Çırpınan Sular, Uyuyan Hatıralar. Mükerrem Kâmil Su
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Çırpınan Sular, Uyuyan Hatıralar - Mükerrem Kâmil Su страница 9

Название: Çırpınan Sular, Uyuyan Hatıralar

Автор: Mükerrem Kâmil Su

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6865-81-5

isbn:

СКАЧАТЬ Nahide ile Afet az konuşuyorlardı. Fakat arada bir başlarını yekdiğerine çevirdikleri zaman, kendilerine birçok şey ifade ettiği belli olan bakışlarla anlaşıveriyorlardı. Nahide kumral arkadaşına bakar ve bir şey söylerken masum bir çocuk, nazlı, narin bir genç kız manasını alıyordu. Genç arkadaşını sevdiği kadar saydığı da aşikârdı.

      Mahir, karşılarındaki masa ile pek fazla alakadar olan arkadaşına, salonda toplanan grupları ayrı ayrı tanıtmak istiyordu:

      “İlerideki masaya dikkat et Sermet. Oksijenle sarartılmış saçlarını iri buklelerle başında toplayan şu sarışın kadına bak. Yanındaki incecik kızın annesidir. Doğrusu çok zarif giyiniyor. Hoşsohbet olduğu belli. Çünkü masası daima kalabalıktır. Yalnız, dansa kalktığı zaman siniri tutar. Müthiş gülmeye başlar; o kadar ki kavalyesini ortada bırakıp kaçmak mecburiyetinde kalır. Şimdi sen de görürsün ya.”

      “Kızın yüzü çok güzel. Su kıyılarında açan çiçekler gibi. Lakin pek zayıf.”

      “Elbet zayıf olacak. Hangi toplantıya gelsem onu da görüyorum. Geç vakitlere kadar uykusuz kalır, durmadan dans ederse tabii böyle olur.”

      “Kabahat ailesinde, getirmesinler.”

      “Bizde buna maalesef birçok aile dikkat etmiyor. Bana kalırsa bu kız henüz bir ortaokul talebesidir.”

      “Talebe olsa baloya gelemez.”

      “Talebe olmasa da o çağda ya, sen ona bak. Vakitsiz sosyeteye atılmış demektir. Lakin Mahir, beni dedikoduya alıştırıyorsun. Niçin bize ait olmayan şeylere burnumuzu sokuyoruz?”

      “Öteki masadan biraz alakanı kesesin diye. Yanındaki masalara bir baksana. Deminden beri sana dikkat ediyorlar. Nahide’ye yiyecek gibi baktığının farkında olmadıklarını mı sanıyorsun?”

      “Tabii. Aralarındaki genç kızları bırakıp bir genç kadınla alakadar olmak günahtır da ondan.”

      “Elinden gelse dört tarafa duvar çekeceksin. Mamafih mazursun. Âşık, âlemi kör sanırmış ama ortada fol yok, yumurta yok.”

      “Belki bir gün çok şey olacak!”

      Nahide’nin arkadaşı, ondan boylu, esmer bir gençle dansa kalkmıştı. Mahir, Afet’i çok beğeniyordu.

      “Enfes kadın doğrusu!” dedi. “Şahane bir güzelliği var. Sesi de öyle tahrik edicidir ki… Bir defa dinlemek şerefine nail oldum. Şu Denizkızı Eftalya için deli divane olan çoktur ya. Afet Hanım’ı bir kere dinlemiş olsalar, başka bir kadın sesini beğenmelerine pek imkân olmaz sanırım.”

      “Ben de dinlemek isterdim.”

      “Ötekinin arkadaşı olduğu için tanışmak isterim, de, daha doğru.”

      “Öyle de kabul edebilirsin.”

      “Hani kaçmak, karşılaşmamak istiyordun?”

      “Ümitsiz aşkların arkasından gelecek ızdıraba göğüs vermekten ürken insanlar kaçmayı tercih ederler. Ben aksini yapacağım artık.”

      “O kadar cesursun demek. Nefsine itimadın yerinde.”

      “Belki de dediğin gibi bu, bir cesaret meselesidir. Sonu nereye varırsa varsın ona yaklaşacağım.”

      “Haydi gel öyleyse, masasına gidelim.”

      Sermet yine sarardı. Arkadaşının alay ettiğini sanmıştı. Mahir o kadar ısrar ediyordu ki, nihayet kalbinin binbir şekle giren çarpışları içinde ona doğru sürüklendiğini fark etti.

      Caz durmuştu. Masaya dönen Afet Hanımefendi’ye Sermet’i takdim ettiler, aralarında hararetli bir konuşma başladı. Sermet dalgın ve perişan, bakışları gelişigüzel köşelerde dolaşarak susuyordu.

      Nahide, ruhların örtüsünü dalgalandıran kendine mahsus gayet nefis, tahrik edici kokusu, düşünürken de konuşan kaşları ve binbir cihan yaratan gözleri ile o kadar yakında idi ki… Saçlarının arasına iliştirdiği için daha güzel olan siyah gül, siyah tuvalet, siyah atlas iskarpinler ve gayet zarif bir çanta. Hep siyah. Sermet Göğsü açık olup da siyah kadife bir bantla boynunu sarmış olsaydı ne kadar Anna Karenin’e benzeyecekti! diye düşündü. Bir aralık Sermet’ten tarafa dönerek yumuşak bir sesle “Hiç konuşmuyorsunuz.” dedi. “Sıkılıyorsunuz galiba!”

      Genç adamın ürkek bakışlı yeşil gözleri Nahide’nin siyah uçurumlar gibi koyulaşan, derinleşen, baş döndüren gözlerine dikildi:

      “Dinliyorum.”

      “Bazı susuşlar muğlak kitaplara benzerler.”

      İkisi de başlarını çevirdiler. Afet Hanımefendi yeşil bakışlarında muammalı pırıltılarla söze karışmıştı. Nahide arkadaşına baktı. Bakışları ile hiçbirinin anlayamayacağı bir dille sanki konuşmuş oldular.

      “Muammalı konuşmayı ne kadar seversin Afet.” dedi Nahide.

      Galip Bey’le konuştuğu hâlde onların da konuşmalarını takip edebilen Bahri Doğru, gülerek “Karım çok roman okur. Onun tesiri ile olsa gerek.” diye söze karıştı.

      Hep birden gülüştüler, Afet berrak kahkahalar arasında “Kocamın kulakları, pek hassas bir ses toplama aleti gibidir!” diye şaka yaptı. Mahir sordu:

      “Hangi romanları seversiniz hanımefendi?”

      “Eserinin içine yaprak yaprak felsefe kitaplarından alınmış gibi ukalaca şeyler karıştırmayan muharrirlerin romanlarını!” diye cevap verdi.

      “Ben düşündüren, ızdırap veren, feragatle dolu ve muhal12 aşkların yaşadığı romanları tercih ederim.” diye Nahide fikrini söyledi.

      “Bugünlerde kimleri okuyorsunuz hanımefendi?”

      Bunu Nahide’ye Sermet sormuştu.

      Genç kadın “Rus hikâyelerini!” diye cevap verdi. “Rus edebiyatına karşı derin bir alakam var. Rusça bilmediğime çok esef etmekteyim.”

      “Dilimize çevrilen Rus eserlerinin çoğu da Fransızca nüshalarından alınıyor zannediyorum.”

      “Evet, hemen hemen öyle.”

      “Hangilerini tercih ediyorsunuz?”

      “Bir zamanlar Puşkin’in şiirlerine bayılıyordum. Sonra hikâyeye ve romana düştüm. Gorki’yi, Turgeniyef’i, Dostoyevski’yi ihtirasla okudum. Fakat Tolstoy’a hayranım. Ciltler dolusu eserlerinin hiçbirini vermemiş de sadece Anna Karenin’i yazmış olsaydı, beynelmilel olmasına yine kâfi idi bence. Bu kitabın üzerimde çok kuvvetli tesiri vardır. İlk okuduğumda on altı on yedi yaş arasında bir talebe idim. Tabii eserin ruhunu anlamış değildim. Felsefeye başladığı sırada yaprakları çevirir, köylüden, topraktan, Rusya’nın içtimai hayatından örnekler vermek için kahramanlarını uzun uzun konuşturunca yine konferans başladı, derdim. Fakat СКАЧАТЬ



<p>12</p>

Muhal: Olamaz, olmaz, olmayacak, olması, gerçekleşmesi olanaksız. 8e.n.)