Çırpınan Sular, Uyuyan Hatıralar. Mükerrem Kâmil Su
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Çırpınan Sular, Uyuyan Hatıralar - Mükerrem Kâmil Su страница 6

Название: Çırpınan Sular, Uyuyan Hatıralar

Автор: Mükerrem Kâmil Su

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6865-81-5

isbn:

СКАЧАТЬ sana bakıyorlar.” dedi. “İşin farkına varırlarsa ikiniz için de iyi olmaz!”

      “Bana artık her şey vız gelir.”

      “Kendi başına gelecek şeyler sana vız gelebilir ama ona hayır. Düşünmelisin ki o, hürmete layık, gururunu hiçbir şeye feda etmeyen bir kadındır. İsmi etrafında şüphe bulutu dolaşmamalı.”

      “Bana ilk günlerde, onun için yananlardan bahsetmiştin. Bu aşklar yahut bu alakalar dedikodu mevzusu olmadılar mı?”

      “Oldular belki… Fakat Nahide, o masum sergüzeştlerden6 daima alnı açık çıktı.”

      “Muhit onun temizliğine inandı mı?”

      “Belki evet, belki hayır!”

      “Korkma dostum. Ona benden kötülük gelemez. Çünkü onu, ölmüş annem kadar mukaddes tanıyorum.”

      “Görüyorum ki, her geçen gün seni biraz daha ona yaklaştırıyor.”

      “Maalesef.”

      “Hani görmeyecektin? Kaçacaktın?”

      “Elimden gelmiyor. Ondan uzak olduğum sıralarda verdiğim kararlar, ona rastladığım zaman denize serpilmiş bir avuç tuz gibi tesirsiz kalıyor. Korkarım ki, bir gün gelecek, ya o yahut hiç kimse, diyeceğim.”

      “Senin gibi bir fen adamının ağzından bu sözleri dinlemek beni bir hayli şaşırtıyor.”

      “Belki de eğlendiriyor.”

      “Yok, o kadar da değil. Macera düşkünü bir adamım diye hislerimin de dumura uğradığını sanıyorsan, sen de haksızlık ediyorsun.”

      “Şu hâlde, aynı suretle, fen adamlarının da hisle alakalarının kesilmiş olduğunu tasavvur etmemek lazım. Fenle meşgul olmak, aşkı hiçe saymak demek değildir.”

      Yine gür bir alkış sesi sinemanın duvarlarına çarpa çarpa derin bir uğultu yarattı. “Yaşa!” sesleri içinde En Büyük Türk uğurlanıyordu.

      Sinemanın önündeki otomobil dizisi hep birden hareket etti. Karşıki Fenerci Sokağı’na dizilen paytonlar, caddenin ıslak yüzünden tekerleklerinin lastiklerini geçirdiler.

      Nahide, sarışın genç kızla arabanın arkasına yerleşti. Yaşlı adam karşılarına oturdu. Gocuğuna sarılan arabacı, kamçısını hayvanların nemli sırtlarında dolaştırdı. Onlar da çabucak Anafartalar Caddesi’nde yol aldılar.

      Mahir, Sermet’in koluna girdi.

      “Gel, muhallebiciye girelim. Vakit epey geç.”

      “Canım bir şey istemiyor.”

      “Aşk karın doyurmaz. İnsanlar yemeden, içmeden ne sevebilirler ne de yaşayabilirler azizim. Çünkü melek değildirler…”

      Zarbali Otelinin hizasındaki ve karşısındaki muhallebici dükkânlarının ikisi de hıncahınç dolu idi. Mahir, camekânlarda sıra bekleyen tatlılara, keşküllere hasretle baktıktan sonra “Şans yolunda…” dedi, “bu kadar kalabalık içinde ne rahat bir şey yenir ne de iki çift laf edilir!”

      Paşa Camii’nin şadırvanı önünde ayrıldılar.

***

      Halkevinin resmen açılması yaklaşmıştı. Hararetli bir çalışma göze çarpıyordu. Birçok şeyde olduğu gibi yine öğretmenler ön safta bulunuyorlardı.

      Sermet köycülük şubesine girmişti. O gece toplantıları vardı. Avrupa’dan yeni dönmüş, uyanık fikirli, memleketin tanınmış ailelerinden birinin çocuğu olan reis, arkadaşına ayrıca telefonla da içtimayı7 hatırlatmıştı.

      Sermet’le aralarındaki samimiyet günden güne artıyordu. Buluştukları zaman o kadar iyi mevzular üzerinde konuşuyorlardı ki, yüksek tahsil yapmış, zengin kütüphanelere malik şehirlerde yaşamış iki genç, bu konuşmaların içinden daima fikrî cepheleri tatmin edilmiş olarak çıkıyorlardı.

      Sermet, başkan odasına girdiği zaman, Esat Adil’i hararetli bir münakaşaya dalmış buldu. Arkadaşına yer gösterdikten sonra odadakilerle tanıştırmayı, meşhur dalgınlığı içinde hatırlamadı.

      Temsil kolu, açılış gecesi için Aka Gündüz’ün “İkizler”ini hazırlayacaktı. Edebî eserler üzerinde çalışacak, seçim yapacak heyet, birkaç gün evvel kararını vermiş, bunu reise de bildirmişti. Fakat fazla kadın eleman bulunamayacağı için eserde bazı tadilat yapılması keyfiyeti, hakem heyeti arasında ihtilaf doğurmuştu.

      Edebiyat öğretmenlerinden biri “Muharririne danışmadan esere el sürülmez.” diye iddia ediyor; diğeri “Bu işte zaruret vardır.” diye fikrini müdafaa etmeye çalışıyordu. “Mademki kadın eleman azdır ve kimse kokot rolünü yapmak istemeyecektir. Her yeni işe başlamak güçtür. Arkadaşların çoğu fedakârlık yaparak sahneye çıkacaklardır. Muhitin, bu fedakârlığı ne şekilde karşılayacağı, nasıl tenkitler baş göstereceği henüz malum değildir. Bana kalırsa birçok mahzuru nazar-ı itibara alarak eserde değişiklik yapmakta serbest olmalıyız!”

      Nihayet hakem heyetinden diğer ikisi de fikirlerini ileri sürünce mesele halledildi. Biraz sonra aşağı salonda “İkizler” temsil kolu azalarına okunacak, ekseriyetin muvafakati olduğu takdirde rol bölümü yapılacaktı.

      Hakem heyeti çıktıktan sonra Esat Adil, arkadaşına sigara paketini uzattı. İkisinin de sigaraya düşkünlükleri hemen hemen aynı derecede idi.

      “E, ne var ne yok bakalım, anlat.” diye Esat Adil, Sermet’ten yana dönmüştü ki, oda kapısına vuruldu. Çok geçmeden odada onun narin gölgesi belirdi. Yanında yine o kır saçlı, temiz giyinmiş, gözlüklü erkek vardı.

      İki arkadaş saygı ile ayağa kalktılar. Genç kadın köşedeki koltuğa geçtikten sonra biraz havanın rutubetinden ve sokakların çamurundan şikâyet etti:

      “Babam şehir içinde araba ile gezmekten hiç hoşlanmaz. Beraber çıktığımız zaman çok defa yürürüz. Mamafih çamur da olsa, kar da olsa yanımda babam olduktan sonra yürümekten hazlanırım.”

      Esat Adil, genç kadının babasına sigara ikram etti. Zile basarak ne içmek istediklerini sordu.

      Nahide bütün ısrarlara rağmen bir şey almadı. Babası ile Sermet, birer kahve söylediler. “İkizler”den, köy gezintilerinde muzika ve köylüyü sıkmayacak, kısa, vazıh söylevlere yer verilmesinden, içtimai yardım şubesinin programından konuştular.

      Galip Bey, içtimai yardım şubesinde çalışacaktı. Kızına halkevini göstermek için şöyle bir uğramışlardı. Ve Sermet, kaçınmak istediği tesadüflerin elinde oyuncak oluşuna sinirlenmek mi icap eder, yoksa bu tesadüfleri bir lütuf olarak kabul etmek mi lazımdır, diye düşünüyordu.

      Bir aralık Esat Adil, onun kanepenin bir ucunda sessiz sedasız oturuşunu fark etti. O, dalgın gülümsemesi ile “Dostlarım huylarımı bildikleri için bir СКАЧАТЬ



<p>6</p>

Sergüzeşt: Macera. (e.n.)

<p>7</p>

İçtima: Toplanma, toplantı. (e.n.)