Aşil ters ters baktı ve yanıt verdi: “Arsızlık ve kazanma hırsıyla dolusun. Hangi yürekle Akhalar senin buyruğunu yerine getirecek, akınlarda veya meydan savaşında? Burada savaşmaya Truvalıların bana yapmış olduğu bir kötülük yüzünden gelmedim. Onlarla alıp veremediğim yok. Ne sığırlarıma veya atlarıma saldırdılar ne de Phtia’nın zengin düzlüklerindeki ekinlerimi eksilttiler; aramızda koca mesafeler var, hem dağlar hem de uğuldayan deniz. Senin ardından geldik, yüzsüz adam! Senin zevkin için, kendimizin değil. Truvalılar sayesinde tatmin olasın diye, senin gibi utanmaz bir adam için ve Menelaos için. Bunu unutup zorluklarla kazandığım ve Akha oğullarının bana verdiği ödülü benden almak için tehdit ediyorsun. Akhalar, Truvalıların zengin şehirlerinden birini yağmaladığında hiçbir zaman seninki kadar iyi bir ödül almam, ancak savaşta benim ellerim görür işin en fazlasını. İş paylaşmaya geldiğinde senin payın hep fazla olur, bense dövüşüm bittiğinde hakikaten de alabildiğim kadarını alıp şükrederek gemilerime dönmek durumunda kalırım. Bundan dolayı, şimdi Phtia’ya geri döneceğim; gemilerimle eve dönmek benim için daha hayırlı olacaktır, sana altın ve mal toplamak için onursuzca burada kalmayacağım.”
Agamemnon karşılık verdi: “Gideceksen git, kalman için yalvarmayacağım. Burada beni sayan diğer adamlar var, en başta da Zeus, aklın hâkimi. Burada bana senin kadar nefretle dolu başka bir kral yok, her zaman geçimsiz ve kötü niyetlisin. Yiğit olsan bile ne yazar? Seni öyle yapan tanrı değil mi? Evine dön o zaman, gemilerin ve yoldaşlarınla, Myrmidonların başına geç. Ne sen ne de öfken umurumda; ancak şunu da bil ki; Phoibos Apollon, Khryseis’i benden aldığı için onu gemim ve yoldaşlarımla göndereceğim ancak senin çadırına geleceğim ve ödülün Briseis’i alacağım; böylece sen, benim, senden ne denli güçlü olduğumu anlayacaksın ve beni kendileriyle eşit gören veya kıyaslayan diğerleri de korkacaklar.”
Peleusoğlu öfke doluydu, tüylü göğsü içindeki yüreği ikilemde kaldı, kılıcını çekip diğerlerini kenara iterek Atreus’un oğlunu öldürse miydi, kendine hâkim olup öfkesini frenlese miydi? Bu iki düşünce aklında koca kılıcını kınından çıkaracakken Athena gökten aşağı indi (Hera her ikisine de beslediği sevgiden dolayı onu göndermişti.), Peleusoğlu’nu sarı saçlarından kavradı, sadece ona görünerek, zira başka hiç kimse onu göremedi. Aşil afallayarak arkasına döndü, Athena’yı tanır tanımaz gözleri parladı. “Neden buradasın?” dedi, “Kalkan taşıyan Zeus’un kızı? Atreus’un oğlu Agamemnon’un kibrini görmeye mi geldin? Ne olacağını sana söyleyeyim, elbette o bu küstahlığı canıyla ödeyecek.”
Athena cevap verdi: “Beni dinle, gökten inip öfkeni yatıştırmaya geldim. İkiniz için de kaygı duyan Hera gönderdi beni. O vakit, bu kavgayı kes ve kılıcını çekme. İstersen ağzına geleni söyle ona, sövgülerin boşa gitmeyecek. Zira sana söylüyorum, pek tabii ki bu hakarete karşılık üç katı muhteşem hediyeler alacaksın. Bu yüzden kendini tut ve itaat et.”
“Tanrıçam…” diye karşılık verdi Aşil, “Bir adam ne kadar kızgın olursa olsun, iki tanrıçanın emrettiğini yapmak zorunda. Benim için böylesi daha iyi, zira tanrılar ona itaat edenin dualarını duyar.”
Elini kılıcının gümüş kabzası üstüne koydu ve Athena’nın emrettiği gibi kınının içine geri soktu. Athena da Olympos’a diğer tanrıların yanına ve kalkan taşıyan Zeus’un evine geri döndü.
Ancak Peleusoğlu, Atreusoğlu’na tekrar sövmeye başladı zira hâlâ öfke içindeydi. “Ayyaş!” diye bağırdı, “Köpeğe benzer suratınla ve geyik gibi yüreğinle, ne orduyla beraber savaşmaya cesaret edersin ne de seçkin adamlarımızla pusuya yatmaya. Ölümden uzak durduğun gibi, bundan da uzak durursun. Onun yerine sana karşı gelen adamların etrafında dolanıp ödüllerine göz koyarsın. Sen kendi halkını yiyip bitirirsin, zira güçsüz bir ahalinin kralısın sen; öbür türlü, Atreusoğlu, hiçbir kimseyi bundan böyle aşağılayamazdın. Bu sebeple diyorum ki ve büyük bir yemin ediyorum ki -bu asa ile, üzerinde ne yaprak ne dal bitecek olan ne de dağlardaki gövdesini terk ettiği günden bu yana yeni bir tomurcuk verecek olan- ondan yaprağı ve kabuğunu kazıyan baltanın üzerine, bundan sonra Akhaoğulları tanrının emrine hak verenler ve koruyanlar olarak buna katlanacak -kesinkes ant içerim ki- bundan böyle Aşil’i düşkünlükle arayacaklar ve bulamayacaklar. Acı gününde, Hektor’un kanlı elleri ile adamların kırılırken, onlara nasıl yardım edeceğini bilemeyeceksin ve Akhaların en cesurunu aşağıladığın an için hiddetle göğsünü parçalayacaksın!”
Böyle söyleyerek altın kakmalı asasını yere attı ve yerine oturdu Peleusoğlu, diğer taraftaki yerinden Atreusoğlu köpürmeye başlarken. Sonra güzel sözlü Nestor ayağa kalktı; Pylosluların usta konuşmacısı, kelimeleri ağzından baldan tatlı döküldü. Kendi hükümranlığında Pylos’ta doğmuş ve büyümüş iki nesil göçüp gitmişti ve şimdi üçüncü neslin başındaydı o. Bu sebeple, bütün içtenliği ve iyi niyetiyle onlara şöyle hitap etti:
“Gerçekten de…” dedi, “büyük bir dert geldi başına Akha toprağının. Eminim ki Priamos’la oğulları çok memnun olurdu aranızdaki kavgayı duysalar, Truvalılar da yürekten sevinirlerdi, oysaki hem savaşta hem akılda siz en üstünsünüz. İkinizden de yaşlıyım ben, ondan dolayı dinleyin beni. Üstüne üstlük, sizden daha büyük adamların ahbabı oldum ve onlar benim fikirlerime saygısızlık etmediler. Bundan böyle Peirithoos ve Dryas gibi halkının önderi veya Kaineus, Eksadios, tanrısal Polyphemos ve ölümsüzlere emsal Aigeusoğlu Theseus gibi adam göremeyeceğim. Onlar, bu yeryüzünde doğan en kuvvetli adamlardı, en güçlülerdi ve dağ barbarlarının en azılılarıyla savaştıklarında, onları tamamıyla çökertmişlerdi. Ben uzaklardaki Pylos’tan gelip aralarına girdim, zira onlar beni çağırdı ve kendi çıkarım için dövüştüm. Şimdi hayatta olan hiç kimse onlarla başa çıkamaz, ancak onlar benim sözlerimi duyup ikna oldular. Şimdi siz de beni dinleyin, zira bu daha hayırlı bir yoldur. Bundan dolayı Agamemnon, çok güçlü olsan da bu kızı alma, zira Akhaların oğulları bu kızı çoktan Aşil’e verdiler ve sen Aşil, daha fazla kralla uğraşma, zira hiç kimsenin Zeus’un lütfu ile asa taşıyan Agamemnon kadar onuru yoktur. Güçlüsün ve annen de bir tanrıçadır, ancak Agamemnon senden daha güçlüdür zira buyruğunda daha fazla adam var. Atreusoğlu öfkeni kontrol et, sana yalvarıyorum, Aşil’le bu kavgayı bitir, o ki savaş zamanı Akhalar için sağlam bir kaledir.”
Agamemnon yanıtladı: “Efendim, bütün söylediklerin doğru ancak bu adam hâkimimiz ve efendimiz olmayı muhakkak istiyor: Herkesin hâkimi, herkesin kralı ve herkesin önderi, ancak bu zor olacak. Tanrılar onu büyük bir savaşçı yaptıysa bile ona söverek konuşma hakkı da mı verdiler?”
Aşil sözünü keserek, “Adi bir korkak olmam gerekirdi…” diye bağırdı, "her şeyde sana teslim olsaydım. Diğerlerine emret, bana değil, zira sana bundan sonra itaat etmeyeceğim. Üstüne üstlük diyorum ki -söylediklerimi de kafana yerleştir- artık bu kız için ne seninle ne başkasıyla savaşırım, zira alanlar aynı zamanda verenlerdi. Benim gemimin yanında neyim varsa hiçbirini СКАЧАТЬ