Название: Savaş ve Barış II. Cilt
Автор: Лев Толстой
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6862-38-8
isbn:
“Ne yapalım, satın bir malikâne!” dedi. “Yapacak bir şey yok, sözümden dönemem artık!”
Genel durum kötüleştikçe ve özellikle kendi işleri çıkmaza girdikçe neşeleniyordu Piyer, beklediği felaketin çok yakın olduğunu gösteriyordu bunlar. Artık kendi tanıdıklarından hemen hiç kimse kalmamıştı kentte. Yakın dostlarından, yalnızca Rostoflar vardı. Ama Piyer, onların evine gitmiyordu.
Piyer o gün biraz vakit geçirmek istiyordu, Leppik tarafından düşmanı yok etmek için yapılan küre şeklindeki büyük balonu ve ertesi gün havaya salıverilecek olan deneme balonunu görmek üzere Vorontsovo köyüne gitti. Balon henüz hazır değildi ama balonun İmparator’un isteği üzerine yapıldığını öğrenmişti Piyer. İmparator, Kont Rostopçin’e şöyle yazmıştı:
Aussitôt que Leppich sera prêt, composez-lui un équipage pour sa usuelle d’hommes sûrs et intelligents et dépêchez un courrier au général Koutouzov pour l’en prévenir. Je l’ai instruit de la chose.
Recommandez, je vous prie, è Leppich d’être bien attentif sur l’endroit oû il descendra, la première fois, pour ne pas se tromper et ne pas tomber dans les mains de l’ennemi. Il est indispensable qu’il combine ses mouvements avec le général en chef. 107
Vorontsovo’dan dönerken Bolotmiy dörtyol ağzından geçen Piyer, Lobnoye Alanı’nda bir kalabalık gördü ve arabadan indi. Casuslukla suçlanan bir Fransız aşçıya ceza veriliyordu. Ceza henüz sona ermişti; cellat, inleyip duran sarı favorili, mavi çoraplı, yeşil mintanlı şişman bir adamı işkence sandalyesinden henüz çözüyordu. Benzi atmış zayıf bir başka suçlu da sırasını bekliyordu. Her ikisinin de Fransız olduğu yüzlerinden belliydi. Zayıf Fransız’ınkine benzeyen sapsarı bir yüzle kalabalığı yararak ilerledi Piyer.
“Nedir bu? Kim bunlar? Ne oluyor?” diye sordu. Ama kalabalığın (memurlar, esnaf, tacirler, köylüler, çocuklu ve mantolu kadınlar) dikkati Lobnoye Alanı’nda olup bitenlere öylesine çevrilmişti ki kimse cevap vermedi ona. Şişman adam kalktı, kaşlarını çatarak omuz silkti, şüphesiz metin görünmeye çalışarak çevresine hiç bakmadan giyinmeye koyuldu. Ama birden dudakları titredi, kendisine öfkelenerek kanı çok, yaşlı insanların yaptığı gibi ağlamaya başladı. Kalabalık, yüksek sesle konuşmaya koyuldu. Duydukları merhamet hissini bastırmak istiyorlarmış gibi geldi Piyer’e.
“Bir prensin aşçısıymış bu…”
Fransız’ın ağladığını gören ve Piyer’in yanında duran buruşuk yüzlü ufak tefek bir memur “Eee, mösyö, Rus salçası Fransız’a çok ekşi geldi herhâlde… İnsanın dişleri kamaşır bundan!” dedi.
Alaycı sözlerinin beğenileceğinden emin bir şekilde baktı çevresine. Bazıları ağız dolusu güldüler, bazıları da kamçılamak üzere ikinci Fransız’ı soyan cellada korkuyla bakmaya devam ettiler.
Piyer hızla soludu, yüzü karmakarışık olmuştu. Birden dönerek arabasına yöneldi. Kendi kendine bir şeyler homurdanıyordu. Yolda birkaç kere ürpererek öyle yüksek sesle bağırdı ki arabacı “Ne dediniz, efendim?” diye sordu.
“Nereye gidiyorsun?” diye bağırdı Piyer, Lubyonkaya girdikleri zaman.
“Valiye gitmemizi emretmiştiniz…” dedi arabacı.
“Budala! Hayvan!” diye sövmeye başladı Piyer pek yapmadığı hâlde. “Eve gitmeni söyledim, avanak!”
Ardından “Hemen, bugün ayrılmak gerekiyor!” dedi kendi kendine.
Lobnoye Alanı’nda cezalandırılan Fransız’ı ve çevresindeki kalabalığı gören Piyer, Moskova’da kalamayacağına ve o gün orduya katılması gerektiğine o kadar kararlıydı ki bunu arabacıya söylediğini ya da arabacının kendiliğinden düşünmesi gerektiğini sanıyordu.
Piyer eve gelince her şeyi bilen, her şeyi yapabilen ve bütün Moskova’nın tanıdığı arabacısı Evstafyeviç’e; bu gece Mojaisk’te orduya katılacağını, binek atlarının oraya gönderilmesini söyledi. Bunların hepsi bir günde yapılamazdı ve Evstafyeviç’in teklifleri üzerine Piyer yolda değiştirilecek atların hazırlanması için hareketini bir gün geciktirmek zorunda kaldı.
Ayın 24’ünde hava düzelmişti ve o gün öğle yemeğinden sonra yola çıktı. Geceleyin, Perhuşkovo’da at değiştirirken o akşam büyük bir çarpışma olduğunu öğrendi. Top seslerinden, yerin sarsıldığını söylüyorlardı. Piyer kimin kazandığını sordu ama cevap alamadı. (Bu, ayın 24’ündeki Şevardino Savaşı’ydı.) Gün ağarırken Mojaisk’e geldi Piyer.
Mojaisk’te bütün evler askerî birliklerce işgal edilmişti. Seyisi ve arabacısı tarafından karşılandığı handa boş oda yoktu, hepsi subaylarla doluydu.
Mojaisk’te ve yakınlarında, her yerde karargâh kurmuş ya da gelip geçen birlikler vardı. Her yerde kazaklar, piyadeler, atlı askerler, arabalar, sandıklar, toplar görülüyordu. Piyer ilerlemek için acele ediyordu; ilerledikçe ve bu asker okyanusunun içine daldıkça tedirginliği ve yepyeni bir duygunun heyecanı gittikçe şiddetlenerek kaplıyordu benliğini. Bu, Slobodsk Sarayı’na, İmparator’un geldiği zaman duyduğuna benzer bir duyguydu. Hemen bir şeyler yapmak, bir fedakârlıkta bulunmak gerektiği hissini uyandıran güçlü bir istekti. Yaşamında mutluluğunu oluşturan her şeyin, rahatlığın, zenginliğin ve hatta hayatın kendisinin bir hiç olduğunu; bir şeye kıyasla, bütün bunları bir yana atmanın mutluluk verdiğini memnuniyetle duyuyordu şimdi. Bu şeyin ne olduğunu söyleyemezdi ve her şeyi kimin ve ne için böyle mutluluk duyarak feda ettiğini de açık bir şekilde kavrayamıyordu. Önemli olan, bu fedakârlığı niçin istediği değildi; ona böylesine bir neşe ve hafiflik veren fedakârlığın kendisiydi.
XIX
Ayın 24’ünde Şevardino Tabyası’nda savaş oldu. 25’inde iki taraf da tek bir kurşun atmadı. 26’sında ise Borodino Savaşı yapıldı.
Şevardino ve Borodino savaşları ne için ve ne amaçla oldu? Özellikle Borodino Savaşı niçin yapıldı? Ne Fransızlar ne de Ruslar için bu savaşın hiçbir anlamı yoktu. Bunun ilk ve zorunlu sonucu, Ruslar bakımından Moskova’nın kaybedilmesini -dünyada en korktuğumuz şey buydu- Fransızlar bakımından ise bütün ordularının kaybedilmesini yakınlaştırmasıydı; onlar da dünyada en fazla bundan korkuyorlardı. Bu sonuç daha o zaman besbelliydi ama Napolyon ve Kutuzof da bu savaşı kabul ettiler.
Askerî şeflerin ve aklı başında kimselerinse Napolyon’un ülke içine iki bin verst girip ordusunun birini kaybetme ihtimaliyle karşılaşarak mahvolacağını anlamaları, Kutuzof’un da savaşı kabul ederek ve ordusunun dörtte birini kaybederek Moskova’nın mutlaka elden çıkmasına yol açacağını bilmesi gerekirdi. Dama oyununda, eksik bir taşım olduğu zaman kırışırsam oyunu kesinlikle kaybedeceğim ne kadar belliyse Kutuzof için de bu, o kadar açık bir matematik bir gerçekti. Karşımdakinde on altı, bende on dört taş varsa ondan sekizde bir zayıfım demektir СКАЧАТЬ
107
Leppik hazır olunca balonu için ona, güvenilir ve zeki klmselerden oluşan bir tayfa oluşturun ve haber vermek üzere General Kutuzof’a kurye yollayın. Kendisine bu konuda haber verdim. Yanılmaması ve düşmanın eline düşmemesi için ilk defa ineceği yere dikkat etmesini Leppik’e söyleyin lütfen. Hareketlerini, Başkomutan’ın harekâtına uydurması zorunludur.