Edmund ona karşı hep kibardı. Tom’dan yana tek sıkıntısı ise on yedi yaşındaki bir delikanlının on yaşında bir çocuğa yapabileceği türden şakalara katlanmak zorunda kalmasıydı. Tom hayatının baharında, heyecanlı bir çocuktu. En büyük çocuk olmanın getirdiği bir özgürlükle dünyaya para harcamak ve eğlenmek için geldiğine inanıyordu. Küçük kuzenine davranışı da konumu ve haklarıyla orantılıydı. Ona güzel hediyeler alıyor, şakalaşıyordu.
Fanny güzelleştikçe ve neşesi yerine geldikçe Sör Thomas ve Mrs. Norris, ne kadar iyi bir iş yapmış olduklarını düşünerek huzur duyuyorlardı. Kısa süre içerisinde, pek de akıllı olmamakla birlikte uysal bir kız olduğuna, kendilerine sorun çıkarmadığına kanaat getirdiler. Zekâsı konusunda bu şekilde düşünenler ikisiyle sınırlı değildi. Fanny okuma yazmayı biliyordu ama ona başka bir şey öğreten olmamıştı. Kuzenleri, kendilerinin uzun zamandır aşina oldukları konulardaki cahilliğini gördükçe Fanny’nin safi salak olduğuna kanaat getirmişlerdi. İlk birkaç hafta boyunca oturma odasına bu doğrultuda raporlar yetiştirmişlerdi. “Anneciğim, düşünsene, kuzenim Avrupa haritasını birleştirmeyi beceremiyor…”, “Kuzenim Rusya’daki başlıca nehirleri sayamıyor…”, “Anadolu’nun adını bile duymamış…”, “Sulu boyayla pastel boya arasındaki farkı bilmiyor, ne acayip…”, “Hiç böyle bir şey duymuş muydunuz?..”
Düşünceli teyzeleri, “Canlarım…” diye cevaplardı, “Kötü bir durum, ancak herkesin her şeyi sizin kadar çabuk kavramasını bekleyemezsiniz.”
“Ama teyzeciğim, gerçekten çok cahil! Geçen gece İrlanda’ya nasıl gidileceğini sorduk, bize Wight Adası’ndan geçerek gidileceğini söyledi. Wight Adası’ndan başka bir bildiği yok. Sanki dünyada başka ada yokmuş gibi oradan ‘ada’ diye söz ediyor. Onun yerinde olsam kendimden utanırdım. Ben daha onun yaşına gelmemişken ondan çok şey biliyordum. İngiliz krallarını, tahta çıkış tarihlerini ve dönemlerinde yaşanan önemli olayları öğreneli kim bilir kaç yıl olmuştur teyze.”
Diğeri, “Evet…” diye ekliyordu, “Severus’a varıncaya dek tüm Roma imparatorlarını, Pagan mitolojisini, metalleri, yarı metalleri, gezegenleri ve saygın filozofları da biliyorduk.”
“Kesinlikle çok doğru canlarım. Ama sizlerde Tanrı vergisi bir hafıza var. Zavallı kuzeninizde ise böyle bir yeteneğin, tahminimce zerresi yok. İnsanların hafızaları da diğer özellikleri gibi farklı farklıdır. Dolayısıyla kuzeninize anlayış göstermeli, bu kusurundan dolayı onun için üzüntü duymalısınız. Unutmayın, ne kadar kültürlü ve akıllı olursanız olun, her zaman için alçak gönüllü davranmalısınız. Ne kadar çok şey bilirseniz bilin, öğrenecek daha çok şeyiniz olduğunu aklınızdan çıkarmamalısınız.”
“Biliyorum, on yedi yaşıma gelene dek de öğrenmeye devam edeceğim. Ama Fanny’nin acayiplikleri ve aptallıkları bu kadarla da kalmıyor! Resim ve müzik öğrenmek istemediğini biliyor musunuz?”
“Emin ol canım, kesinlikle çok aptalca bir söz! Böyle konuşması, zekâdan yoksun olduğunu, çevresindekilerden bir şey öğrenemediğini gösteriyor. Ancak böylesi daha mı iyi acaba diye de düşünmeden edemiyorum. Biliyorsunuz, babacığınız ve anneciğiniz, benim sayemde büyük bir iyilik yaparak sizinle birlikte eğitim görmesini sağladı. Bununla birlikte onun, sizin kadar marifetli olması şart değil. Hatta aranızda bir fark olması çok daha iyi…”
Mrs. Norris’in bu tavsiyeleri yeğenlerinin zihinlerine işlenmişti. Bunun da etkisiyle çocuklar umut vadeden yeteneklerine ve küçük yaşta edindikleri onca bilgiye rağmen, haddini bilmek, cömertlik ve tevazu gibi erdemlere sahip değillerdi. Çocuklar her konuda mükemmel bir eğitim almıştı. Sadece sağlam bir karakter açısından zayıf kalmışlardı. Sör Thomas, nerede hata yaptığını anlayamıyordu. Çocuklarına düşkün bir babaydı ancak sevgisini göstermiyordu. Bu katı tavırları yüzünden de çocuklar her şeyi içlerine atıyordu.
Leydi Bertram, çocuklarının eğitimiyle zerre kadar ilgilenmezdi. Bu tür şeylere ayıracak zamanı yoktu. Günlerini, en şık kıyafetlerini giyerek kurulduğu kanepesinde, hiçbir işe yaramayan, pek bir şeye de benzemeyen iğne işleri yaparak geçirmekle meşguldü. Küçük köpeğini bile çocuklarından daha fazla düşünürdü. Kendisini rahatsız etmedikleri sürece çocukların dilediği şeyi yapmasına göz yumardı. Önemli konuları Sör Thomas’a, küçük meseleleri ise kız kardeşine havale ederdi. Kızlarına ayıracak zamanı olsaydı bile tahminen buna gerek duymazdı. Sonuçta her şeyleriyle ilgilenen mürebbiyeleri vardı. Daha ne olacaktı? Fanny’nin öğrenme güçlüğü çekmesini üzücü bir durum olarak yorumluyordu. Kimi insanlar doğuştan aptal oluyordu. Fanny’nin bu kusurunu örtmesi için biraz daha gayret göstermesi gerekiyordu. Maalesef bu konuda yapılabilecek başka bir şey yoktu. Aslında zavallı küçük kızın biraz kalın kafalı olmasının ne zararı vardı ki? Üstelik getir götür işlerinde oldukça becerikliydi.
Fanny tüm cahilliğine ve ürkekliğine rağmen Mansfield Park’a enikonu yerleşmişti. Eski evini yavaş yavaş unutmaya, yeni evini sevmeye başlamıştı. Kuzenleriyle beraber büyümekten pek şikâyetçi sayılmazdı. Maria ve Julia’nın huysuzluklarında bir düzelme emaresi yoktu. Fanny, kızların kendisine yönelik muamelesinden dolayı inciniyordu. Ancak kendisini o kadar önemsiz hissediyordu ki bu konudaki rahatsızlığını dile getiremiyordu.
Leydi Bertram, biraz sağlık sorunlarından, daha çok da tembelliğinden dolayı, her yıl bahar aylarını geçirdikleri Londra’daki evlerine gitmez olmuştu. Fanny’nin gelişinden bu yana, zamanının tamamını taşradaki evlerinde geçiriyordu. Parlamentodaki görevinden dolayı Londra’da kalan Sör Thomas, karısının yokluğunda başının çaresine bakıyordu. Bertram’ların kızları, taşrada hafızalarını güçlendirecek egzersizler yapmaya, düetlerini çalışmaya, serpilip gelişerek güzel birer hanımefendiye dönüşmeye devam ediyordu. Babaları, görgü ve beceri anlamında beklentilerini karşılayan kızları için kaygılanmıyordu. Bir tek, umursamaz ve müsrif bir çocuk olan en büyük oğulları canını sıkıyordu. Diğerlerinin ise geleceklerinden umutluydu. Kızlarının Bertram soyadına zarafet katacağından, evlenme çağları geldiğinde de kendisine saygın eşler bulacaklarından emindi. Edmund ise zaten sağlam karakteri, sağduyusu, dik duruşu ile hem kendisini hem de çevresindekileri mutlu edecek, gururlandıracak gibi görünüyordu. İleride din adamı olacaktı.
Sör Thomas, kendi çocuklarıyla ilgilenirken, başarılarıyla gururlanırken, Mrs. Price’ın çocukları için de elinden geleni yapmayı ihmal etmiyordu. Çocukların eğitim masraflarına cömert katkılarda bulunuyor, eli ekmek tutacak çağa gelen erkek çocukların bir işe girmesine yardımcı oluyordu. Fanny artık ailesinden iyice kopmuştu. Bununla СКАЧАТЬ