Genç kız derin derin içini çekerken:
“Yaşlı değil mi? Öyleyse yaşlılığı vakitsiz benimsemiş desenize.”
“Evet. Sevgilisiyle darıldıktan sonra böyle oldu. O günden beri de sanki yemek yerine devedikeni yiyor. Sözleri, davranışları öylesine incitici, acı ki, insan böyle düşünmekten kendini alamıyor.”
“Çok doğru söylüyorsunuz, Bay Tom. Bir kimse ne kadar uğraşırsa uğraşsın onu memnun edemez. Evdekileri geçindirmek için çalışmak zorunda kalmasaydım, burada bir an bile durmazdım. Gene de günün birinde dayanamayıp patlayacağım. Bu benim için bir ayrılık fırtınası olacak!”
Yaşlı bahçıvan, genç kızın sözlerine karşı çıkmak istiyormuş gibi başını salladı:
“Biliyorum, yavrum. Önceleri ben de öyle düşünüyordum. Elbette… Ama hiç de doğru bir iş yapmış olmazsın, yavrucuğum. Sen benim sözümü dinle, sakın böyle bir şeye kalkışma.”
Yaşlı bahçıvan sözlerini bitirince gene çömeldi, yeniden işine koyuldu. O sırada içeriden sert bir ses duyuldu:
“Nancy?..”
Nancy telaşla içeriye doğru koşarken: “Geliyorum, efendim!” diye seslenmeyi de unutmadı.
BİR YANLIŞLIK
Günlerden bir gün, beklenen telgraf geldi: Ertesi gün -25 Haziran günü- saat dörtte Pollyanna’nın Beldingsville’e varacağı bildiriliyordu.
Bayan Polly kaşlarını çatarak telgrafı okuduktan sonra hemen yukarıya, tavan arasındaki küçük odaya bakmaya çıktı. Bakındıkça kaşları daha da çok çatılıyordu.
Odada her şeyi hemen hemen tamamlanmış küçük bir yatak, dümdüz arkalı iki sandalye, bir küçük lavabo, aynasız bir masa, bir de yazı masası vardı. Duvarlar resimsiz, pencereler perdesizdi. Güneş bütün gün damın üzerine vurduğu için oda bir fırın gibi sıcaktı. Pencerelerin tel kafesleri daha takılmamış olduğu için camlar açılmamıştı. Bir sinek, pencerelerden birinin önünde öfkeli öfkeli vızıldayıp duruyordu.
Bayan Polly sineği öldürdü, pencereyi aralayıp sineğin ölüsünü dışarı attı. Sonra sandalyelerden birini düzeltti, kaşlarını da biraz daha çattı, iyice asılmış bir yüzle odadan dışarı çıktı. Birkaç dakika sonra mutfağın önüne gelmiş, şöyle diyordu:
“Pollyanna’nın odasında bir sinek buldum, Nancy. Bir ara pencereler açık kalmış olmalı. Ismarladığım tel kafesler gelinceye kadar pencerelerin kapalı kalmasına özellikle dikkat edeceksin. Yeğenim yarın dörtte geliyor. Onu istasyonda senin karşılamanı istiyorum. Timothy’ye söylersin, seni açık arabayla istasyona götürür. Telgrafta yeğenim ‘açık sarı saçlı, kırmızı çizgili basma entarili, hasır şapkalı’ diye anlatılmış; onun hakkında bildiklerim de bu kadar. Sanırım ki onu bulman için bu bilgi yeterlidir.
“Elbette, efendim, ama siz de…”
Bayan Polly, Nancy’nin yüzünden onun ne demek istediğini anlamıştı.
“Hayır, ben gitmeyeceğim. Sonra, sert bir sesle ekledi: İstasyona ben niye gidecekmişim, değil mi ya?”
İşte böylece küçük Pollyanna’yı rahat yaşatmak için yapılan hazırlıklar da sona ermişti.
Ertesi gün tam dörde yirmi kala, Nancy ile arabacı Timothy beklenen küçük misafiri karşılamak üzere istasyona gittiler. Timothy bahçıvan Tom’un oğluydu. Çok iyi huylu, yakışıklı bir gençti. Nancy buraya yeni geldiği hâlde iki gencin arasında çarçabuk içten bir dostluk kurulmuştu. Yalnız, bugün Nancy üzerine aldığı elçilik görevine kendini öylesine kaptırmıştı ki, her zamanki gibi durmadan konuşacak yerde, sessiz sedasız duruyor, bir an önce istasyona varmak için sabırsızlanıyordu. İstasyona geldikten sonra da aynı sessizlik içinde trenin gelmesini bekledi. İçinden durmadan Pollyanna’nın tarifini tekrarlıyordu: “Sarı saçları, kırmızı çizgili basma entarisi, hasır şapkası var…”
Bir yandan da Pollyanna adındaki çocuğun nasıl bir şey olduğunu merak ediyor, onu önceden hayalinde canlandırmaya çalışıyordu. Yanında tembel adımlarla ağır ağır yürümekte olan Timothy’ye dönüp:
“Onun hesabına Tanrı’ya yakarıyorum.” dedi. “İnşallah sessiz, laftan anlayan bir çocuktur, bıçakları yere düşürüp kapıları çarpmaz.”
Timothy garip bir gülüşle: “Dediğin gibi çıkmazsa hepimizin hâli kim bilir nice olur!” dedi. “Düşünsene bir kere: Bayan Polly’yle yaramaz bir çocuk! Bak işte tren geliyor!”
Nancy, küçük istasyondaki kalabalığın birdenbire arttığını görünce heyecanlandı, korkuyla sarsıldı. Trenden inecek yolcuların hepsini görebilmek için kendine iyi bir yer seçmeye çalışırken: “Ah Timothy,” diye ağlamaklı bir sesle haykırdı: “Bana öyle geliyor ki, gelmem çok saçma bir iş oldu. O çocuğu hiç tanımıyorum ki ben.”
Nancy, çok geçmeden küçük Pollyanna’yı gördü. Çok canlı, küçük bir kızdı bu; yüzü çilliydi, başının iki yanında kalın upuzun sarı örgü saçları sallanıyor, kırmızı çizgili elbisesinin içinden vücudu pek ince görünüyordu; cana yakın bir tavırla birini arıyormuş gibi bakınıyordu. Nancy çocuğu tanımıştı ama heyecandan dizleri öylesine titriyordu ki bir adım daha atacak cesareti kendinde bulamadı. Birkaç saniye öylece kaldı. En sonunda heyecanını biraz yatıştırınca küçük kızın yanına gitti. Pollyanna ise hâlâ bakmıyor, kendisini karşılamaya gelen var mı, yok mu diye araştırıyordu.
Nancy: “Siz Bayan Pollyanna’sınız, değil mi?” diye sorar sormaz bir çift ufak kol birden kendisini sımsıkı sardı. Kuvvetli, cana yakın bir ses ta kulağının içinde konuşmaya başladı:
“Sizi gördüğüme öyle, öyle sevindim ki bilemezsiniz! Evet, ben Pollyanna’yım. Sizin beni karşılamaya gelmenize de ayrıca çok sevindim. Zaten geleceğinizi biliyordum.”
Nancy: “Biliyor muydunuz?” diye sordu. Pollyanna’nın onu daha önce nereden tanımış olabileceğini bir türlü kestiremediği için şaşkınlığı büsbütün artmıştı. Pollyanna’nın, ona birdenbire sarılmasıyla yana kayan şapkasını düzeltirken: “Demek biliyordunuz?” diye mırıldandı.
Pollyanna, bir yandan utanç, bir yandan şaşkınlık içinde ne yapacağını bilmez bir hâlde duran Nancy’yi tepeden tırnağa dikkatle süzdükten sonra, gülümseyerek: “Evet,” dedi. “Doğrusunu isterseniz yol boyunca sizi gözlerimin önünde canlandırmaya çalıştım, nasıl bir insan olduğunuzu düşündüm durdum. Şimdi ise sonuçtan sevinç duyuyorum. Tam benim düşündüğüm gibisiniz, buna da ayrıca çok sevindim.”
Bu sözler hizmetçi kızı öylesine şaşırtmıştı ki Timothy yanlarına gelince bir kurtarıcıya kavuşmuş gibi sevindi, hemen: “Bu bey Timothy’dir.” diye onu tanıttı. “Belki taşınacak sandığınız vardır, diye düşündük de.”
Pollyanna pek ciddi bir şekilde başını sallayarak: “Evet, СКАЧАТЬ