Savaş ve Barış II. Cilt. Лев Толстой
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Savaş ve Barış II. Cilt - Лев Толстой страница 55

Название: Savaş ve Barış II. Cilt

Автор: Лев Толстой

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6862-38-8

isbn:

СКАЧАТЬ geçen yol, inişler ve yokuşlar oluşturup kıvrılarak altı verst uzakta görülen Valuyeva köyüne doğru yükseliyordu. (Napolyon şu anda oradaydı.) Valuyeva’nın ötesinde de ufukta, sararmış bir ormanın içinde gözden kayboluyordu. Sağda, bu ormanın içinde, ta uzakta, Kolost Manastırı’nın haçı ve çan kulesi güneşte parlıyordu. Bu uzak mavilikte, ormanın ve yolun sağında ve solunda yakılmış ateşlerin dumanları; bizim ve düşmanın, belli belirsiz asker yığınları görülüyordu. Sağda, Koloça ve Moskova ırmakları boyunca arazi engebeli ve dağlıktı. Tepeler arasındaki boğazlardan, Bezzuhovo ve Zaharino köyleri göze çarpıyordu. Solda arazi düzdü; yakılmış bir köy, Semyonoskaya köyü görünüyordu uzaktan.

      Piyer’in gördükleri o kadar belirsizdi ki arazinin hiçbir bölümü hayalinde canlandırdığı görüntüye uymuyordu. Hayal ettiği savaş alanını hiçbir yerde bulamıyor; yalnızca tarlalar, boş alanlar, ormanlar, dumanlar, köyler, tepeler, dereler görüyordu. Bütün dikkatine rağmen bu görünümde mevzi diyebileceği bir şey bulamıyordu. Bizim kıtaları bile düşman kıtalarından ayırt etmesi imkânsızdı.

      “Bir bilene sormalı!” diyerek iri gövdesine, sivil kıyafetine merakla bakan bir subaya döndü.

      “Şu karşıdaki köyün hangisi olduğunu söyler misiniz lütfen!” dedi.

      “Borodino. Öyle değil mi?” dedi subay, arkadaşına dönerek.

      “Evet, Borodino…” dedi arkadaşı.

      Subayın, bir sohbet imkânı doğmasından hoşnut olduğu besbelliydi.

      “Şu karşıdakiler, bizimkiler mi?” dedi Piyer.

      “Evet, biraz ötedekiler de Fransızlar. Bakın, görünüyorlar.”

      “Nerede? Nerede görünüyorlar?” dedi Piyer.

      “Çıplak gözle görülebiliyorlar. İşte!”

      Subay, ırmağın ötesinde yükselen dumanı işaret ediyordu. Piyer, rastladığı birçok insanda gördüğü sert ve ciddi anlamın subayın da yüzünde belirdiğini fark etti.

      “Ha evet… Fransızlar bunlar. Peki şuradakiler?..” diyerek solda, bir tepenin yakınında görünen birlikleri işaret etti Piyer.

      “Onlar, bizimkiler.”

      “Ha… Demek bizimkiler. Peki şuradakiler?..”

      Daha uzaktaki bir tepeyi işaret etti. Boğazdan görünen köyün yakınındaki bu tepenin üzerinde bir ağaç vardı, köyün yanından da dumanlar yükseliyordu ve kapkara bir şey seçiliyordu.

      “Ah, yine o!” dedi subay. (Orası Şevardino Tabyası’ydı.) “Dün bizimdi, bugün onun.”

      “Peki bizim mevzimiz nerede?”

      “Mevzimiz mi?” dedi subay hoşnutluk duyduğu apaçık belli olarak. “Bunu çok iyi açıklayabilirim size çünkü bütün siperlerimizi ben yaptım. Bakınız, bizim merkezimiz şurada, Borodino’dadır.” Tam karşılarındaki beyaz kiliseli köyü gösteriyordu. “Şurada da Koloça Irmağı’nın geçidi var. Şurada, sıra sıra kesilmiş otların durduğu yerde de köprü var. Orası merkezimizdir. Sağ kanadımız şurada.” Boğazın derinliklerinde tam sağda bir nokta gösterdi. “Moskova Irmağı oradan geçer, çok güçlü üç tabya kurduk orada. Sol kanat…” Burada biraz sustu. “Doğrusu, bunu anlatmak güç… Dün sol kanadımız orada, Şevardino’daydı; işte, şu meşe ağacının olduğu yerde, şimdi sol kanadı arkaya aldık, şimdi bakın, şu dumanları ve köyü; Semyonovsko’yu görüyor musunuz, sol kanadımız işte orada ve şurada.” Bunu derken Rayevski Tepesi’ni gösterdi. “Ama orada savaş olacağını sanmam. Onun buraya asker yığması aldatmacadır. Şüphesiz Moskova’nın sağından bir çevirme hareketi yapacaktır. Ama ne olursa olsun, yarın teftişte pek çok asker eksik olacak!”

      Subay konuşurken yanına yaklaşmış olan yaşlı bir astsubay, onun sözünü bitirmesini bekliyordu. Ama son söylediklerine canı sıkılarak subayın sözünü kesti:

      “Gabiyon almaya gitmek gerekiyor…” dedi sert bir şekilde.

      Subay, ertesi gün birçok askerin eksik olacağının düşünülebileceğini ama bundan söz etmenin doğru olmadığını anlamış gibi bozuldu.

      “Tamam! Yine üçüncü bölüğü gönderin…” dedi hemen.

      “Peki, siz kimsiniz? Doktor musunuz?”

      “Hayır, bir şey değilim…” dedi Piyer.

      Ardından milislerin yanından geçerek yeniden aşağıya inmeye başladı.

      Arkasından gelen subay, çalışanların yanından burnunu tıkayarak hızla geçerken “Ah, hayvan herifler!” dedi.

      “İşte onlar…”, “Getiriyorlar onu, geliyorlar…”, “İşte!..” diye sesler duyuldu çevreden. Subaylar, erler, milisler yolda koşmaya başladılar.

      Borodino’dan gelen kilise alayı, tepeye tırmanıyordu. Tozlu yolda, en önde; başlıklarını çıkarmış, tüfeklerini yere doğru çevirmiş olarak piyadeler düzenli bir şekilde ilerliyordu. Piyadenin arkasından ilahi sesleri geliyordu.

      Başlıklarını çıkarmış olan askerler ve milisler, Piyer’i hızla geçerek gelenlere doğru koştular.

      “Meryem Ana’mızı getiriyorlar. Koruyucu Ana’mızı getiriyorlar… Kutsal İveresk Ana’yı!..”

      “Smolensk Ana’yı!..” diye düzeltti birisi.

      Köyde bulunan ve bataryada çalışan milislerin hepsi küreklerini bir yana atıp alayı karşılamak üzere koştular. Tozlu yolda ilerleyen taburun arkasından sırma göğüslüklü papazlar, kilise kurulu, koro üyeleri ve başında külahıyla ufak tefek bir ihtiyar geliyordu. Onların arkasında da askerler, kara yüzlü ve gümüş çerçeveli çok büyük bir kutsal resim taşıyan askerler ve subaylar yürüyordu. Bu Smolensk’ten alınan ve o zamandan beri ordunun peşinde taşınan kutsal resimdi. Önünde, arkasında, çevresinde, başları açık yığınlarla asker koşuşuyor; yerlere kapanıp secde ediyordu.

      Alay, tepeye çıkınca durdu; kumaşlar üzerinde kutsal resmi taşıyanlar nöbet değiştirdiler, diyakoslar buhurdanları yeniden yaktılar ve ayin başladı. Güneşin kızgın ışınları dimdik düşüyordu yere; çok hafif ve serin bir rüzgâr, açık başlarda saçları ve kutsal resmi süsleyen kurdeleleri dalgalandırıyordu. İlahiler, açık havada güçsüz yankılar yapıyordu. Başlıklarını çıkarmış olan büyük bir subay, asker ve milis kalabalığı, kutsal resmin çevresini sarmıştı. Papazların ve diyakosların arkasında, bir açıklıkta, yüksek görevli kimseler duruyordu. Boynundaki Georgiy nişanıyla dazlak bir general, tam papazın arkasında yer almıştı. Şüphesiz, bir Alman’dı bu çünkü istavroz çıkarmadan duruyordu. Herhâlde, Rus halkının yurtseverlik duygularını kabartmak için katılmayı gerekli gördüğü ayinin sonunu sabırla bekliyordu. Başka bir general, savaşçı bir tavırla duruyor ve çevresine bakarak mekanik bir hareketle ve hızla istavroz çıkarıyordu. Köylülerin arasına karışmış olan Piyer, bu görevliler ve subaylar arasında birçok tanıdık yüz gördü. Ama onlara bakmıyordu; СКАЧАТЬ