Gemide böyle işlerle meşgul oldular. Ancak Agamemnon, Aşil’e yaptığı tehdidi unutmadı, güvendiği ulak ve yoldaşları Talthybios ve Eurybates’i çağırdı. “Gidin!” dedi. “Peleusoğlu Aşil’in çadırına. Elinizle Briseis’i alın ve getirin buraya; eğer ki vermezse daha çok adamla gelip alırım kendim, daha beter olur sonra.”
Onları iyice işleyerek gönderdi, onlar da deniz kıyısı boyunca kederli kederli yürüdüler, ta ki Myrmidonların çadırları ve gemilerine gelinceye dek. Aşil’i, çadırı ve gemileri yanında otururken buldular, ki onları gördüğüne hiç memnun olmadı o da. Karşısında korkarak saygıyla durdular ve hiçbir şey söylemediler, ancak o kim olduklarını biliyordu ve şöyle söyledi: “Hoş geldiniz haberciler, tanrının ve insanların elçileri; yanıma gelin, benim kavgam sizle değildir, sizi Briseis için gönderen Agamemnon’ladır. Patroklos, haydi, getir onu ve onlara ver, ancak kutsal tanrılar, ölümlü insanlar ve Agamemnon’un öfkesinin şiddeti önünde şu iki adam tanığım olsunlar ki eğer insanları felaketten kurtarmak için bana tekrar ihtiyaç olursa beni arayacaklar ama bulamayacaklar. Agamemnon öfkeden kudurmuş ve ne öncesini ne sonrasını görür, Akhalar gemileri yanında sağ salim nasıl dövüşecekler bilmiyor.”
Patroklos, can yoldaşının emrettiğini yaptı. Briseis’i çadırından getirdi ve onu Akhaların gemilerine götüren habercilere verdi -kadın da gitmeye istekli değildi. Ardından Aşil yalnız başına bembeyaz denizin kıyısına gitti, ağlayarak, ucu bucağı olmayan sulara gözlerini dikerek. Ellerini kaldırdı yukarıya, ölümsüz anasına yakararak. “Anam!” diye ağladı, “Beni kısa bir mevsim ömür sürmek için doğurdun. Olympos’ta gürleyen Zeus elbet bu ömrü daha şerefli kılabilirdi. Hiç öyle değil. Atreusoğlu Agamemnon bana alçaklık etti ve ödülümü zorla elimden aldı.”
Konuştukça yüksek sesle ağladı ve denizin derinlerinde yaşlı adamın, babasının yanında oturan anası onu duydu. Derhâl dalgaların dışına, gri bir sis gibi yukarı yükseldi, ağlar dururken o karşısına oturdu, eliyle okşayarak şöyle dedi, “Oğlum, niye ağlıyorsun? Seni üzen nedir? Benden saklama, anlat, bileyim neymiş?”
Aşil derin bir iç çekerek şöyle dedi: “Biliyorsun, çok iyi bildiğin bir şeyi tekrar niye söyleyeyim? Thebe’ye gittik, Eetion’un güçlü şehrine; yağma ettik ve ganimeti buraya getirdik. Akhaoğulları gerektiği şekilde aralarında paylaştı ve güzel Khryseis’i de Agamemnon’un mükâfatı olarak seçtiler ancak Apollon’un rahibi, Khryseis kızını özgürlüğe kavuşturmak için Akhaların gemilerine geldi ve büyük bir kurtulmalık getirdi. Dahası elinde Apollon’un şeritleri sarılı asayı tutarak Akhalara yalvardı, daha çok da önderleri olan Atreus’un iki oğluna.Bütün Akhalar hep bir ağızdan rahibe hürmet edilmesi ve getirdiği kurtulmalığın alınması taraftarı oldu ancak hiddetle konuşan ve rahibi kabaca geri gönderen Agamemnon hiç de hoşnut olmadı. Rahip korkuyla gitti ve onu çok seven Apollon dualarını duydu. Ondan sonra tanrı Argoslular üzerine ölümcül bir ok gönderdi ve insanlar birbiri ardına öldü, Akhaların büyük orduları arasında her yöne giden okları sayesinde. Sonunda bir rüya yorumcusu bütün bilgeliğiyle Apollon’un kehanetlerini açıkladı ve ilk ben çıkıp onu sakinleştirmemiz gerektiğini söyledim. Ancak Atreusoğlu öfkeyle ayağa kalktı ve tehditler savurdu. Akhalar şimdi kızı bir gemiyle Khryses’e götürüyorlar ve tanrıya adaklık armağanlar sunuyorlar ancak haberciler daha biraz önce Brises kızı çadırımdan aldılar, Akhaların bana armağan ettiği. Bundan dolayı, eğer gücün varsa yiğit oğluna yardım et. Olympos’a git ve eğer ki ona konuşmanla veya davranışınla hizmet ettiysen, Zeus’un yardımını rica et. Babamın evinde sık sık övündüğünü duymuştum; ölümsüzler içinde Kronosoğlu’nu felaketten tek başına kurtardığını, diğerleri, Hera, Poseidon ve Pallas Athena onu zincirlere vuracakken. Onu serbest bırakan sendin tanrıça, tanrıların Briareus, insanların Aigaion dedikleri babasından dahi güçlü tam yüz eli olan devi Olympos’a çağırarak. Kronosoğlu yanına tüm haşmetiyle gelip oturunca o, diğer tanrılar korkup bağlamaktan vazgeçmişler onu. Git o zaman ona, bütün bunları hatırlat, dizlerine sarıl ve Truvalılara yardım göndermesi için ikna et. Bırakalım Akhalar gemilerinin arkasına kısılıp sahilde ölüp gitsinler ki, kralları için ne reva göreceklerini ve Agamemnon da Akhaların en önde gelenini aşağılamaya kalktığındaki körlüğü için dizlerini dövebileceğini anlasın.”
Thetis ağlayarak cevap verdi: “Oğlum, yazıktır seni doğurup büyüten bana. Elbet, gemilerinde bütün kederlerden uzakta ömrünü sürmeliydin zira çok kısadır ömrün, yazık ki hem ömrün kısa hem de herkesten fazla derdin var. Vah o zaman, seni doğurduğum güne! Ancak Olympos’un karlı tepelerine gideceğim ve bu olayı Zeus’a anlatacağım, bakalım ricamızı dinleyecek mi? Bu arada sen gemilerinin yanında kal, Akhalara karşı olan kinini besle ve kavgadan uzak dur. Zira Zeus, Okeanos’a Etiyopyalılar arasına şölene gitti dün ve diğer tanrılar da onunla beraber. On iki gün sonra Olympos’a geri dönecek. O zaman, tunç eşikli sarayına gidip yalvaracağım, şüphem yoktur ki onu ikna etmeyi başaracağım.”
Öylece bırakıp gitti, kendisinden alınan kızın kaybı yüzünden hâlâ öfkeli olan Aşil’i. Bu sırada Odysseus, Khryses’e kurbanlıklarla vardı. Limana gelince yelkenleri sarıp geminin ambarına koydular. Ön halatları gevşettiler, yelkeni katladılar ve küreklere asılıp kızı indireceklere yere sürdüler gemiyi. Burada demirleri denize indirdiler ve Apollon için getirilen kurbanı karaya çıkardılar. Khryseis de gemiden çıktı ve Odysseus onu babasına teslim etmek üzere sunağa doğru götürdü. “Khryseis…” dedi, “Kral Agamemnon beni çocuğunu geri getirmem için gönderdi ve de Danaolar adına Apollon’a adaklar adamaya ki, Argoslular üstüne çokça keder getiren tanrıyı yatıştırabilelim.”
Böyle söyleyip kızı onu memnuniyetle geri alan babasına verdi ve kutsal kurbanları tanrının sunağı çevresine düzgünce dizdiler. Ellerini yıkayıp arpa kırmalarını kurbanlar üzerine serpmek üzere aldılar, bu arada Khryses ellerini kaldırıp onların adına yüksek sesle yalvardı. “Beni duy!” diye inledi, “Ey gümüş yaylı tanrı, Khryses ve kutsal Killa’yı koruyan ve Tenedos’u kudretiyle yöneten! Sana yakardığımda daha önce nasıl beni duyduysan ve Akhalar üzerine şiddetle bastırdıysan, tekrar beni duy ve bu korkunç kıranı Danolar üzerinden kaldır.”
Böyle yakardı ve Apollon duasını duydu. Dua ettikten ve arpa kırmalarını serptikten sonra, kurbanların başlarını kaldırıp kestiler ve derisini yüzdüler. Butlarını kestiler, iki kat yağla sardılar, üzerine biraz çiğ et koydular, sonra Khryseis onları odun ateşine koydu ve üzerlerine şarap döktü, genç delikanlılar yanında beş çatallı şişleri ellerinde tutarken. Butlar kızarınca ve içindeki etleri tadınca, kalanları küçük küçük kestiler, parçaları şişlere geçirdiler, pişene dek kızarttılar ve ateşten çektiler. İşlerini bitirip şöleni hazır edince, herkes kendi eşit payını aldı, böylece hepsi memnun kaldı. Yeterince yiyip içince uşaklar karma kabını şarap ve su ile doldurdu ve verdi herkese, tanrı şerefine sunularını yapmak üzere.
Delikanlılar tüm gün boyunca şarkılarla ibadet etti tanrıya böyle, ilahiler söyleyerek ve şen şükran şarkıları tekrarlayarak, tanrı da seslerinden memnun oldu. Ancak, güneş batıp karanlık olduğunda, uyumak için geminin arka halatları boyunca uzandılar ve sabah erkenden gül parmaklı şafak görününce, Akha ordusuna doğru tekrar yol aldılar. Apollon onlara tatlı bir yel gönderdi, onlar da direği dikip ak yelkenlerini yukarı açtılar. Yelkenler şiştikçe rüzgârdan, gemi derin mavi sularda akarak gitti ve hızlandıkça ileri, geminin önünde köpükler çağladı. СКАЧАТЬ