Название: Savaş ve Barış I. Cilt
Автор: Лев Толстой
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6865-50-1
isbn:
“Nasıl gidiyor? Bir düzelme var mı?”
“Hiçbir değişiklik yok. Zaten bu gürültüyle hiç olur mu?”
Bunu söylerken bir yabancıya bakar gibi uzun uzun Anna Mihailovna’ya bakmıştı prenses. Prenses Drubetskaya bu bakışı fark etmedi sanki; hızlı ve çevik adımlarla Kont’un yeğenine doğru ilerledi ve mutlu bir gülümseyişle “Ah! chère, je ne vous reconnaissais pas.”161 dedi.
Hemen ardından da gözlerini merhametle süzerek ekledi:
“Je viens d’arriver et je suis à vous pour vous aider à soigner mon oncle. J’imagine combien vous avez souffert…”162
Cevap vermedi prenses, gülümsemedi bile ve hemen çıktı. Konağa girdiğinden beri verdiği mücadelede bir hayli avantaj sağlamış olan Anna Mihailovna, bu kazançla şimdilik yetinerek eldivenlerini çıkarıp bir koltuğa yerleşti; sonra da yanındaki koltuğu işaret ederek Prens Vasili’yi de çağırdı oturması için ve oğluna döndü. Gülümseyerek “Boris…” dedi. “Ben Kont’u, amcamı, görmeye gideceğim birazdan. Bu arada sen de git Piyer’i gör, mon ami163 ve ona Rostofların davetini iletmeyi unutma. Biliyorsun, akşam yemeğine çağırdılar kendisini…”
Prens’e döndü yeniden.
“Sanırım gitmeyecektir?”
Neşesi artık tamamıyla kaçmış olan Prens, “Tam tersine.” diye cevap verdi. “Je serais très content si vous me débarrassiez de ce jeune homme…”164
Omuz silkerek sustu. Boris’e yol göstermek üzere çağrılan uşak, delikanlıyı aşağıya indirip bir başka merdivenden Pyotr Kiriloviç’in dairesine çıkardı.
XIII
Gerçekten de Piyer, Petersburg’da kendisine bir meslek seçecek vakit bulamamış ve rezalet çıkarmaktan dolayı Moskova’ya sürgün edilmişti. Yani Kont Rostof’un konağında anlatılanlar doğruydu. Komiserin ayıya bağlanıp ırmağa atılmasında da rolü vardı. Birkaç gün önce gelmişti Moskova’ya ve her zaman olduğu gibi babasının konağındaydı. Marifetinin Moskova’da çoktan işitilmiş ve babasının yakın çevresini oluşturan hanımlar tarafından -ki bu hanımlar öteden beri onun kuyusunu kazmaktaydılar- Kont’a çoktan yetiştirilmiş olduğunu sezmekle birlikte, büyük bir öfkeyle karşılanmayı göze alıp Kont’un hasta yattığı dairenin holünde arzıendam etmişti…
Piyer, hanımların genellikle oturdukları salona girdiğinde onları nakış kasnaklarının önünde gördü. Üç kardeştiler: Birisi yüksek sesle bir kitap okumakta, öbür ikisi de bir yandan nakışlarını işlerken öte yandan kitabı dinlemekteydiler. Okuyan, büyükleriydi. Katı ifadeli, bakımlı bir hanımdı bu; Anna Mihailovna’nın görmüş olduğu, gövdesinin üst kısmı bacaklarına oranla uzun hanım… Nakış işleyenlerin ikisi de genç ve güzeldiler; biri öbüründen, dudağının üstünde bulunan ve onu bir kat daha güzel kılan bir benle ayırt edilebiliyordu sadece.
Tam bir hayalet ya da bir vebalı gibi karşılandı Piyer. Büyük Prenses, okumasını yarıda kesip hiçbir şey söylemeksizin dehşete uğramış gibi baktı delikanlıya; bensiz olan Küçük Prenses de aynı ifadeye büründü; benli ve şen şakrak olan Küçük Prenses’e gelince birazdan yaşayacağı ve bir hayli eğlendirici olacağından şüphe etmediği sahneyi düşünerek dudaklarında beliren gülümseyişi gizlemek için hızla işinin üzerine eğildi. Gülmesini zorlukla zapt ediyor ve deseni inceler gibi iki büklüm duruyordu.
“Bonjours, ma cousine.”165 dedi Piyer. “Vous ne me reconnaissez pas?”166
“Tanımaz olur muyum hiç? Hem de nasıl tanıdım!”
Piyer, her zamanki kararsızlığıyla ama şaşırmaksızın sordu:
“Kont’un sağlığı nasıl oldu acaba? Kendisini görebilir miyim?”
“Kont’un şu anda gerek bedeni gerekse ruhu acı çekmektedir. Ve siz galiba ona fazladan ruhi bir acı yüklemekle görevlisiniz!..”
Yeniden sordu Piyer:
“Kont’u görebilir miyim?”
“Eğer onun işini bitirmek, eğer onu öldürmek istiyorsanız görebilirsiniz!”
Piyer’le daha fazla ilgilenme gereğini duymadı Büyük Prenses. Kız kardeşine dönerek “Olga.” dedi. “Git bak bakalım, dayımızın haşlama suyu hazır mı; yemek zamanı yaklaştı.”
Böylece Piyer’e göstermek istiyordu ki kendileri onun babasını güçlendirip iyileştirmeye çabalarken onun aklı fikri sadece ve sadece Kont’a eziyet etmektedir…
Olga hemen çıkmıştı. Piyer kısa bir süre daha bekledikten sonra iki kız kardeşe baktı ve eğilerek:
“Öyleyse ben daireme dönüyorum…” dedi. “Kendisiyle görüşmek mümkün olduğu vakit, bana haber verirsiniz.”
Çıktı. Ve çıkmasıyla birlikte, benli kız kardeşin bir süredir zor zapt ettiği gülüş çınladı ardından.
Ertesi gün Prens Vasili de gelmiş ve Kont’UNun konağına yerleşmişti. İlk işi Piyer’i çağırtıp şunları söylemek oldu:
“Mon eher, si vous vous conduisez ici comme ä Petersburg, vous finirez tres mal; e’est tout ce que je vous dis.167 Kont son derece hasta ve senin de onu görmen kesinlikle gerekmez.”
Bu kısa görüşmeden sonra tamamıyla kendi hâline bırakılan Piyer; bütün günlerini yukarıda, kendi odasında geçirmeye başladı.
Boris girdiğinde Piyer odasında bir aşağı bir yukarı dolaşmaktaydı. Zaman zaman bir köşede duruyor ve duvara doğru, görünmeyen bir düşmanı delik deşik etmek istercesine tehdit taşan el kol hareketleri yapıyordu. Gözlüklerinin üzerinden etrafa sert bakışlar atıp kollarını iki yana açarak, omuz silktikten sonra da anlaşılmaz birtakım sözler söyleyerek devam ediyordu dolaşmasına…
Kaşlarını çattı birden ve parmağıyla hayalî birini işaret ederek konuşmaya girişti:
“L’Antleterre a vécu. M. Pitt comme traître à la nation et au droit des gens est condamné à…”168
O an için Napolyon’un yerine koymuştu kendisini, kahramanıyla birlikte binbir tehlike dolu Pas de Calais’yi aşıp İngiltere kıyılarına çıkmış ve Londra’yı fethetmişti ki tığ gibi bir genç subayın içeri girdiğini görüp durdu.
Piyer onu en son gördüğünde henüz on dört yaşında gencecik bir çocuktu, hatırlamıyordu Boris’i. Ama tamamıyla ona özgü olan ve içinden taşıp gelen iyilik gözetirlikle, delikanlıya elini uzattı СКАЧАТЬ
161
“Ah hayatım! Az kaldı sizi tanıyamayacaktım.”
162
“Daha henüz geldim. Şimdi artık amcacığıma bakmak konusunda sizlere yardım edebilirim. Düşünüyorum da kim bilir nasıl acı çekmişsinizdir…”
163
Hayatım.
164
“O delikanlıyı başımdan alacak olursanız memnun kalırım.”
165
“Günaydın, kuzenim.”
166
“Beni tanımadınız mı yoksa?”
167
“Azizim, eğer burada da Petersburg’da yaptıklarınızı yapmaya kalkışırsanız sonunuz çok kötü olur; size bütün söyleyeceklerim bundan ibaret.”
168
“İngiltere yaşadı. Bay Pitt ise ulusuna ve insan haklarına ihanet etmiş olduğu için mahkûm edilmiştir…”