de normal seviyesinin üzerine çıkmayan bir sesle, alışılmış sakinliğiyle cevap verdi: “Hayır, öncesinden daha fazla tanımıyorum.”

      Marius onun sözlerini duymadı. Onu o anda gören, ne kadar etkilendiğini anlardı. Genç adam bir anda yıkılmıştı. Jondrette, isminin Thénardier olduğunu söylediğinde Marius titremeye başlamış ve düşmemek için duvara dayanmıştı. O anda sanki gövdesinin bir kılıçla yarılmış gibi olduğunu hissetti. Daha sonra ateş açmaya hazır olan sağ kolunu yavaşça indirdi. Jondrette’in “Thénardier!” diye yinelemesinden sonra perişan olan Marius, az daha elindeki tabancayı düşürecekti. İhtiyar adamın tanımadığını söylediği Thénardier adını, Marius çok iyi tanıyordu. Bu isim babasının ona vasiyet olarak yazmış olduğu, bunca zamandır kendisi açısından kutsal kabul ettiği, o yazıyı günlerce yüreğinin üzerinde taşıdığı, çok önemli birisine aitti. Babasının son sözleri aklına geldi: “Thénardier isimli biri hayatımı kurtardı, oğlum onu bulsun ve ona elinden gelen iyiliği etsin.” Uzun zaman aradığı Montfermeil’deki o hancıyı nihayet bulmuştu. Ne yazık ki babasının kurtarıcısı bir yol kesiciden başka biri değildi. Marius’ün yıllarca aradığı, yardım etmek için СКАЧАТЬ