Название: Savaş ve Barış II. Cilt
Автор: Лев Толстой
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6862-38-8
isbn:
“Önceki gün, Arharoflarda gördüm onları. Natali yine güzelleşmiş, pırıl pırıl olmuş. Şarkı da söyledi. Bazı insanlar her şeyi ne kolay da atlatıyorlar?”
“Neyi atlatıyorlar?” dedi Piyer hoşnutsuzlukla.
Jüli gülümsedi.
“Sizin gibi şövalyelere ancak Madema Suza’nın romanlarında rastlanır Kont.”
“Ne şövalyesi? Ne demek bu?” dedi Piyer kızararak.
“Rica ederim Kont, c’est la table de tout Moscou. Je vous admire, ma parole d’honneur.”101
“Ceza! Ceza!” diye haykırdı milis.
“Peki, olsun. Neredeyse konuşamayacağız! Ne sıkıcı şey!”
“Qu’est-ce qui est la fable de tout Moscou?”102 diye sordu Piyer, asık suratla yerinden kalkarken.
“Hadi canım, siz çok iyi bilirsiniz!”
“Hiçbir şey bilmiyorum.”
“Natali ile ahbap olduğunuzu biliyorum ve bundan ötürü… Ama ben Vera ile her zaman daha ahbabım da… Cette chère Vera!”103
“Non, madame.”104 dedi Piyer hoşnutsuzlukla. “Kontes Rostova’nın koruyucu şövalyeliğini üzerime almış değilim ve aşağı yukarı bir aydır da evlerine gitmedim. Ama anlamıyorum, bu gaddarlık…”
Jüli, gülümseyerek ve elindeki tiftiği bilmiş bilmiş sallayarak “Qui s’excuse s’accuse.”105 dedi.
Ardından son söz kendisinde kalsın diye konuyu hemen değiştirdi:
“Zavallı Mariya Bolkonskaya dün Moskova’ya geldi, biliyor musunuz? Babasını kaybettiğini de duydunuz mu?”
“Öyle mi? Nerede kendisi? Onu çok görmek isterdim…” dedi Piyer.
“Dün akşamı onunla birlikte geçirdim. Bugün ya da yarın sabah yeğeniyle birlikte Moskova yakınındaki malikâneye gidecek.”
“Peki… Nasıl kendisi?” dedi Piyer.
“Fena değil. Ama üzüntülü. Mariya’yı kimin kurtardığını biliyor musunuz? Tam roman bu! Nikolay Rostof kurtarmış. Prenses Mariya’yı sarmışlar, öldüreceklermiş, adamlarını da yaralamışlar. Rostof atılmış ve kurtarmış onu…”
“Evet, bir roman daha…” dedi milis. “Bu genel kaçış, evde kalmış kızların koca bulmasına yarayacak herhâlde. Önce Catiche, şimdi de Prenses Bolkonskaya.”
“Bana kalırsa un petit peu amoureuse du jeune homme.”106
“Ceza! Ceza! Ceza!”
“Aman canım, insan bunu Rusça nasıl söyler ki?..”
XVIII
Eve döndüğünde Rostopçin’in o gün getirilen iki afişini verdiler Piyer’e. Birincisinde, Moskova’dan ayrılmanın Kont Rostopçin tarafından yasaklandığı konusunda çıkarılan söylentilerin yalan olduğu ve tam tersine sosyete hanımlarının ve tacir eşlerinin kentten ayrılmalarının Kont’u memnun edeceği belirtiliyor ve “Böylece, daha az korku ve daha az havadis olacak. Ama yine de kara ruhlunun Moskova’ya giremeyeceğine kendi başım üzerine ant içerim!” deniyordu. Bu sözler, Fransızların Moskova’ya gireceğini Piyer’e ilk olarak açıkça gösteriyordu. İkinci afişte genel karargâhımızın Vyazma’da bulunduğu, Kont Wittgenstein’ın düşmanı yendiği, birçok Moskovalı silahlanmak istediği için isteklerini karşılamak üzere cephaneliklerde kılıçlar, tabancalar, silahlar bulundurulduğu ve bunların ucuz fiyata satın alınabileceği belirtiliyordu. Bu afişin havası, Çigirin’in sözleri kadar alaycı ve neşeli değildi. Bu afişler uzun uzun düşündürdü Piyer’i. Ruhunun bütün gücüyle çağırdığı ve içini istemediği bir tedirginlikle dolduran felaket fırtınası yaklaşıyordu şüphesiz.
Belki yüzüncü kere Askere yazılıp orduya mı gitsem yoksa beklesem mi? diye düşündü. Masanın üzerindeki iskambil destesini alıp fal açmaya koyuldu.
Kartları karıştırıp bakışlarını yukarıya çevirdikten sonra, Bu fal açılırsa demektir ki… Evet, ne demektir bu?.. (Bunun ne demek olacağına karar vermesinden önce içeri girip giremeyeceğini soran Büyük Prenses’in sesi kapının ardından duyuldu.) Orduya katılacağım demektir! dedi Piyer kendi kendine.
“Giriniz, giriniz!” diye ekledi yüksek sesle.
(Kısa bacaklı ve yüzü hissiz, yaşlı Büyük Prenses; hâlâ Piyer’in evindeydi, kendisinden küçük iki kız kardeşi evlenmişlerdi.)
Sitem eder gibi ve heyecanlı bir şekilde “Rahatsız ettiğim için özür dilerim kuzenim…” dedi. “Ama bir karara varmak gerekiyor. Ne olacak böyle? Herkes gitti buradan ve halk ayaklanmaya başladı. Niçin bekliyoruz?”
Prenses’in koruyucu rolünü oynamaktan duyduğu sıkıntıyı gizlemek için her zaman yaptığı gibi alaycı bir tonda “Tam tersine kuzinim, her şey yolunda gidiyor…” dedi Piyer.
“Her şey yolunda gidiyor… Öyle mi? Birliklerimizin başarılarını Varvara İvanovna anlattı bana. Onlar için büyük bir onur bu. Ama halk tamamen başkaldırdı, itaat nedir bilmiyor; hizmetçim bir kabalaştı! Böyle giderse boğazımı sıkarlar. Sokağa çıkmak imkânsız. Üstelik Fransızlar neredeyse gelecekler, ne bekliyoruz biz? Bir tek isteğim var sizden: Beni Petersburg’a gönderin kuzenim. Hiçbir şekilde, Bonapart’ın egemenliği altında yaşayamam.”
“Bu bilgileri nereden alıyorsunuz kuzinim? Tam tersine…”
“Sizin Napolyon’unuza boyun eğemem ben. Başkaları, istediklerini yapsınlar… Sizden dilediğimi yapmak istemezseniz…”
“Nasıl olur, hemen emir vereceğim.”
Kızacak kimse bulamayan Prenses’in canı sıkılmıştı. Bir şeyler mırıldanarak sandalyenin ucuna ilişti.
“Yanlış haberler vermişler size…” dedi Piyer. “Kentte her şey yolunda, hiçbir tehlike yok. Şimdi okudum…” Prenses’e afişleri gösterdi. “Kont, düşmanın Moskova’ya gelmeyeceğini başı üzerine yemin ederek söylüyor.”
“Ah, sizin şu Kont’unuz!” dedi Prenses. “İkiyüzlünün, sefilin biridir o; halkı kışkırtan da kendisi! Kim olursa olsun, yakasından yakalayıp karakola sürükleyin diye bu saçma afişlerde yazan da o değil mi? ‘Böyle yapanlar onurlu ve seçkin kişilerdir.’ diyordu. İşte, СКАЧАТЬ
101
“Moskova’da dillere destan oldu bu. Doğrusu, hayranım size.”
102
“Moskova’da dillere destan olan neymiş?”
103
“Bu sevgili Vera”
104
“Hayır, hanımefendi.”
105
“Özür dileyen, kendi kendini suçlar.”
106
“Genç adama biraz âşık.”