Название: Cehennemden Selam
Автор: M. Turhan Tan
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6865-84-6
isbn:
Kuyucu, devletmeap rakibinin şu alçalışını alay edercesine bir hoşça seyrediyordu. Sonra “Estağfurullah, paşa karındaş!” demişti. “Biz de hoş geldik, sen de… Buyurun, ata binin! Atbaşı beraber yürüyelim.”
İki saat sonra, serdarın ordusu Diyarbakır tarafında çadır kurmaya başlamış, Kuyucu da Diyarbakır nakibüleşrafının konağında istirahate koyulmuştu.
Ordunun saka ve seyis gibi hizmet güruhu, cephane ve erzak kolları, yedek eşya ve hasta fertleri gece yarılarına ve hatta sabaha kadar ordugâha akıp geliyordu. Bu meyanda küçük bir çocuk, düşük kıyafetli bir şahıs tarafından dizgini çekilen bir katar ortasında, yavaş yavaş Diyarbakır’a girmişti. Bu, anlaşıldığı üzere, bizim Kör Mahmut olup katırı yedekleyen şahıs da mahut Tanrıbilmez idi!..
“Seni boyunca altına gark etsem yine az! Bu hizmetin unutulmaz. Fakat bana düşünceni de aç, şimdi nidüp nişlemek gerek? Bu ‘Nuhi Koca’ rahat durmaza benzer.”
“Allah efendimi var etsin, senin sağlığından gayrı bir dileğim yok. Senin gibi bir kahramana elem gelmesin diye bu işi işledim. Yanında makbule geçmişsem ne mutlu, ihtiyar kurdun tırnağını sökmekten başka bir tedbir gözümü tutmuyor.”
“Güzel söylersin ama hüner yolunu bulmakta, beni baba bilip de açıl. Sence kolaylık nerededir?”
Ordunun Diyarbakır’a vardığı gece, ortalıktan el ayak kesildiği demlerde, Nasuh Paşa ile Çeşmi’yi karşılaşmış görüyoruz. Civelek vasıtasıyla gönderilen mektup, on gün evvel mürsilünileyhe ulaşmıştı. Şimdi paşa ile Çeşmi, diz dize bir vaziyette, Kuyucu’ya karşı ne gibi tedbirler alınmak lazım geleceğini müzakere ediyorlardı.
Felek kızını aldıktan sonra, milyonlara varan servetine de konan Nasuh Paşa, bol vaatlerde bulunarak Çeşmi’yi kör bir alet hâline getirmek istiyor; Çeşmi ise onu, Kuyucu’nun heyulasıyla büsbütün korkutarak kati bir teşebbüse sevk etmek diliyordu.
Her iki adamın gönlünde, halkaları hınçtan dokunmuş bir yılan kıvrım kıvrım yatıyordu. Fakat her birinin taşıdığı kinin membasının meydana getiricisi başka olduğu gibi, hınçlarının gayesi de farklıydı. Biri, düşmanını baş aşağı ettikten sonra cesedine basarak ikbal yolunda yükselmek, diğeri “Oh olsun!” demek istiyordu.
Çeşmi’nin içinde büyüdüğü muhit, temas ettiği hadiseler ve küçükten beri dimağında yer tutan telakkiler ve intibalar, kendisini mertliğe meyilli bulunduruyordu. Gerçi yaptığı iş, namertçe idi. Lakin hünkârın jurnalinde Nasuh Paşa’yı haberdar etmek meselesinde vicdani bir hayli hafifletici sebepler vardı. Kuyucu’ya arkadan suikast tertibine gelince; bunu kabul etmekte mütereddit bulunuyordu. O, Nasuh Paşa’nın mertçe dövüşerek Kuyucu’yu tepelemesini arzu ediyordu.
Göksün Yaylası’ndaki ölüm kuyusundan Kör Mahmut’u çıkardığı günden beri kurduğu plan tek bir esasa dayanıyordu: Kuyucu’yu bir belaya uğratmak… Evvelleri, onun dairesine girerek yaptıklarını ve hâllerini öğrenmeye çalışmayı ve bir ipucu elde ederse saraya ihbar ederek Kuyucu’yu ezdirmeyi düşünmüştü. Buna imkân bulamayınca yeniçerilerle serdar arasında bir zırıltı çıkarmak emeline düşmüştü. Bu yolda çalışmaya henüz zaman bulamadan, mahut name-i hümayun imdadına yetişmişti.
Nasuh Paşa’nın cüreti ve yiğitliği, kudreti ve ihtişamı dillere pelesenk olduğu için bu fırsatı kaçırmamakta tereddüt etmemişti. Bildiğimiz üzere mufassal bir mektup yazarak onu Kuyucu’ya karşı teheyyüç etmişti.
Babalığın planı bu noktaya kadar meşru olmuştu. Fakat şimdi iş, çapraşıverdi. Nasuh Paşa, kara ve iri gözlerini manalı manalı açarak “Gayret yine dayıya düşüyor. Ne olursa senden olacak. Postumuzu şu bunağın elinden kurtaralım.” diyordu.
Çeşmi “Bu işe yeterse yine sen devletlinin gücü yeter, ben elimden gelen kulluğu gösterdim. Kuşça canıma acıyıp beni artık mazur görün.” deyip yan çizmeye çalıştıkça Nasuh Paşa “Anca beraber, kanca beraber. İyilik edip beni işten haberdar kıldın. Sonunu da getir.” tarzında ısrara başlamıştı.
Eğer, iyi fena bir tedbir gösterip de Nasuh Paşa’yı ikna edemezse yazdığı kâğıdın Kuyucu’ya gösterilmesi imkânı, apaşikâr ortada duruyordu. Bu sebeple çarnaçar, Nasuh Paşa’ya karşı itaatkâr bir duruş alıyordu. Gelgelelim son sözü, yine Diyarbakır valisi söyledi:
“Bu işi paklasa paklasa bir yudum zehir paklar, ‘Nuhi Koca’nın yatarken aldığı bala bir parmak da biz karıştırsak, olur biter. Ne dersin Çeşmi Efendi?”
Kör Mahmut’un babalığı, muhatabının gözlerindeki kanlı parıltıyı artık hayra alamet sanamazdı. Zaten bu çıkmaza kendi ayağıyla düşmüştü. Şimdi oluruna gitmekten başka çare kalmamıştı. Aynı zamanda istediği şey de meydana gelmiş olacaktı. Binaenaleyh fazla tereddüt etmedi, boynunu bükerek “Efendim bilir.” dedi.
Ertesi gün Nasuh Paşa, serdarı ikametgâhında ziyarete gidiyordu. Gömleğinin altına iki kat zerre giymişti. En güvenilir adamlarından yüz elli kişiyi refakatine almıştı. Baştan başa demire gömülmüş bu silahşorların, serdara yâr olan bütün cellatlar ile boğuşabileceğine kani idi.
Kuyucu Paşa, Diyarbakır valisini fevkalade bir nezaketle karşılamış, “Gel oğul!..” hitabıyla yüzünü gözünü tekrar tekrar öpmüş ve ta yanına oturtmuştu.
Fakat kahveler içilir içilmez de çehreyi asmıştı. Nasuh Paşa, bu ani sayıklamanın neticesini metanetle beklerken Kuyucu koynundan mahut jurnali çıkarmıştı.
“Paşa oğlum! Maşallah okuryazarlığın var. Şu rika kimindir, söyler misin?”
Nasuh Paşa, kendisinin hünkâra gönderdiği arizayı28 eline almaya lüzum görmemişti ve hiçbir renk değişimi göstermeyerek “Benimdir!..” demişti.
Aslan yürekli bir erkek metanetiyle verilen bu kısa cevap, Kuyucu’yu galiba memnun etmişti!
“Tamam.” diyordu. “Saadetlû hünkâra taahhüt ettiğin kırk bin altını şimdi bize göndermen gerek. Er olan sözünde durur!”
Nasuh Paşa sükûnetle, “Sahib-i devlet babamız ne emrediyorsa yapmak borcumuzdur. Yarın para hazinenize girer.” deyip ayağa kalkmıştı.
Kuyucu şimdi Nasuh Paşa’yı iki adım bile uğurlamaya lüzum görmemişti, herifi mahcup ve mağlup ettiğini zannederek için için gülüyordu. Paşa ise badireyi bugünlük kolayca atlatmaktan memnun bulunuyordu.
Nasuh Paşa’yı, binek taşına kadar uğurlamaya gelen kethüda beyler ve diğer ağalar arasında Çeşmi de vardı.
Paşa, huzuruna yığılan adamlara hafif bir selam verip atını sürerken gözüyle Çeşmi’ye seri ve sert bir işarette bulunmuştu.
Kuyucu Paşa’nın vefatı, bütün orduyu ayaklandırmıştı. Her kafadan bir ses çıkıyor, serdarın ölüvermesine türlü mana veriliyordu.
Paşa, öldüğü СКАЧАТЬ
28
Ariza: Büyük bir kimseye hürmetle yazılan veya verilen şey, istirhamname, hediye. (e.n.)