Gora. Rabindranath Tagore
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Gora - Rabindranath Tagore страница 6

Название: Gora

Автор: Rabindranath Tagore

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-605-121-650-8

isbn:

СКАЧАТЬ kaybolmuş, sessizce duran Binoy’a baktı.

      Sonra sözünü sürdürdü: “Üç yüz elli milyon insanın, yalan ve günah üzerine kurulan bir ülkenin; okuduğumuz, eğitim gördüğümüz, iş aradığımız, emeğimizin karşılığını almadan sabahın onundan akşamın beşine kadar köle gibi çalıştığımız Hindistan’ın aldatıcı görünümüne kanmasına ve bunu gerçek dünya olarak kabul etmesine daha ne kadar göz yumacağız? Böyle bir yanılsamanın kurbanı olursak, insanüstü bir çaba göstersek bile kendimize nasıl bir gelecek kurabiliriz? İnsanlarımızı birer birer beslenme yetersizliğinden öldüren neden bu işte! Burada bolluk içinde yaşayan tok insanları barındıracak gerçek bir Hindistan var. Ama biz üzerimize düşeni yapmazsak, bu topraklara ne zekâmızla, ne de vatanseverliğimizle hayat verebiliriz. Onun için sana her şeyi unut diyorum, kitaplardan bilgilenmeyi, anlamsız unvanları, kölelik özentisini, hepsini unut; kendini bunların çekiciliğinden kurtar ve gemimizi limana sokalım. Bunun uğruna öleceksek ölelim. Bu bizim için o kadar önemli ki, geleceğin Hindistan’ının görünümü bir an bile gözümün önünden gitmiyor!”

      “Bu yalnızca bir heyecan dalgası mı, yoksa gerçek mi?”

      “Tabii ki gerçek!” diye kükredi Gora.

      “Senin gibi düşünmeyenler ne olacak?” diye sordu Binoy tatlı bir sesle.

      Gora yumruğunu sıkarak: “Onlara gerçeği göstereceğiz!” dedi. “Bu bizim görevimiz. Gerçeği açık bir biçimde göremeyen insanlar düş peşinde koşarlar. Onlara bölünmemiş bir Hindistan tablosu çiz, göreceksin nasıl benimseyecekler. O zaman kapı kapı dolaşıp bağış toplamana gerek kalmayacak, insanlar canlarını vermek için birbirleriyle yarışacaklar.”

      “O hâlde ya bana bu düşü göster ya da beni gerçeği göremeyen insanların arasına gönder!”

      “Bunu kendin görmeye çalış.” dedi Gora. “Eğer bu davaya inanırsan, bağlılığının ödülünü alırsın. Bizim ünlü vatanseverlerimiz gerçeğe inanmazlar. Bu yüzden ne kendi haklarını ne de başkalarınınkini savunabilirler. Eğer Bolluk Tanrısı onlara bir bağışta bulunursa, genel valilere verilen yaldızlı nişanlardan daha fazlasını istemeye cesaret edemezler. İnancı olmayan insanların umudu da olmaz.”

      “Gora, herkes aynı değildir.” diye karşı çıktı Binoy. “Sen kendine inanıyorsun ve gücüne güveniyorsun, bu yüzden diğer insanların ruh hâlini anlamıyorsun. Sana açıkça söylüyorum, ne yapacağım önemli değil, yeter ki bana bir görev ver. Beni gece gündüz çalıştır. Bunu yapmazsan, somut gerçekleri yalnızca senin yanında olduğum zaman hissedebileceğim ve senden ayrıldıktan sonra tutunacak bir dalım kalmayacak.”

      “Sen çalışmak mı istiyorsun?” dedi Gora. “Şu anda bizim bir tek görevimiz var: Ülkemiz hakkındaki kararlı ve sağlam görüşümüzü davamıza inanmayanlara aşılamak. Ülkemizden utanmayı öyle bir alışkanlık hâline getirmişiz ki, kölelik zehri zihinlerimizi bulandırmış. Her birimiz kendi gücümüzü kullanarak bu zehrin etkisini giderirsek, kısa zamanda farklı görevlerde çalışmaya başlayabiliriz. Bugüne kadar tarih kitaplarında bize gösterilen örneklere öykünmekten başka bir şey yapmadık. Böyle bir öykünmeciliğe bütün zekâmızı ve ruhumuzu adayabilir miyiz? Bu bizi yalnızca çöküşe götürür.”

      O sırada elinde nargilesiyle ağır ağır yürüyen Mohim içeri girdi. Bu saatlerde bürosundan döner, bir şeyler yiyip içtikten sonra kapının önünde oturup tembul8 çiğner ve nargile içerdi. Sonra arkadaşları birer birer gelip ona katılırdı ve hep birlikte kâğıt oynamak için oturma odasına giderlerdi.

      O içeri girince Gora ayağa kalktı ve nargilesinden bir nefes çeken Mohim: “Hindistan’ı kurtarmaya çalışan kardeşim, keşke önce ağabeyini kurtarabilsen!” dedi.

      Gora meraklı gözlerle ona bakınca sözünü sürdürdü: “Büroya yeni gelen Burra Sahib namussuzun biri. Suratı tıpkı bir buldoğunkine benziyor ve biz babulara ‘babun’ diyor. Biri annesini yitirdiğinde, yalan söylediğini öne sürerek ona izin vermiyor. Ay sonunda maaşının tamamını alan tek bir Bengalli yazman kalmadı; para cezalarıyla, maaşların büyük bir kısmına el koyuyorlar. Birkaç gün önce gazetede onun hakkında atıp tutan imzasız bir mektup yayınlandı. Bunun benim işim olduğunu sanıyor. Hepsi bu kadar değil! Kendi adımla bir tekzip yazmazsam beni kovacağını söylüyor. Siz üniversitenin iki parlak beynisiniz. ‘Adaletin sağ eli’, ‘cömertliğin simgesi’ ve ‘dünyanın en kibar adamı’ gibi kalıplar kullanarak güzel bir yazı yazmam için bana yardım etmelisiniz.”

      Gora suskun kaldı ama Binoy gülerek: “Dada!”9 dedi. “İnsan bir solukta nasıl bu kadar çok yalan söyler?”

      “Onunla göze göz, dişe diş savaşmak zorundayım.” diye karşılık verdi Mohim. “Uzun zamandır Avrupalılarla çalışıyorum ve onları iyi tanıyorum. Yalancılıklarını anlata anlata bitiremem. Çıkarları söz konusu olduğunda hiçbir şey onları durduramaz. İçlerinden biri bir yalan söylerse çakallar gibi koro hâlinde ulumaya başlarlar. Göze girmek için bizim gibi kendi insanlarını ele vermezler. İnanın bana, yakalanmadığınız sürece onları aldatmak günah değildir!”

      Bunları söyledikten sonra uzun bir kahkaha attı. Onu gören Binoy gülümsemekten kendini alamadı.

      “Siz onları gerçeklerle yüzleştirerek utandırmaya çalışıyorsunuz.” diye sözünü sürdürdü Mohim. “Tanrı size bu üstün zekâyı vermeseydi, ülke bu kadar kötü bir duruma gelmezdi! Kabul etmeniz gereken bir şey var, deniz ötesinden gelen güçlü dostlarımız haneye tecavüz ederken suçüstü yakalansalar bile utançla başlarını öne eğmezler. Tam tersine, suçsuz olduklarından öylesine emindirler ki, ellerindeki levyeyle sizin üzerinize yürürler. Bu doğru değil mi?”

      “Bence doğru.” diye yanıt verdi Binoy.

      “Pekâlâ.” diye sözünü sürdürdü Mohim. “Eğer onların gururunu okşamak için, ‘Adil efendim, yüce insan, içinde yalnızca toz bile olsa, lütfen o torbadan bize de biraz verir misiniz?’ diye yağ çekersek, o zaman kendimize ait olanın küçük bir parçasını geri alabiliriz. Bu şekilde barışı da korumuş oluruz. Biraz düşünürseniz bunun gerçek vatanseverlik olduğunu anlarsınız. Ama Gora bana kızgın. Kendini davasına adadıktan sonra bana, ağabeyine, saygıda kusur etmedi fakat bugün onun büyüğü olarak söylediğim sözler onu fazla etkilemişe benzemiyor. Ne yapmamı bekliyorsun kardeşim? Yalandan söz etsem bile gerçeği söylemek zorundayım. Ne olursa olsun, o yazıyı yazmalısın Binoy. Biraz beklersen sana hazırladığım taslağı getiririm.” Sonra nargilesinden derin bir nefes çekerek dışarı çıktı.

      Binoy’a dönen Gora: “Binoy!” dedi. “Dadanın odasına git ve ben yazımı bitirene kadar onu orada tut.”

      5

      Anandamoyi kocasının dua odasının kapısını çaldı. “Beni duyuyor musunuz?” diye seslendi. “Merak etmeyin, içeri girmeyeceğim ama işiniz bittiğinde sizinle konuşmak istiyorum. Yeni bir samnyasiniz10 olduğu için sizi uzun süre göremeyeceğimi biliyorum, onun için buraya geldim. Duanızı bitirdikten sonra bir dakikalığına odama gelmeyi unutmayın.” Bunları söyledikten sonra işinin başına СКАЧАТЬ



<p>8</p>

Tembul: Hindistan’da yetişen, tırmanıcı bir tür biber ağacı.

<p>9</p>

Dada: Ağabey.

<p>10</p>

Samnyasi: Brahmancılığın dördüncü ve son evresine ulaşan Brahman.