Jo'nun Oğulları. Луиза Мэй Олкотт
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Jo'nun Oğulları - Луиза Мэй Олкотт страница 17

Название: Jo'nun Oğulları

Автор: Луиза Мэй Олкотт

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6485-69-3

isbn:

СКАЧАТЬ ve evcil kedicikleri yapmaya devam ederse asla başarılı olamaz.” diyerek saygısızca karşılığını verdi Dan, en son geldiğinde Bess’in model olarak kullandığı Apollo’nun büstüyle İran kedisi arasında telaşlı bir şekilde mekik dokuduğunu hatırlayarak.

      “Teşekkür ederim, onu kullanacağım ama eğer başarısız olursam seni hatırlatması için bufalo kafasını koridora asacağım.” dedi Bess, o taptığı tanrılara hakaret etmesine içerlemişti ama iyi terbiye aldığı için bunu ancak ses tonuna yansıtabilmişti, bir dondurmanın tadı kadar tatlı ama bir o kadar da soğuk.

      “Sanırım diğerleri yeni yerleşim yerimizi görmeye geldiğinde sen gelmezsin. Senin için fazla zahmetli mi olur acaba?” diye sordu Dan, prenseslerine hitap ettiklerinde tüm oğlanların yapmaya çalıştığı gibi saygın bir havaya bürünmeye çalışarak.

      “Ben eğitim görmek için yıllarımı Roma’da geçireceğim. Bu dünyanın tüm güzellikleri ve sanat eserleri orada, ayrıca bir ömür boyu orada yaşasam bile tadını çıkarmak için yeterli değil.” diye karşılık verdi Bess.

      “Tanrıların Bahçeleri ile benim muhteşem Rocky Dağları’nı kıyaslayacak olursak Roma, küf bağlamış eski bir mezar taşına benziyor. Sanatı azıcık bile umursamıyorum ama doğaya tahammül edebiliyorum ve sana öyle şeyler gösterebilirim ki sanırım soluksuz kalırsın. En iyisi sen gel; Josie atlara bindiği sırada, onları model olarak kullan. Bir arada kümelenmiş yüz kadar yabani at, sana saf güzelliği yansıtamıyorsa ben de bu işten vazgeçeceğim!” diye haykırdı Dan, özgür yaşamın yabanıl güzelliği ile canlılığı karşısında heyecan duymaya başladı ve büyük haz aldığı bu yaşam tarzını kelimelere sığdıracak gücü bulamadı kendinde.

      “Bir gün oralara babamla geleceğim ve Sen Mark ile Capitol tepesindeki atlardan daha mı güzeller bir bakacağım. Ama lütfen benim tanrılarıma çirkin sözler söyleme, ben de senin yaşam tarzını sevmeye çalışacağım.” dedi Bess, Batı’nın görmeye değer olduğunu düşünmeye başlamıştı, gerçi oralarda ne Raphael17 ne de Angelo18 gibi sanatçılar henüz ortaya çıkmamıştı.

      “İşte bu konuda anlaştık! Yabancı bölgelere gitmeden önce insanların kendi ülkelerini tanımaları gerektiğine inananlardanım, sanki yeni dünya keşfetmeye değmezmiş gibi.” diye söze başladı Dan, olanları çoktan unutmaya hazırdı.

      “Avantajları olduğu kadar bazı çekinceleri de var. İngiltere’de kadınlar oy kullanabiliyor ama biz kullanamıyoruz. Her türlü iyi şeyde Amerika’nın önünde olmadığımız için utanıyorum.” diye haykırdı Nan. Her türlü reformda ilerici bir görüşe sahipti ve kendi hakları konusunda endişe duyuyordu, ne de olsa bazı hakları elde etmek için savaş vermek zorunda kalmıştı.

      “Ay ne olur, tekrar başlama o konuda! İnsanlar her zaman o hususta tartışırlar, birbirlerine ağızlarına geleni söylerler ve asla da hemfikir olmazlar. Sessiz ve mutlu bir gece geçirelim.” diye yalvardı Daisy. Nan ne kadar tartışmaları seviyorsa Daisy de bir o kadar nefret ederdi.

      “Yeni kasabamızda istediğin kadar oy kullanabileceksin Nan, belediye başkanı ve belediye meclis üyesi olabileceksin, böylece tüm birimleri yönetebileceksin. Ayrıca her şey dertsiz tasasız olacak yoksa öyle bir yerde yaşayamam.” dedi Dan. Sonra da kahkaha atarak ekledi, “Görüyorum Bayan Terelelli ve Bayan Shakespeare Smith tıpkı eskiden olduğu gibi hiçbir konuda anlaşamıyorlar.”

      “Eğer herkes her konuda anlaşsaydı o zaman asla ilerleme kaydedemezdik. Daisy dünya tatlısı biri ama zaman zaman örümcek kafalı olmaya yatkın, bu yüzden onu kışkırtmaktan keyif alıyorum ama göreceksiniz, gelecek sonbaharda benimle gidip oy kullanacak. Şimdilik bizlere izin verdikleri o tek şeyi yapabilmemiz için Demi de bize eşlik edecek.”

      “Onları götürecek misin, Diyakoz?” diye sordu Dan, sanki çok beğeniyormuş gibi eski kelimelerden birini kullanarak. “Bu düzen Wyoming’de mükemmel şekilde işliyor.”

      “Onları götürmekten onur duyarım. Annem ve teyzelerim her sene gidiyorlar. Daisy de benimle gelir. O hâlde benim ruh ikizim sayılır. Onu arkada bırakmaya hiç niyetim yok.” diyerek Demi kolunu kız kardeşinin omzuna attı. Her zamankinden daha da düşkün olmuştu ona.

      Böyle bir bağın ne kadar tatlı olabileceğini düşünerek Dan, onlara efkârlı bir biçimde baktı ve verdiği mücadeleleri hatırlayarak yalnız geçen gençliği, daha da hüzünlü bir hâl aldı. Tom sesli bir şekilde iç geçirerek o an duygusallaşmayı imkânsız kıldı ve sonra da car car konuşmaya başladı.

      “Ben her zaman ikizim olsun istemişimdir. Diğer kızlar zalim davrandığında başını yaslayabileceğin ve teselli bulacağın bir ikizinin olması bence çok eğlenceli ve rahat.”

      Tom’un karşılık görmeyen tutkusu ailede alay konusu olurken, bu kinaye herkesin gülmesine neden oldu ama Nan, kargabüken otlarını içeren şişesini birdenbire ortaya çıkardığında herkesin kahkahalara boğulmasını sağladı ve sonra da profesyonel bir havaya bürünerek açıklamalarından birini yaptı.

      “Akşam ıstakozu fazla kaçırdığını biliyordum. Bundan dört tablet al, hazımsızlığına iyi gelir. Tom her zaman iç geçirdiğinde ve yemeği fazla yediğinde saçmalamaya başlar.”

      “Onları alacağım. Bana verdiğin tek tatlı şeyler bunlar zaten.” Ve Tom, kasvetli bir şekilde kendine verilen dozu çiğnemeye başladı.

      “ ‘Hastalıklı bir akla kim vaiz verebilir ya da kökleşmiş tasaları kim yok edebilir?’ ” Tırabzanda tünediği yerden Josie, oldukça dokunaklı bir şekilde konuşarak alıntı yapmıştı.

      “Benimle gel Tommy ve seni adam edeyim. Haplarını, damlalarını bir kenara bırak ve bir süreliğine tüm dünyada gönlümüzce gezip eğlenelim, bir kalbin ya da bir miden olduğunu bile unutursun.” dedi Dan, her derde deva olan tek bildiği ilacı önererek.

      “Benimle gemilere bin, Tom. İyi bir deniz tutması sana iyi gelir ve sert bir poyrazla da hezimete uğrarsın. Bir doktor olarak gel bizimle. Yatacak yerin olur ve eğlencemizin sonu hiç gelmez.”

      Ve eğer senin Nancy, kaşlarını çatarsa oğlum,

      Ve senin mavi ceketinle alay ederse

      O zaman yelkenlerini yükselt ve diğer limanlara git,

      Oralarda daha sadık bir bakire bulursun.

      diye ekledi Emil, her sorunu ve tasayı keyifli hâle getirerek bir şarkının fragmanını mutlaka biliyordu ve bunları arkadaşlarıyla paylaşmaktan hiç çekinmiyordu.

      “Bunu diplomamı aldıktan sonra düşünebilirim. Bu ölümlü dünyanın üç yılını heba etmeye hiç ama hiç niyetim yok, zaten elimde ne yaptığımı gösterecek hiçbir şeyim de yok. O zamana kadar.”

      “Ben asla Bayan Micawber’i terk edemem.” diye araya girdi Teddy, hıçkırarak ağlamaklı bir sesle konuştu.

      Tom onu hemen basamaklardan yuvarlayarak aşağıdaki ıslak çimlerin üzerine düşürdü ve bu ufak çaplı kavgaları bittiğinde onların ilgilerini çekebilecek çay kaşıkların çıkarttığı tıngırtıların daha serinletici yiyeceklerin ikram edildiğini ima etti. Eski СКАЧАТЬ



<p>17</p>

Raphael Sanzio, kısaca Rafael olarak bilinen Rönesans Dönemi’nin İtalyan ressamı ve mimarıdır. (ç.n.)

<p>18</p>

Michelangelo, İtalyan Rönesans Dönemi ressam, heykeltıraş, mimar ve şairdir. (ç.n.)