Savaş ve Barış I. Cilt. Лев Толстой
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Savaş ve Barış I. Cilt - Лев Толстой страница 12

Название: Savaş ve Barış I. Cilt

Автор: Лев Толстой

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6865-50-1

isbn:

СКАЧАТЬ hanım…”

      Buraya gelince biraz düşündü Prens Hippolyte. Düşüncelerini toparlamakta zorluk çektiği görülmekteydi.

      Şöyle devam etti:

      “Demiş ki… Evet, demiş ki: ‘Kızım…’ demiş â la femme de chambre’ye. ‘Git hemen özel uşak elbiselerini giyin ve arabanın arkasına geç, benimle birlikte faire des visites’e88 geleceksin.’ demiş.”

      Prens Hippolyte, dinleyicilerini bekleyememiş ve hikâyenin burasında basmıştı kahkahayı. Bu acelecilik, anlatıcının pek de lehine olmamakla birlikte, en başta yaşlı hanımla Anna Pavlovna olmak üzere bir dizi konuk gülümsemeden edememişti.

      “Ve işte böylece yola koyulmuşlar.” diye sürdürdü konuşmasını Prens Hippolyte. “Ama birdenbire hava bozmuş ve müthiş bir rüzgâr çıkmış. Çok geçmeden oda hizmetçisinin başındaki uşak şapkasını uçurmuş bu rüzgâr ve genç kızın uzun saçlarını dağıtıp ortaya sermiş…”

      Prens Hippolyte burada da kendisini tutamadı ve kesik kahkahalar savurarak tamamladı hikâyesini:

      “Herkes kepazeliği işte böylece görmüş oldu.”

      Prens’in bu olayı niçin anlattığını ve niçin ille de Rusça anlattığını hiç kimse anlayamamıştı gerçi ama Anna Pavlovna ile konukları, yine de onun, Bay Piyer’in tatsız çıkışını işi şakaya vurup kapatma konusunda gösterdiği inceliği takdir etmişlerdi.

      Moskovalı hanımın hikâyesinden sonra konuşma; geçmiş ve gelecek balolar, gösteriler, ileride ortaya çıkacak yeniden görüşme fırsatları gibi konularla dağılıp gitti.

      V

      Konuklar, bu charmante soirée’den89 dolayı Anna Pavlovna’ya teşekkür ettikten sonra dağılmaya başlamışlardı.

      Henüz acemiydi Piyer. İri yarı vücudu, ortayı aşan boyu, kocaman kırmızı elleriyle bir salonda yerine göre davranmasını ve hele bir salondan gereği gibi yani, birkaç gönül alıcı söz söyleyerek ayrılmasını beceremiyordu katiyen. Üstelik dalgındı da. Örneğin ayrılırken kendi şapkası yerine üç köşeli ve sorguçlu bir general şapkasını aldı ve general şapkasını geri almak için ricada bulununcaya kadar da şapkanın sorgucunu çekiştirip durdu şaşkın şaşkın. Ama yüzündeki alçak gönüllülük ve saflık ifadesi; salondaki dalgınlığıyla davranışlarındaki ve konuşmalardaki beceriksizliğini âdeta unutturmakta, hiç değilse bağışlatmaktaydı. Nitekim Anna Pavlovna; Hristiyanca bir hoşgörüyle baktı ona ve o münasebetsiz çıkışından dolayı kendisini bağışladığını belirten bir baş işaretiyle “Umarım ki yeniden görüşürüz, Sayın Bay Piyer.” dedi. “Ama bu arada fikirlerinizi değiştirmiş olacağınızı da umuyorum.”

      Cevap vermedi Piyer. Gülümsedi ve eğilip selamlamakla yetindi. “Fikir fikirdir; siz onu bırakın da şimdi, benim ne iyi yürekli ve ne babayiğit bir delikanlı olduğuma bir bakın!” demek ister gibiydi ve başta Anna Pavlovna olmak üzere tek tek herkes, bunun böyle olduğunu sezdi.

      Prens Andrey hole doğru yürüdü ve uşağın tuttuğu paltosunu giyerken karısının, kendilerini izlemiş olan Prens Hippolyte’le sürdürdüğü konuşmaya kulak kabarttı. Güzel Prenses’in yanı başında duran Prens Hippolyte; kelebek gözlüğünün ardından, gebe kadının yüzüne ısrarla bakmaktaydı.

      Küçük prenses, Anna Pavlovna’ya veda ederken “Burada durmayın, Annett.” dedi. “Salona dönün lütfen, yoksa soğuk alacaksınız.”

      Sonra da alçak sesle ekledi: “C’est arrete.”90

      Anna Pavlovna, Lise’e, Anatol ile Prens Andrey’in kız kardeşini evlendirme tasarısından söz açma fırsatını bulmuştu toplantıda. Salona dönmeden önce o da alçak sesle “Bu hususta size güveniyorum, sevgili dostum.” dedi. “Kendisine yazın, bana da comment le pere envisagera la chose91 bildirin lütfen. Au revoir.”92

      Anna Pavlovna içeri döner dönmez Prens Hippolyte Küçük Prenses’e yaklaşmış ve genç kadına iyice sokularak bir şeyler fısıldamaya koyulmuştu.

      Biri Prenses’in şalını öbürü de Prens’in redingotunu tutan iki uşak, bu Fransızca konuşmanın sona ermesini beklerken konuşulanları anlıyormuş da bunu belli etmiyormuş havasındaydılar. Prenses, her zamanki gibi gülümseyerek konuşmakta ve yine gülümseyerek dinlemekteydi.

      “Büyükelçi’nin toplantısına gitmediğim için nasıl mutluyum bilemezsiniz!” diyordu Prens Hippolyte. “Sıkıntıdan patlar insan orada! Tatlı bir gece geçirdik, öyle değil mi?”

      Prenses, ayva tüyüyle süslü üst dudağını yukarı kaldırıp kıvırarak cevap verdi: “Balonun çok görkemli olacağını söylüyorlar. Sosyetenin en güzel kadınları hazır bulunacakmış. Hepsi…”

      “Siz bulunmayacağınıza göre, hepsi değil.” dedi Prens Hippolyte neşeyle gülerek. “Hepsi değil katiyen!”

      Bir yandan da hoyratça ittiği uşağın ellerinden şalı almış ve Prenses’in giymesine yardımcı olmuştu. Ve şalı genç kadının omuzlarına sardıktan sonra, beceriksizlik sonucu ya da bilerek (Ama bu ikinci şıkkın doğruluğunu hiç kimse iddia edemezdi.) ellerini uzunca bir süre çekmemişti Lise’in sırtından. Âdeta Prenses’e sarılmış gibiydi.

      Nazik bir şekilde ve gülümseyerek sıyrılıp çekildi genç kadın, dönüp kocasına baktı. Prens Andrey’in gözleri kapalıydı sanki, bıkkın ve uykusuz görünmekteydi.

      Göz kapaklarını aralayarak baktı karısına:

      “Hazır mısınız?” diye sordu.

      Bu arada Prens Hippolyte, son modaya uygun şekilde topuklarına kadar inen redingotunu aceleyle sırtına geçirmiş ve bacakları birbirine dolanarak Prenses’in ardından hızla merdivenleri inmeye koyulmuştu. Uşağın arabaya binmesine yardım ettiği genç kadına, “Princesse au revoir!”93 diye seslendi.

      Bacakları gibi dili de dolanmaktaydı.

      Prenses, giysisinin eteğini toplayıp arabaya yerleşmişti bile; kocası, kılıcını kontrol etmekteydi; Prens Hippolyte ise Prenses’e yardım etmeye çabalarken herkesi engelliyordu.

      “Müsaade eder misiniz efendim?”

      Arabaya binmesine engel olan Hippolyte’e; kupkuru, sert bir sesle ve Rusça söylemişti bunu Prens Andrey. Sonra arkadaşına dönüp yumuşak ve tatlı bir sesle eklemişti:

      “Bekliyorum Piyer.”

      Arabacı, kamçısını hafiften şaklatarak harekete geçirmişti şimdi atları. Kaldırım taşı döşeli yol, arabanın tekerlekleri altında çınlamaktaydı. Merdivenlerin üzerinde dikili kalan Prens Hippolyte, evine bırakmayı üstlenmiş olduğu Vikont’u beklerken kesik kesik gülüyordu.

      “Eh СКАЧАТЬ



<p>88</p>

“Ziyarette bulunmaya…”

<p>89</p>

Tatlı toplantı.

<p>90</p>

“O iş tamamdır.”

<p>91</p>

“Babanın bu teklifi nasıl karşıladığını…”

<p>92</p>

“Yine görüşmek üzere Prenses.”

<p>93</p>

“Güle güle.”