Bomba. Омер Сейфеддин
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Bomba - Омер Сейфеддин страница 5

Название: Bomba

Автор: Омер Сейфеддин

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6485-24-2

isbn:

СКАЧАТЬ manzarayı görmemek için ocağın kenarına çömeldi ve başını avuçlarının içine aldı. Gözlerini ateşe dikti. Magda elini yanağına koymuştu. Parmaklarının arasından mebzuliyetle kan sızıyor ve ağlıyordu. Haydutlar bu güzel kadının bu kan içinde ağlamasına bakarak sanki mahzuz oluyorlardı. Hepsi susuyorlardı. İhtiyar saat bu tecavüz ve itisaftan müteessir olmuş gibi yine tik taklarını işittiriyor, rüzgârın gürültüsüne horoz sedaları karışıyordu. Raçof sözde acıdı:

      “Ağlama Magda.” dedi, “Şimdi Boris’in gelir. Orasını öper. Acısı kalmaz. Haydi ben mandolin çalayım, bize biraz raks et…”

      Ve ocağın yanından mandolini alarak bir polka çalmaya başladı. Magda ağlıyor:

      “Ben oynamayı bilmem kaptan!” diyordu. Raçof kalktı. Magda’nın yanına gitti. Kulağına müessir ve vahşi bir sesle:

      “Eğer oynamaz, neşemizi kırarsan Boris’i göremezsin, gider keseriz…”

      Magda’nın bütün vücudu sarsıldı. Gözlerinin yaşı dindi ve mütevekkil bir sesle:

      “Oynayayım, ah Boris…” dedi. Raçof oturdu. Mandolini çalmaya başladı. Diğer iki haydut, durmadan içiyorlar ve gülerek Magda’nın oynayışını seyrediyorlardı. Yanağından akan kan beyaz boynuna gidiyor, ona tekrar hayata gelmiş bir şehit manzarası veriyordu. Isıran haydut, başka bir arzu izhar etti:

      “Kaptan!” dedi, “Eteklerini kaldırsın, öyle oynasın. Bacaklarını görelim…”

      Raçof, Magda’ya döndü:

      “Haydi Magda, bunu da yap! Bacaklarını görsünler! Artık gidelim. Boris’ini gönderelim…”

      Genç kadın bir an durdu. Baba İstoyan’a baktı. Yüzünü ateşe dikmiş, hiç onları görmüyordu. İşte bu herifler artık namusunu da tahkir ediyorlardı. Lakin Boris’i tehlike içindeydi. Eğer arzularını yapmasa o kadar sevdiği Boris’i kesilecekti. Bir daha onun kumral ve çok saçlarını, mavi gözlerini, küçük ve kırmızı dudaklarını, tatlı tebessümünü göremeyecekti. Gözlerini kapadı ve eteklerini kaldırdı. Çalınan polkaya ayaklarını uydurarak sıçramaya başladı. Haydutlar coştular. Kaptan daha şiddet ve iştiyak ile çalmaya başladı Diğerleri yerlerinde oturamıyorlar, bu beyaz ve dolgun bacaklara, onların atılışlarındaki şehveti cazip muharrik hareketlere bakarak birbirlerinin boynuna sarılıyor, itişiyor, kakışıyorlardı. Kalktılar Raçof’un yanına gittiler. Kulağına bir şey fısıldadılar.

      Raçof: “Olur ama vakit geçti! Sabah oluyor! Geç kaldık!” dedi sonra derin, behimî, muhrik bir hırsla güzel kadına baktı ve:

      “Ah, vakit olsaydı…” diye müteessif oldu. Kalktılar. Tüfeklerini omuzlarına geçirdiler. Sarhoştular. Adımları birbirine karışıyordu. Raçof: “Allah’a ısmarladık Baba İstoyan!” dedi. İhtiyar köylü sanki ölmüştü. Hiç cevap vermedi. Magda tekrar haydudun ayaklarına kapandı:

      “Aman kaptan, Boris’i gönder! İşte her şeyimizi aldınız. Eğer o gelmezse açlıktan ve ümitsizlikten ölürüz. Bize acı! Bize merhamet et!”

      Raçof güldü:

      “Mutlaka gelecek, mutlaka… Daha çabuk gelmesini istiyorsan, şu kanlı yanağından bir buse ver.”

      Magda hirasla geri çekildi. Haydut tekrar kadını tuttu. Zorla kanlı yanağını öptü. Yaladı. Dışarı çıkıyorlardı. Kısa boylu esmer, beraber getirdikleri siyah bezde sarılı şeyi hatırladı:

      “Kaptan!” dedi, “Bombayı ne yapacağız?” Raçof bir an düşündü. Geri döndü:

      “Magda, bana bak!” dedi. Magda yine bir itisafa uğrayacak zannıyla titredi fakat bu sefer haydut nazik ve mürüvvetli idi:

      “Şunu görüyor musun Magda? Bu, işte bir bombadır. Eğer siz eziyet edip parayı vermeseydiniz, sizden yine zorla alacak ve mücazat olmak üzere ikinizi bir araya bağlayacak, bu bomba ile atacaktık. Lakin siz akıllılık ettiniz. Bize zahmet vermediniz. Mücazata hacet kalmadı. Şimdi senden bir ricam var, bu bombayı bana saklayacaksın. Sakın jandarmalara filan verme. Nasıl vadediyor musun? Ben de gidip hemen Boris’ini bırakayım…” Magda ümit ve tehalükle cevap verdi:

      “Vadediyorum gospodin! Allah aşkınıza hemen Boris’i gönderiniz.”

      Raçof tekrar sordu:

      “Göndereceğim lakin bu bombayı sadıkane hıfzedecek misin?”

      “Hıfzedeceğim.”

      “Nerede?”

      “Kendi çeyiz sandığımda! En gizli, en muazzez yerde!”

      “Bravo!.. Memnun oldum. Öyleyse Allah’a ısmarladık!” Hepsi güzel kadının elini şiddetle sıktılar ve kapıdan çıktılar.

      Dışarısı hafifçe ağarıyor, esmerleşiyordu. Köpekler havlamaya başladılar. Kesif gölge hâlinde duran uzak binaların arasında gidiyorlar ve bir şarkı söylüyorlardı. Ah şimdi Boris gelecekti. Genç kadın açılmaya başlayan geceye bakıyor, köydeki bütün horozların birbirlerine cevap verir gibi öttüklerini duyuyordu. Kalbi şiddetle atıyor, Boris’ini bekliyordu. Uzaklaşan haydutlardan biri haykırdı. Bu, meşum ve mevhum bir kâbus tehdidi gibiydi:

      “Hey Magda dikkat et, bomban patlayacak!”

      Genç kadın kulak kabarttı. Bu tehdit, sanki meçhul ve vahşi uçurumlardan, adem boşluklarından aksediyormuş gibi tekerrür etti:

      “Hey Magda dikkat et, bomban patlayacak!”

      Horozların umumi ötüşleri rüzgârı söndürmüş zannolunacaktı. Uzakta, samanlıkların üstünde yalancı bir fecir, mor gözlerini açıyordu. Genç kadın şuursuz bir tefekkürle düşündü. Bu haydutlar her şeyi, akla gelmeyen vahşetleri yapabilirlerdi. İhtimal bu bombayı, ateş alması için, saniyeli tıpasını tanzim etmiş, öyle bırakmışlardı. Şimdi birden patlayacak ve zavallı Boris’çiği gelince, yıkılmış bir evle tanınmaz, kanlı et ve kemik parçalarından başka bir şey bulamayacaktı. Mihaniki bir istical ile bu felaket oyuncağını kaldırmaya koştu. Ta masanın orta yerinde duruyordu. Elini uzattı. Kaldırdı. Öbür eliyle altından tutmuştu. Ilık bir ıslaklık hissetti. Eline baktı. Kanlanmıştı. Kan?.. Sonra bu tehlikeli ve tahmin ettiği kadar ağır olmayan bombayı önüne koydu. Kadranını, fitilini görmek istiyordu. Yavaşça siyah bezi çözdü. İkinci bir bez daha vardı. Bu bez kandan kıpkırmızı idi. O bezi de çözdü. Kumral saçlar meydana çıktı. Baktı, baktı, dikkatle baktı…

      Ve birden öyle müthiş, öyle keskin, öyle feci, öyle korkunç bir nara attı ki ocağın başındaki Baba İstoyan sıçradı ve gelinine koştu. Zavallının gözleri çerçevesinden çıkmış, karışık saçları dimdik olmuş, omuzları gerilmiş, iki eliyle tuttuğu bu şeye haşyet ve dehşetle bakıyordu. Dikkat etti… O tuttuğu şey, oğlunun, güzel ve kumral Boris’in vücudundan koparılmış kesik ve kanlı kafası idi…

      TENEZZÜH

      Juli Hala çayını bitirdikten sonra penceresinin yanındaki koltuğa yaslanarak dışarıda yağan karların СКАЧАТЬ