Название: Savaş ve Barış I. Cilt
Автор: Лев Толстой
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6865-50-1
isbn:
“Pavlograd Hafif Süvari Alayı Kumandanı Schubert de akşam yemeğine bizde. İznini burada geçirmekteydi. Dönerken Nikolay’ı birlikte götürecek. İşte böyle, ne yapalım?”
Oğlunun kararının Kont’a acı verdiği anlaşılıyordu. Gerçi şaka eder gibi bir tonla konuşmuştu ama susarken de çaresizlik içinde omuz silkmekten kendisini alamamıştı. Nikolay atıldı:
“Baba, gitmemi istemediğiniz takdirde kalacağımı size daha önce de söylemiştim. Ama biliyorum ki askerlikten başka hiçbir iş yapamam ben. Diplomat ya da memur olmak için yaratılmamışım…”
Bu son iddiasının gerekçesini de genç kızlara çapkınca yönelttiği kaçamak bir bakışla gülümseyerek açıkladı:
“Her şeyden önce, duygularımı gizlemesini bilmiyorum.”
Küçük dişi kedinin gözleri, iki ok gibi Nikolay’a çevrilmişti; her an sıçramaya hazır bekliyordu.
“Peki, peki.” dedi İhtiyar Kont. “Hemen parlıyor, görüyorsunuz. Hep o Bonapart, başlarını döndürdü bunların! Neymiş? Teğmenken imparator olmuş! Dönüp dolaşıp bunu söylemekteler…”
Bir an durdu Kont Rostof, sonra da ziyaretçi hanımın yüzünde şöyle bir dalgalanan alaycı gülümseyişi fark etmeksizin ekledi:
“Tanrı’nın işi, ne var bunda yani? Tanrı istemese olabilir miydi?”
Ve büyükler böylece, Bonapart hakkında konuşmaya giriştiler. Bu arada Bayan Karagina’nın kızı Jülia, genç Rostof’a dönmüş ve tatlı tatlı gülümseyerek sormuştu:
“Perşembe günü Arharoflara gelmediniz? Gözlerimiz hep sizi aradı. Hele ben, çok sıkıldım.”
Gururu okşanan delikanlı gelip yanına oturdu Jülia’nın ve genç kızla konuşmaya başladı gülümseyerek. Bu gülümseyişinin kıskanç Sonya’nın yüreğine bir hançer gibi saplandığını fark etmemişti. Kıpkırmızıydı Sonya, zoraki gülümsüyordu. Nitekim delikanlı, Jülia’yla konuşurken bir ara ona baktığında genç kız; dudaklarında hep o zoraki gülümseyiş ve gözlerinde zor zapt ettiği yaşlarla birdenbire kalktı. Çıkmadan önce Nikolay’a tutkuyla kırbaçlanan bir öfkeyle bakmaktan da kendisini alamamıştı. Delikanlının bütün heyecanı sönüverdi bir anda. Konuşmaya verilecek ilk arayı bekledi ve yüzü bozguna uğramış bir hâlde çıktı Sonya’nın ardından.
“Bütün bu gençlerin sırları nasıl da apaçık ortada, ey Tanrı!”
Çıkmakta olan Nikolay’ı başıyla işaret ederek söylemişti bunu Anna Mihailovna. Hemen ekledi:
“Cousinage, dangereux voisinage.”135
Kontes; gençlerle birlikte salona dolan güneş ışığı yitip gidince hiç kimsenin kendisine yöneltmediği ama onu sürekli kaygılandıran bir soruya cevap verir gibi “Doğru, evet.” dedi. “Bizleri bir an sevince gark etmeleri için ne kadar acı çekmemiz, ne denli derin endişelere katlanmamız gerektiğini düşünüyorum da! Şimdi bile, korktuğumuz kadar sevinemez durumdayız aslında. Sonu gelmeyen bir tasa içinde yaşıyoruz hepimiz! Zira gerek kız ve gerekse erkek çocuklarımız, sayılamayacak kadar çok tehlikeyle dolu çağlarını yaşamaktalar.”
“Her şey eğitime bağlı…” dedi ziyaretçi hanım.
“Evet, haklısınız… Ben kendi payıma, Tanrı’ya şükür, çocuklarımın dostu olarak kaldım hep bugüne kadar…”
Kontes de çocuklarının kendilerinden saklayacağı hiçbir şeyi olamayacağını sanan sayısız ana babanın yanılgısına düşüyordu. Şöyle devam etti:
“Biliyorum ki bundan böyle de kızlarımın ilk confidente’ı136 daima ben olacağım. Ayrıca yine biliyorum ki Nikolay, o taşkın karakteri gereği günün birinde birtakım çılgınlıklar yapacaktır -hiçbir erkek çocuğu bu tür davranışlardan kendisini sıyıramaz- ama bunlar katiyen o Petersburglu bayların şımarıklıklarına benzemeyecektir.”
Çetrefilli sorunları daima, her şeyi “çok cici” bularak çözüme ulaştıran Kont da doğruladı bu görüşü.
“Evet evet…” dedi. “Çok iyi, çok cici çocuklardır bizim çocuklarımız! Düşünün hele bir, hafif süvari olmak istiyor! Gelgelelim yapacak hiçbir şey yok, ma chère, yapacak hiçbir şey yok!”
“Ne kadar tatlı bir küçük kızınız var!” dedi ziyaretçi hanım. “Cıva gibi bir şey!”
Kont bunu da onayladı:
“Evet evet, cıva gibi tıpkı! Bana çekmiş! Ve bir de sesi var ki sormayın! Yoo yoo, istediği kadar kızım olsun, ben hakikati söylemeden edemem. Bir opera şarkıcısı olacak Nataşa, yeni bir Salomoni olacak. Zaten bir İtalyan öğretmenle anlaştık, ona ders vermesi için…”
“Pek erken sayılmaz mı? Bu yaşta öğrenime başlamanın ses bakımından iyi sonuç doğurmadığı söylenir de…”
“Ne münasebet efendim, niçin pek erken olsun ki?” diye cevap verdi kont. “Ya henüz on iki on üç yaşında evlendirilen annelerimize ne diyeceğiz bu durumda?”
“Daha şimdiden Boris’e âşık. Ne dersiniz siz bu işe?”
Kontes’ti konuşan. Tatlı tatlı gülümseyerek Boris’in annesine bakıp da söylemişti bunları. Sonra da kendisini öteden beri kaygılandıran düşünceye cevap verir gibi devam etti:
“Dedim ya demin size; onu biraz katı kurallar içinde yetiştirmiş, ona birtakım şeyleri yasaklamış olsaydım şimdi kuytuda kim bilir neler yaparlardı gizli gizli!”
“Öpüşürlerdi.” demek istemişti kontes. Bir an daldıktan sonra sözlerini şöyle tamamladı:
“Oysa şimdi ne zaman ne yapacağını, ne söyleyeceğini gayet iyi biliyorum. Her akşam uyumadan önce kendisi koşuyor odama ve bütün olup bitenleri ilkin bana anlatıyor. Belki de şımartmış oluyorum onu böylece ama inanıyorum ki böylesi çok daha iyi. Büyük kızımı çok katı kurallar içinde yetiştirdim zira…”
“Gerçekten de ben bambaşka bir şekilde yetiştirildim.”
Güzel, genç Kontes Vera; gülümseyerek söylemişti bunu. Ama bu gülümseyiş, genellikle olduğu gibi yüzünü güzelleştirmemiş; tam tersine doğal olmayan, dolayısıyla da nahoş bir ifade vermişti çizgilerine. Oysa sadece güzel değil, aynı zamanda zeki ve terbiyeliydi de. Kusursuz bir öğrenim görmüştü, üstelik çok tatlı bir sesi vardı. Her şeyden önemlisi, şu söylediği şey -yani bambaşka bir şekilde yetiştirilmiş olduğu- hem doğru hem de yerinde söylenmişti. Gelgelelim -gariptir ya- gerek ziyaretçi hanım ve gerekse bizzat Kontes, genç kızın bunu niçin söylediğini anlamamış gibi baktılar ona. СКАЧАТЬ
135
“Yeğenlik, tehlikeli yakınlık.”
136
Sırdaş