“Zeus Baba, eğer ki ölümsüzler arasında sana konuşmamla veya davranışımla bir hizmet ettiysem, duamı duy ve ömrü kısa zamanda bitecek olan oğluma bir onur bahşet. Kral Agamemnon ödülünü alarak ve kızı kendine saklayarak, ona bir saygısızlık etti. O zaman onu sen şereflendir Olympos’un akıl efendisi ve Truvalılara bir zafer bahşet, ta ki Akhalar oğluma hakkını verene ve karşılığında üzerine bir servet yükleyene dek.”
Zeus bir süre sessizce oturdu, bir kelime dahi etmeden, ancak Thetis dizlerini hâlâ bırakmayarak ikinci kez yalvardı. “Başınla işaret et.” dedi, “Ya bana mutlak bir söz ver ya da reddet -zira senin korkacak bir şeyin yok- ki bana ne kadar değer verdiğini bileyim.”
Zeus’un canı buna çok sıkıldı ve dedi ki: “Hera ile tartışmaya sokarsa bu iş beni, başım belaya girer, zira beni iğneleyen konuşmaları ile çileden çıkaracak. Şimdi bile bana diğer tanrıların önünde dil uzatır ve beni Truvalılara yardım etmekle suçlar. Haydi şimdi geri dön, Hera farkına varmadan. Bu işi bir düşüneceğim ve istediğin gibi yapacağım. Bak başımı eğiyorum ki bana inanasın. Bu bir tanrıya verebileceğim en ciddi işarettir. Verdiğim sözü almam, ihanet etmem veya dediğim şeyi yerine getirmeden durmam, başımı salladığım zaman.”
Konuşurken, Kronosoğlu kara başını eğdi ve güzelim saçları ölümsüz başında dalgalandı, ta ki koca Olympos sallanıncaya dek.
Bir karara varıp ayrıldılar, böylece Zeus kendi evine, tanrıça ise görkemli Olympos’tan ayrılıp denizin derinliklerine daldı. Tanrılar yerlerinden kalktılar, kralları gelmeden önce. Bir tanesi bile oturup kalmaya cesaret edemedi aralarına geldiğinde, hepsi ayağa kalktı. O da geldi, oturdu tahtına. Ancak Hera, onu görür görmez anladı ki yaşlı deniz adamının kızı gümüş ayaklı Thetis’le beraber ikisi gizlice bir oyun hazırlamaktalar, bu yüzden derhâl yüzüne vurdu. “Düzenbaz!” diye bağırdı, “Hangi tanrıyı işlerine karıştırıyorsun yine? Her zaman arkamdan gizlice bir işler çeviriyorsun ve mecbur kalmadıkça bana hiç söylemiyorsun, planlarının bir kelimesini bile.”
“Hera!” diye yanıtladı tanrıların ve insanların kralı, “Benim her kararımı bilmeyi bekleme. Karımsın, ancak bunları anlamak sana zor gelir. Eğer senin bilmene uygunsa, hiç kimse, tanrı veya insan, yoktur öğrenecek senden önce, ancak bir meseleyi kendime saklıyorsam, ne burnunu sokmalısın ne de soru sormalısın.”
“Kronos’un korkunç oğlu!” dedi Hera, “Ne diyorsun öyle? Ben mi? Burnumu sokup soru mu sordum? Asla. Bıraktım ki her şeyi bildiğin gibi yap. Hâlâ içimde güçlü bir şüphe var lakin yaşlı deniz adamının kızı Thetis seni ikna etmiş, çünkü seninleydi ve dizlerini tutuyordu daha bu sabah. Bu yüzden inanıyorum ki Aşil’e şan ve şeref vermeye, pek çok Akhalıyı da gemilerinde öldürmeye söz verdin.”
“Kadın!” dedi Zeus, “Hiçbir şey elimden gelmez, lakin sen benden şüphelenir ve bulur ortaya çıkarırsın. Bundan da tek kazancın benden uzaklaşmak olacak sonunda. Diyelim ki dediklerin doğru, demek ki ben öyle istedim. Otur ve emrettiğim gibi dilini tut, zira ellerimi bir kez üzerine indirirsem, bütün tanrılar yanında olsa da sana faydaları olmaz.”
Bunun üzerine Hera korktu, dediğim dedik isteklerini dizginledi ve sessizce oturdu. Ancak ilahi varlıklar üzüldüler Zeus’un evinde, ta ki becerikli usta Hephaistos gayret edip anası Hera’yı teskin etmeye başlayıncaya dek. “Buna tahammül edilmez!” dedi. “Eğer ikiniz tartışmaya girişip bir avuç ölümlü için göğe kargaşa getirirseniz, eğer böyle kötü düşünceler üstün gelirse şölenimizde keyif kalmaz. O zaman bırak da anama bir öğüt vereyim -ki kendisi bilir, bu onun için daha iyidir- sevgili babamla barışması için, böylece bir daha onu azarlamaz ve şölenimiz bozulmaz. Eğer göğü inleten Olymposlu hepimizi koltuklarından atmak isterse yapabilir, zira kendisi en güçlüdür, o yüzden ona güzel şeyler söyle de çok geçmeden bize tekrar iyi davransın.”
Konuşurken, iki kâse tatlı nektar alıp anasına verdi. “Aldırma canım anacığım…” dedi, “Elinden geleni yap. Seni çok seviyorum ve dayak yediğini görürsem çok üzülürüm ancak ne kadar üzülürsem üzüleyim sana yardım edemem çünkü kimse Zeus’a karşı gelemez. Bir kere sana yardım etmeye çalışırken, beni ayağımdan yakalayıp fırlatmıştı göğün eşiğinden. Bütün gün sabahtan akşama kadar düştüm, ta ki Limni Adası’na gün ininceye dek. Orada içimde çok az kalan hayatla, Sintiler gelip benimle ilgileninceye dek serildim kaldım.”
Hera buna gülümsedi, bir yandan da oğlunun elinden kâseyi aldı. Hephaistos tatlı nektar aldı karma kabından ve diğer tanrılara da sundu, soldan sağa giderek; kutsal tanrılar koca koca kahkahalarla güldüler, cennet sarayın içinde görünce telaşla koşturup durduğunu.
Böylece tüm gün gecenin batışına dek şölen yaptılar, herkes eşit payını aldı ve memnun kaldı. Apollon lirini çaldı ve Musalar tatlı seslerini yükselttiler birbirlerine karşılıklı söyleyip durarak. Güneşin parlak ışıkları sönünce evlerine, yataklarına döndüler; herkes kendi yerine, aksak Hephaistos’un üstün marifetleriyle onlara yaptığı. Gök gürültüsünün Olymposlu hâkimi, Zeus da gidiverdi her zaman uyuduğu yatağına, gider gitmez de uyudu, altın tahtlı Hera da onun yanında.
KİTAP II
Zeus verdiği sözü tutarak, Agamemnon’u sahte bir düş ile Truva’yı hemen ele geçirebileceği konusunda inandırarak kandırır. Agamemnon adamlarının gücünü ustaca denemek için onlara Zeus’un kuşatmayı durdurmalarını emrettiğini söyler. Hera tarafından gönderilen Athena, Odysseus’a plana karşı çıkmasını telkin eder ve Nestor da orduyu mücadeleye devam etmesi için kışkırtır. İki tarafın orduları da savaş için hazırlanır. Orduların önderleri ve kuvvetleri sayılır.
Diğer tanrılar ve ovadaki silahlı askerler mışıl mışıl uyudular ancak Zeus uyanıktı zira Aşil’e onurunu nasıl bahşedip Akhaların gemilerinde çokça insanı nasıl öldüreceğini düşünüyordu. Sonunda Kral Agamemnon’a Uğursuz Düş’ü göndermesinin en iyisi olacağına karar verdi. Sonra onu çağırarak şöyle dedi: “Uğursuz düş, Akhaların gemilerine git, Agamemnon’un çadırına girerek ona şimdi sana emrettiğim gibi kelimesi kelimesine şunları söyle. Akhaları hemen silah altına almasını söyle zira Truva’yı alacak. Artık tanrılar arasında ayrılık kalmadı. Hera herkesi kendi düşüncesine ikna etti ve Truvalıların başına acılar gelecek.”
Düş mesajı alır almaz gitti ve çok geçmeden Akhaların gemilerine vardı. Atreusoğlu Agamemnon’u aradı ve derin bir uykuya sarılmış olarak çadırında buldu. Tepesinde Agamemnon’un heyette en fazla saydığı insan olan, Neleus’un oğlu Nestor kılığında dolandı ve şöyle söyledi:
“Atreusoğlu uyuyorsun demek, sen ki ordunun rahatından sorumlusun, ondandır ki omuzlarında daha nice yükleri olan adam uykusunu azaltmalı. Beni dinle, zira Zeus’tan haberci olarak geldim, o yanında olmasa da senin için endişelenir ve sana acır. Sana Akhaları hemen silah altına almanı emreder, çünkü Truva’yı alacaksın. Artık tanrılar arasında ayrılık kalmadı. Hera herkesi kendi düşüncesine ikna etti ve Zeus’un ellerinde Truvalıların başına acılar gelecek. Bunu hatırla ve uyandığında sakın aklından gitmesin.”
Sonra СКАЧАТЬ