Ölüm. Эмиль Золя
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Ölüm - Эмиль Золя страница 15

Название: Ölüm

Автор: Эмиль Золя

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6486-33-1

isbn:

СКАЧАТЬ başına kalan Saccard, alnını soğuktan buz tutmuş pencereye dayadı. Parmak uçları ile tıkırdattığı camın sesini duyuncaya dek kendisini unuttu. Gecenin tuhaf kütleler hâlinde asılı karanlığından huzursuzluk duyarak Angèle’in ölmekte olduğu odaya döndü. Ardına kadar açık gözleri, koca bir yaşam dolmuş yanak ve dudakları ile yastığının üzerinde doğrulan karısını görünce müthiş bir korku ile sarsıldı. Küçük Clotilde, babası arkasını döner dönmez; bir kenarda oyalandığı odadan, masum çocukluk merakına kapılarak hızla annesinin yanına dönmüş, elinde bebeği ile yatağın kenarında oturuyordu. Kafası kız kardeşinin hikâyesi ile dolu olan Saccard’ın hayalleri suya düştü. Gözlerinde iğrenç bir fikir ışıldamış olmalıydı ki Angèle, dehşete kapılarak kendisini yere atmak istedi ancak ölüm yaklaşıyordu. Izdırap içindeki bu uyanış, sönen lambanın son ışığıydı. Ölmekte olan kadın artık kımıldayamıyor, yavaşça çöküyordu; ancak gözleri, kocasının her hareketini takip etmek üzere hâlen ardına kadar açıktı. Kaderin onu yoksulluğa çivilemek için icat ettiği şeytani bir dirilişe inanmış olan Saccard, kadının yaşayacak bir saati bile olmadığını görünce rahatladı. Dayanılmaz bir tedirginlikten başka bir şey hissetmiyordu. Angèle’in gözleri; kocası ve kız kardeşinin konuştuğu her şeyi duyduğunu ve bir an evvel ölmez ise kocasının boğazına sarılacak olmasından korktuğunu söylüyordu. Bu son saatte dünyanın alçaklığını, bir haydudun yanında yiten ömür düşüncesi ile titreyen nahif ve zararsız şaşkınlığı anlatıyordu. Yavaş yavaş yumuşayan bakışları artık korkmuyor, bu zavallının uzun yıllardır talih uğruna verdiği amansız mücadelesini affetmenin bir yolunu arıyordu. Böylesi uzun bir sitem eden ölmekte olan bakışın izlediği Saccard, kendisini mobilyaların arasına atarak bir tanesinin gölgesinde kaybolmaya uğraştı. Onu deli eden bu kâbusu kovalamak isteyen adam, son gücü ile lambanın aydınlığına doğru öne çıktı ancak Angèle ona konuşmamasını söyleyen bir işaret yaptı. Şimdi ise dehşete düşmüş ızdıraplı bakışlarına, bir af vaadi karışmıştı. Bu bağışlamanın, vaktin geldiğinin habercisi olduğunu anlayan Saccard; küçük Clotilde’i kucaklayıp diğer odaya götürmek için eğildiğinde genç kadın, bir dudak hareketi ile ona kalmasını söyledi. Gözlerini üzerinden çekmeden yavaşça öldü. Bedeni soldukça bakışları daha da yumuşadı. Kocasını son nefesinde affetti. Yaşadığı gibi öldü; ağır ağır, belli belirsiz varlığı ölüm ile silindi. Saccard, hareketsizce onu izlemeye devam eden ölü bir çift gözün önünde titremeye devam ediyordu. Küçük Clotilde, annesini uyandırmamak için sessizce çarşafın kenarında bebeğini sallıyordu. Madam Sidonie döndüğünde her şey bitmişti. Tuhaf mesleklerinden biri gibi, bir tek parmak hareketi ile Angèle’in gözlerini kapatması Saccard’ı çok rahatlatmıştı. Küçüğü de yatırdıktan sonra, bir çırpıda cenaze odasını temizledi.

      Şifonyerin üzerinde iki mum yakıp çarşafı dikkatlice ölü kadının çenesine kadar çektikten sonra etrafına memnun bakışlar atarak bir koltuğa uzandı ve gün ağarıncaya kadar uyudu. Saccard ise geceyi yan odada, ölüm bildirilerini yazarak geçirdi. Ara sıra duraksayarak varlığını unutana dek bildirilerini numaralandırdı. Cenaze akşamı Madam Sidonie, Saccard’ı asma katına götürdü. Büyük kararlar orada alındı. Küçük Clotilde’i; yalnız başına yaşayan, makale okumaktan başka bir uğraşı olmayan, Plassans’ta doktorluk yapan ve birkaç kez yeğenini âlim sessizliğindeki evine neşe katsın diye yanında götürmeyi isteyen kardeşi Pascal Rougon’a gönderecekti. Kız kardeşi ise artık onun Saint-Jacques Sokağı’nda yaşayamayacağını söyledi. Saccard’a bir aylığına, belediye binası yakınlarında, ona aitmiş gibi gözüksünler diye şık eşyalar ile döşenmiş bir burjuva dairesi bulacaktı. Saint-Jacques Sokağı’ndaki eşyalar ise geçmişin son kokularını silmek için dahi satılır, parası ile de çeyiz ve şık giysiler alınırdı. Clotilde, üç gün sonra güneye gitmekte olan yaşlı bir kadına teslim edildi. Aristide Saccard, kaderin ilk gülümsemeleri ile üç gün içinde yanakları dolmuş ve kızarmış gibi muzaffer; Marais’nin Payen-ne Sokağı’ndaki beş odalı ağır ve saygın evinde işlemeli terlikleri ile dolaşıyordu. Bu ev, acilen İtalya’ya gitmesi gereken genç bir başrahibin, hizmetçisine bir kiracı bulmasını söylediği evdi. Hizmetçi, ara sıra Madam Sidonie’den kumaş almaya giden bir arkadaşıydı. Özel giysileri ile kadınların ipek etekleri arasında duyumsadığı benzerliklerin içgüdüsü ile rahipleri, kadınları sevdiği gibi seviyordu. Saccard artık hazırdı, oynayacağı rolü eşsiz bir sanat ile bestelemişti. Madam Sidonie’nin; Angèle’in ölümle pençeleştiği korkunç gecede anlattığı Béraud ailesini kabul etmiş, durumun zorluklarını ve inceliklerini gözünü kırpmaksızın bekliyordu. Altmış yaşında yaşlıca bir adam olan Mösyö Béraud du Châtel, unvanları kimi soylu ailelerinkinden daha eski olan bir burjuva ailesinin son temsilcisiydi. Atalarından biri Etienne Marcel’in5 dostuydu. 93 yılında babası, damarlarında şehrin cumhuriyetçi kanının aktığı bir Paris burjuvası olarak, cumhuriyeti tüm coşkusu ile selamladıktan sonra giyotinde can verdi. Kendisi, mutlak adalet ve bilge özgürlük hükûmeti hayal eden Sparta Cumhuriyetçileri’ndendi. Katılık ve ciddiyet gerektiren mesleği yargıçlıkta bunamış, 1851 yılında Fransız adaletini lekeleyen karma komitelerden birine katılmayı reddettikten sonra darbe sırasında görevinden istifa etmişti. O zamandan beri Lambert Konağı’nın neredeyse karşısında bulunan adanın, Saint Louis Adası’nın sonundaki konağında yalnız ve içine kapanık bir adam olarak yaşıyordu. Karısı genç yaşta ölmüştü. Yarası hâlen kanayan bir aile sırrı, yargıcın katı yüzünü daha da karartmıştı. Karısı ikinci kızlarını doğurduğu sırada öldüğünde büyük kızları Renée, sekiz yaşındaydı. Yeni doğan bebek Christine, Aubertot noteri ile evli olan Mösyö Béraud du Châtel’in kız kardeşi tarafından evlat edinilmişti. Renée manastıra gidiyordu. Hiç çocuk sahibi olmayan Madam Aubertot, evlat edindikten kısa bir süre sonra içinde yeşeren anne şefkati ile Christine’i öz kızıymış gibi büyüttü. Kocasının ölümü üzerine küçük kızı babasının evine geri getirdi ve bu sessiz, yaşlı adam ile güler yüzlü sarışın kız çocuğunun yanlarına yerleşti. Renée ise manastırda unutulmuştu. Yalnızca tatillerde dönen Renée’nin çocuksu eğlenceleri konağa öyle fazla geliyordu ki halası onu nihayet Visitation Manastırı’na geri bıraktığında rahat bir nefes almıştı.

      Yakın arkadaşı Adeline’in ailesinin, Nivernais’deki takdire şayan mülklerinde güzel bir tatil geçirmeyi dilediği manastırdan on dokuz yaşına dek ayrılmamıştı. Ekim ayı yeniden geldiğinde genç kızı derin bir keder içinde gören hala Élisabeth hayrete düştü. Bir akşam yeğenini, yatağında acı ile kıvranır hâlde yastığında hıçkırıklara boğulurken buldu. Çaresizliğinde kaybolmuş Renée, halasına; gittiği kasabada kırk yaşlarında, varlıklı ve karısı da orada bulunan bir adamın, gıkını çıkaramadan tecavüzüne uğradığı yürek burkan hikâyeyi anlattı. Bu itiraf karşısında Élisabeth hala; küçük kardeşine olduğu kadar genç kıza da ilgi göstermiş olsaydı bu korkunç hadisenin başına gelmeyeceğine inanarak kendisini, kırk yaşındaki adamın suç ortağıymışçasına suçladı. O andan itibaren, anne şefkati ile körüklenen pişmanlığını kovalamak için genç kızın her anında yanında oldu; aldıkları tüm tedbirlere rağmen korkunç gerçeği öğrenen babanın öfkesini dindirdi; doğabilecek utanç verici ya da feci sonuçlarını düşünmeksizin babayı yatıştırmak ve Renée’yi onurlu kadınların dünyasına yeniden kavuşturmak için korkunç bir kaygıyla bu evlilik projesini geliştirdi.

      Madam Sidonie’nin bu projenin kokusunu nereden aldığı bir sır olarak kaldı. Béraudlar’ın onuru bu simsar kadının sepetinde, Paris’teki her fahişenin şikâyet dilekçeleri ile birlikte sürükleniyordu. Yürek burkan hikâyeyi СКАЧАТЬ



<p>5</p>

1358 Paris Ayaklanması’na liderlik eden Fransız burjuvası. Krallığa karşı monarşiyi getirmeye çalışan bir reform hareketinin önderlerinden biridir. Saint-Antoine’da krala karşı çıkmakta fazla ileri gittiği ve şehri İngilizlere teslim edebileceği gerekçesi ile idam edilmiştir. (ç.n.)