Название: Çırpınan Sular, Uyuyan Hatıralar
Автор: Mükerrem Kâmil Su
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6865-81-5
isbn:
Galip Bey, üst kattaki müsamere salonunu gezmek için müsaade alarak ayağa kalktı. Sermet, bakışları genç kadının muntazam başına dalıp gitmiş olarak ayakta duruyordu.
Uzun parmaklı, ince bir el uzandı. Boyasız dudaklarda gülüşün en güzellerinden biri canlandı. Ve biraz kalın, tahrik edici sesi “Sizi tekrar gördüğüme memnunum Sermet Bey.” dedi. “Babam misafirlerini her gün dörtle altı arası kabul eder.”
Sermet, kalbinde ses veren yüksek duyguların humması içinde gözlerinin yeşiline kadar değişti. Titreyen dudakları aralandı. Fakat boğazında düğümlenen kelimecikler, çok beğenilen kadının ince iltifatına ve pek nazik davetine lazım gelen karşılığı vermekte aciz kaldılar.
Odanın havasında hangi çiçeklerin gönül gönüle vererek yarattıkları belli olmayan uçuk, baygın bir koku kaldı; iki arkadaş önce bir şey söylemeden bakıştılar. Sonra Esat Adil “Kültürlü kadın.” dedi. “Halkevinde çalışmayı kabul etseydi çok istifade edecektik.”
“Etmiyor mu?”
“Teklif etmedim tabii.”
“Niçin?”
“Halkevi, hiçbir davete lüzum kalmadan kendisine koşan elemanları bekler. Burada çalışmak bir yurt işi olduğuna göre vatandaşın kendiliğinden vazife alması lazımdır. Mamafih ben ümitsiz değilim. Balıkesir, bu kültür müessesesinin işaret ettiği yolda da aksamadan yürüyecektir. Konseri, konferansı, sergiyi ve samimiyeti burada bulacak bir ferdin, bu samimi ocaktan uzun müddet uzak kalmasına imkân kalmayacaktır. Çünkü ben muhitimde menfi ruhlu insanları hiç görmüyorum.
Halkevi sadece münevverleri değil, asıl halkı, asıl memleketin başına ümit bağladığı gençliği bağrında topladığı gün, vazifesini yapmış olacaktır.”
Odacı, Sermet’i komite odasında beklediklerini haber verince konuşmaları yarıda kaldı. O çıkarken “Bu gece bize gidelim Esat.” dedi. “Şiirlerini dinlemeye ihtiyacım var!”
Genç reis bir şey soracaktı, vazgeçti.
Birkaç saat sonra halkevinin salonlarına, okuma odalarına, hole derin bir sessizlik sinince iki arkadaş bahçeye çıktılar. Kıyılarına yeni çam fidanları dikilmiş, düzeltilmesi henüz bitmemiş kumlu yolları geçerek Milli Kuvvetler Caddesi’ne çıktılar.
Sermet, yeni yapılan apartmanlardan birinin üst katında oturuyordu. Çalışma odasına girdikleri zaman yine tiftik yumağı gibi iri tüylü kediyi, yazı masasının önündeki ayı postunun üstünde uyurken buldular.
Esat Adil, rafları dolduran ciltlerden birini çekerek karıştırmaya başladı. Sermet, arkadaşına çay hazırlamak için semaveri yakmaya gitmişti. Önce memlekete ait işlerden, biraz siyasetten ve günün en hararetli mevzusu olan halkevinin açılış merasiminden konuştular. Söz şiire intikal edince “Defterimi almaklığım için ne kadar ısrar ettin.” dedi Esat Adil. “Son günlerde şiire bu düşkünlük neden? Yoksa âşık mısın?”
“Zannederim.”
Kimsenin hususiyeti ile meşgul olmak istemeyen, kendisini kültüre ve memleket işlerine bağlayan genç adam, garip bir gülümseme ile arkadaşının yüzüne baktı:
“Okurum öyleyse…”
Bir müddet hiç konuşmadan durdular. Belki her ikisi de geçmişte kalan hatıralarına, ruhlarının ellerini sürüyorlardı.
“Oku, Esat. Bana en içli ve muğlak olan şiirlerinden oku.”
Biraz sonra küçük bir defterde gömülü kalan birbirinden güzel gençlik şiirleri, sahibinin sesinde ikinci defa yaratılmaya başlayınca odanın havası manasını değiştirdi. Sermet, romantik bir âleme dalıp gitmiş; yüksek bir şiir dünyası içinde, gündelik hislerden, heveslerden, binbir kayda bağlı sürülen maddi bir ömürden uzaklaşmıştı. Bazılarını o kadar beğeniyordu ki, tekrarlaması için arkadaşına rica ediyordu. Günlerini birçok işe bağlayarak, büyük bir yorgunlukla geceleri bulan genç başkan da belki bu gece çok uzakta kalmayan hatıraları ile baş başa idi. Nazlanmıyor, arkadaşının samimi isteklerini yerine getiriyordu.
Hırçın ve dize gelmez gönlünün muğlak isteklerinden biri tekrar sesine bağlanmıştı:
Bilmek istemem
Beni bildiğini.
Anlamasın, duymasın
Sakın
Sevildiğini…
Susun,
Uyusun
Bu sevgi içimizde!
Dönelim
Biz yine her akşam aynı yerden
Benim izimde o
Onun izinde ben…
Sakın
O beni bilmesin
Görüp irkilmesin.
Ben severken
Sevilmek istemem,
Sevdiğimi bilmek istemem.
Şiir biter bitmez Sermet “Ötekini de…” diye yalvardı ve “Ne olursun, Kandil’i de oku!” dedi.
Genç adamın alnındaki ince çizgiler derinleşti. Siyah bakışlarına gölgeler doldu. Dudakları artık kilitlenmek istiyordu. Çoğu, herhangi bir yerde neşredilmeyen şiirlerini soluk yapraklarında gizleyen defteri kapadı. Sonra biraz dalgın ve içli, arkadaşının yüzüne bakmadan, bakışları pencerenin arkasında uzayan karanlığa kayıp gitmiş olarak Kandil’in son mısralarını söyledi:
O, sade bir kandil
Değil
Bana bir güneş!
Gönlümün
Ölgün
Hislerine aşina bir eş
İşte biz böyle her gece
Gizlice
Ve yalnız
Baş başa tutuşur, yanarız.
Aynı sebepten
Onun yanışı.
Benim gözlerimin yaşı…
Ve sonra pencereden istasyon caddesinin iki sıralı ışıklarına baka baka, belki de o ışıklarda cızıldayan bir mumun titrek alevini, aşkını yakarak eriyen mumun ızdırabını görmek istediler…
Çocuk Esirgeme Kurumu birincikanunun9 sonlarına doğru vereceği balo için hararetli bir şekilde hazırlanıyordu. Memleketin durgun havası, bu fevkalade olacağı tahmin edilen gecenin heyecanı ile çalkanmaya başlamıştı. Bu yüzden terzilerin СКАЧАТЬ
8
Mihaniki: Düşünmeden, ölçülerek değil de yalnızca alışkanlığın verdiği kolaylıkla veya yalnız kasların hareketiyle yapılan (iş, hareket vb.), mekanik. (e.n.)
9
Birincikanun: Aralık ayı. (e.n.)