Binoy’un selamına karşılık veren Anandamoyi: “Aşağıdan Gora’nın sesini duyduğumuz zaman Binu’nun burada olduğunu anlıyoruz.” dedi. “Son günlerde ev o kadar sessizdi ki, seni merak etmeye başladık. Neden artık bize gelmiyorsun oğlum? Yoksa hasta mıydın?”
“Hayır.” dedi Binoy duraksayarak. “Hayır anneciğim, hasta değildim ama hava çok yağışlıydı!”
“Evet, yağışlıydı!” diye söze karıştı Gora. “Yağmur mevsimi bittikten sonra güneşi bahane edecek! Dış etkenleri bahane olarak kullanmamalısın çünkü onlar kendilerini savunamazlar, gerçek nedeni kendinde aramalısın.”
“Yine saçmalıyorsun Gora!” diye çıkıştı Binoy.
“Haklısın oğlum.” diye onu doğruladı Anandamoyi. “Gora böyle söylememeliydi. İnsanoğlu değişkendir, her zaman aynı olamaz, bazen insan arasına karışmak ister, bazen de yalnızlığı sever. Birini istemediği bir şey yapmaya zorlamak doğru değildir. Gel Binoy, benim odama gel ve bir şeyler ye. Senin için sevdiğin şekerlemelerden ayırdım.”
Öfkeyle başını sallayan Gora söze karıştı: “Hayır anne, lütfen bunu unutun. Binoy’un sizin odanızda bir şey yemesine izin veremem.”
“Gülünç olma Gora.” dedi Anandamoyi. “Ben hiçbir zaman senden odamda yemeni istemedim. Babana gelince, o kendi eliyle pişirmediği yemeği ağzına koymayacak kadar bağnazlaştı. Ama benim sevgili oğlum, Binu senin gibi dar kafalı değil, onun doğru olduğuna inandığı şeyleri yapmasına engel olamazsın.”
“Olurum!” diye karşılık verdi Gora. “Bu konuda kararlıyım. Laçmi gibi Hristiyan bir hizmetçi çalıştırdığınız sürece sizin odanızda yemek yememiz söz konusu olamaz.”
“Ah, Gora, oğlum, böyle bir şeyi nasıl söyleyebilirsin?” diye haykırdı Anandamoyi. Çok üzgün görünüyordu. “Çocukluğundan beri sana bakan ve seni yetiştiren o değil mi, onun elinden hiç mi bir şey yemedin? Kısa bir süre öncesine kadar onun hazırlamadığı acı sos olmadan hiçbir yemeğin tadını alamıyordun. Suçiçeği olduğunda sana bakan ve hayatını kurtaran oydu, bunu hiçbir zaman unutmayacağım.”
“O hâlde onu emekliye ayırın.” dedi Gora öfkeyle. “Ona bir toprak alın ve küçük bir ev yapın; onu bu evde tutmamalısınız anne!”
“Gora, sen gönül borcunun parayla ödenebileceğini mi sanıyorsun? O ne toprak istiyor, ne de para. Tek istediği seni görmek, senden uzaklaşırsa ölür.”
“İstiyorsanız onu tutabilirsiniz.” dedi Gora annesine boyun eğerek. “Ama Binoy odanızda bir şey yemeyecek. Kutsal metinlerdeki kurallara harfi harfine uymalıyız. Anne, siz büyük bir panditin7 kızısınız, nasıl olur da dinin kurallarına böyle karşı gelirsiniz? Bu çok…”
“Ah, Gora, seni aptal çocuk!” diye gülümsedi Anandamoyi. “Senin annen eskiden dinin bütün kurallarına harfi harfine uyardı ve bunun bedelini döktüğü gözyaşıyla ödedi! O zaman sen neredeydin? Her gün kendi ellerimle yaptığım Şiva sembolüne dua ederdim ama baban öfkeyle gelip onu benden alır ve bir kenara atardı. O yıllarda başka bir Brahman’ın pişirdiği pirinci yemek bile beni huzursuz ederdi. Eskiden fazla demir yolumuz yoktu, kağnı arabasıyla, tahtırevanla ya da deve sırtında yaptığımız yolculuklarda günlerce oruç tuttuğum olurdu. Baban, İngiliz patronlarının beğenisini, gittiği her yere karısını yanında götürecek kadar ileri görüşlü olduğu için kazandı; bu sayede terfi etti ve sürekli bir yerden başka bir yere atanmadan merkezde kaldı. Bütün bunlara karşın, bana inançlarımı unutturmayı başaramadı. Ama yeterince para biriktirip emekliye ayrıldıktan sonra bir anda hoşgörüsüz, bağnaz bir ihtiyar oldu ve ben onun değişimine ayak uyduramadım. Yedi nesillik inançlarımın hepsi birer birer kökünden sökülüp alındı, şimdi senin bir sözünle bunların yeniden yeşerebileceğini mi sanıyorsun?”
“Pekâlâ.” dedi Gora. “Atalarınızı bir tarafa bırakın, onlar bize seslerini duyuramazlar. Ama bize verdiğiniz önemi göstermek için bazı şeyleri kabul etmeniz gerekir. Kutsal metinlere saygı duymasanız bile, sizi sevenlerin kurallarına saygı duymak zorundasınız.”
“Neden ısrarla bana kurallardan söz ediyorsun?” diye sordu Anandamoyi bezginlikle. “Onların ne demek olduğunu bilmediğimi mi düşünüyorsun? Attığım her adımda kocamla ve çocuğumla çatışmanın beni mutlu ettiğini mi sanıyorsun? Biliyor musun, ben seni kollarıma aldığım gün gelenek ve göreneklerden koptum. İnsan küçük bir bebeği emzirirken, bu dünyada hiç kimsenin bir kastın üyesi olarak doğmadığını hissediyor. O günden sonra, insanları aşağı kasttan oldukları ya da Hristiyanlığı seçtikleri için hor görürsem, Tanrı’nın seni benden alacağına inanmaya başladım. Bebeğimi evimin ışığı gibi kollarımın arasında bırakırsan, bu dünyada herkesin elinden su içerim diye Ona dua ettim!”
Anandamoyi’nin söylediklerinden sonra Binoy kendini biraz huzursuz hissetmeye başladı ve bakışlarını ondan Gora’ya kaydırdı. Ama bu sözlerin düşüncelerini bulanıklaştırmasına izin vermeden hemen kendini toparladı.
Gora’nın kafası da karışmıştı. “Anne!” dedi. “Sizin mantığınızı anlayamıyorum. Kutsal metinlerin gereklerini yerine getiren ailelerin çocukları başlarına kötü bir şey gelmeden yaşamlarını sürdürebiliyor. Tanrı’nın gözünde genel kuralların dışına çıkabilecek kadar ayrıcalıklı bir insan olduğunuz fikrini kafanıza kim soktu?”
“Bana seni veren, bu fikri de verdi.” diye soruyu yanıtladı Anandamoyi. “Ne yapabilirdim? Benim elimden bir şey gelmezdi. Ah, benim sevgili deli oğlum, senin aptallığına güleyim mi, ağlayayım mı bilmiyorum. Her neyse, bu konuyu kapatalım. Demek Binoy’un benim odamda yemesine izin vermiyorsun, son kararın bu mu?”
“Elinde olsaydı ok gibi arkanızdan gelirdi.” dedi Gora gülerek. “Onun iştahı her zaman yerindedir! Ama ben buna izin vermeyeceğim anne. O bir Brahman’ın oğlu. Birkaç şekerleme için sorumluluklarını unutmaması gerekir. Doğuştan kazandığı haklara değer biri olmak için önce iradeli olmayı ve bazı şeylerden özveride bulunmayı öğrenmek zorunda. Ayağının tozu olayım, lütfen bana kızma anne.”
“Bunu nereden çıkardın!” dedi Anandamoyi sesini yükselterek. “Ben neden kızayım? Sana yalnızca şu kadarını söyleyebilirim, sen ne yaptığını bilmiyorsun. Seni böyle yetiştirdiğim için derin bir üzüntü duyuyorum. Her neyse, olan oldu artık ama bundan sonra senin inançlarını kabullenmeme olanak yok. Odamda yemek istemiyorsan yemeyebilirsin, sabah akşam seni yanımda görmek bana yeter. Binoy, oğlum, öyle üzgün durma. Sen çok duygusal bir çocuksun; benim sana kırıldığımı sanıyorsun ama kırılmadım. Merak etme oğlum! Başka bir gün, yemeğini bir Brahman’a pişirttireceğim ve seni odama davet edeceğim! Ama şunu bilin ki, benim için değişen bir şey olmayacak, suyumu Laçmi’nin elinden içmeyi sürdüreceğim.” Bunları söyledikten sonra aşağıya indi.
Bir süre sessiz kalan Binoy, Gora’ya döndü ve saygılı bir sesle sordu: “Biraz ileri gitmiyor musun Gora?”
“İleri giden kim?”
“Sensin!”
“Ben СКАЧАТЬ
7
Hindu din bilgini.