Название: Müştak Gönülleri Aydınlatan Edebiyat
Автор: Babahan Muhammed Şerif
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6853-87-4
isbn:
Kendisini, kendi ihtiyaçları, icadı, rahatı, hatta aile, çoluk çocuğunu unutup, fedakarlıkla çalışan bir çok büyüklerimizi halkımız halen saygı ile anmaktadır. Bunun gibi fedakarlık herkesin de elinden gelmez. Sabahtan akşama kadar teşkili işlerle uğraşmak, kiminin işini halletmek, sonu gelmeyen çeşitli toplantılara katılmak, ülkenin dört tarafından ve yurtdışından gelen misafirleri karşılamak vb. Bunun gibi sıkı bir grafiğin arasında Anar’ın bedii icatla uğraşmaya vakit bulabildiğine, bedii yönden berkemal eserler yaratabildiğine şaşmamak mümkün değil.
Azerbaycan Yazarlar Birliğine Anar gibi yetenekli, girişimci ve çalışkan bir insanın yönetici olması Azerbaycan edipleri için bir şans desem mübalağa etmemiş olurum. Anar cumhuriyetin başından zor zamanları geçirdiği dönemlerde birliğe reis olarak seçildi ve o dönemin fırtınalarından birliği sağ salim geçirdi, daha sonra ise kalkınması için tüm gücüyle emek verdi. Onun döneminde yeni yayınlar, yeni gazete ve dergiler tesis edildi, genç kabiliyetlere olan dikkat arttırıldı, imkanlar yaratıldı. Tercüme ve edebi ilişkiler merkezi tesis edildi, “Dede Korkut Ansiklopedisi” yaratıldı, “Edebiyat ve İncesanat” gazetesi tamamen Yazarlar birliği tasarrufuna geçirildi, “Edebiyat gazetesi” adı altında yayınlanmaya başladı, “Kobustan” mecmuası da birliğin bir organı haline getirildi, birlik bir çok yurtdışı yazarlar birlikleriyle ilişkiler kurdu ve bu kitle genişletildi vb.
Tecrübe memleket ve toplumun gelişimi, yaşı fark etmeksizin yetenekli, helal, teşkilatçı yöneticilere bağlı olduğunu göstermektedir. Helal ve tecrübeli, fedai ihtiyar ve orta yaşlı nesil vekilleriyle beraber umutlu, sorumluluk sahibi gençleri yöneticilik işlerine yönlendirmek, şüphe yok ki, iyi bir sonuç verir. Anar sorumluluk sahibi olmayı gerektiren işleri hiç korkmadan genç yazarlara teslim ediyor. Bunların hepsi gerektiren neticeyi, edebiyatın yükselmesi ve daha çok ilerleme kaydetmesini sağladı. Bunlar hakkında Anar’ın kendisi yurt dışındaki basın mansuplarıyla yaptığı mülakatta şöyle demişti: “Ben genç yazarlarımızı sorumluluk gerektiren işlere daha çok yönlendirmeye çalışıyorum, ama şu an onların arasından birini seçemem. Tabii ki, birkaç yetenekli yazarımız var, ben gelecek konusunda onlardan umutluyum. Ne yazık ki, Azerbaycan edebiyatı epey gelişti diyemiyorum, aksine o geride kaldı. Zamanında, örneğin Yusuf Sametoğlu, İsa Hüseyinov, İsa Malikzade, Elçin İbrahimbekov gibi yazarların kaleminden çıkan eserler gibi kaliteli eserler yok şimdi. Ama bizde yetenekli yazarlar var, onlar daha olgunlaşma, tecrübe kazanma aşamasındalar. Yakın zamanda edebiyatımızın yükseldiğini görürüz diye umut ediyorum.” Hakiki bir itiraf! Halbuki, şura zamanından miras kalan pofpoflayıcılar, edebiyat alanında da “abartarak yazmalar” henüz devam etmekte. Birilerine yaranmak için yalan söylemenin gerektiği dönemi kapatmanın zamanı çoktan gelmiştir. Yalanın ömrü kısa, ama sonucu ağır. Bunu büyük nesil vekilleri yaşayıp öğrendi, günümüzün genç nesli de bunlardan kendine ders çıkartması gerekiyor. Yalancılık toplumun da, yöneticilerin de dikkatini dağıtır, sonucunda da doğru yolu bulma fırsatından mahrum bırakır. Böyle bir zamanda Yazarlar Birliğinin başkanı olarak Anar’ın mevcut eksiklikleri görebilmesi, onları örtbas etmeye çalışmaması, gerçekleri söylemesi ve onlara çözüm bulmaya çalışması ibretlidir, alkışa layıktır.
Edibin içtimai faaliyeti iyilik için hizmet ettiği gibi, bedii eserlerinde de iyilik yüceltilir. Anar’ın yarattığı eserler yüksek kalitesi ile ayrı yere sahiptir. Yazar, neredeyse tüm eserlerinde, öncelikle okura önemli mesajlar vermeye çalıştı ve bunu başardı da. Edip konu, şekil bakış açısından her seferinde yeni bir yoldan ilerledi, kendi içinde tekrara düşmedi, yeni karakterler yarattı. Onun her eseri edebi kesim arasında tartışmalara sebep olmuş, farklı değerlendirmeler yapılmıştır.
Belirtmemiz gerekirse, farklı düşüncelere sebep olan “İyi padişah hakkında masal” hikayesine bir bakalım. Bu hikaye durgunluk yılları diye adlandırdığımız dönemin en tehlikeli zamanında, 1970 yılında yazılmıştır. Eser güçlü eleştiri, kinayeyle yazılmıştır. Çilistan ülkesinin padişahı adaletli olmasıyla ün kazanmış, o “vatandaşlarına çiçekten daha ağır bir söz demiyormuş. Ne onları rencide eder, ne kafasını alır, ne de darağacına yolluyormuş.” Çok güzel karısı onu bırakıp veziriyle birlikte başka bir ülkeye kaçmış. Bu kadın erkinliğin temsilcisi olduğu için başkaları hatırlamasın diye padişah önce radyo dinlemeyi, sonra haini, hatta uykuda bile görmemeleri için rüya görmeyi yasaklamış ve herkesin gördüğü rüyası hakkında yazılı bir açıklama vermesini gerektiren bir ferman çıkartmış. Rüyaları özel bir araştırma ekibi kontrol etmeye, düzenlemeye, izin vermeye ve nezaret altına almaya başlamış. “Rüyalar düzgün, açık ve net olması gerekir”. İnsanlar “mutluluk ve ferah” içinde yaşıyorlarmış. Herkes rahat rahat uyurken padişah uykusuzluk hastalığını kapmış ve onun aklına şöyle bir fikir gelmiş: “Madem kendin mutsuzsun, herkesin kaygısını çekmen, herkesi mutlu etmenin ne anlamı var? Neden herkes mutlu, sen ise kötü olman lazım?..” Padişah şimdi geceleri kimsenin uyumaması gerektiği hakkında ferman çıkartmış. Padişah ara sıra vezirlerine vatandaşlarım mutlu mu, bizden memnun mu diye sorarmış. Vezirler hep beraber yalakalık edip vatandaşlar mutlu, birbirine karşı gayet kibar diye cevap verir, gerçekleri saklıyorlarmış. Sıradaki fermanla soru sormak yasaklanır. Artık kimse bir şey sormaz, hükümdarın da başı ağrımaz olmuş.
Hikayenin sonunda vezir padişaha önceki hükümdarların döneminde yasaklanmış, kendisi şöyle bir dursun adı bile unutulan bir ayna parçasını getirir. Padişah çok zeki, tecrübeli, bir bakışta insanın kim olduğunu anlayan birisi olduğu için aynaya bakıp gördüğünün özelliklerini söylemeye başlar. “Bunun cahil yüzünü görmüyorsun, bak, ahmağın, rezilin ta kendisi, bütün dünya ondan nefret ediyor. Kendini iyi birisi olarak gösterse de içi kine dolmuş. Kin tuttuğundan dolayı da bedbaht birisi bu. Öyle bedbaht ki, herkesin mutsuz olmasını ister.”
Erkinliğin boğulduğu, totaliter hakimin sınırsız hükümranlığına dayanan, her türlü ahmakça isteğin iyilik diye kabul görüldüğü bu durum okuru düşüncelere sürükler. Zeki okur yazarın ne demek istediğini anlar, insancıllıktan uzak olan bu durum sadece totaliterliğe değil, aynı zamanda bağımlılığa da sebep olduğunu fark eder. Boyun eğmek ve düşünce fakirliği – bu totaliterlik ve zorbalığın besleyen illetler olduğunu yazar bedii bir şekilde ifade etmeyi başarmıştır. Hikaye sovyet döneminin aynadaki yansımasıydı, dönemin illetlerini temsili bir yolla açığa çıkartmıştı.
Edip “Beş Katlı Evin Altıncı Katı” romanında hal edilmesi toplumsal bir sorumluluk haline gelen manevi, ahlaki sorunları ele almış; “Ak Koç, Kara Koç” eserinde içtimai, siyasi meseleleri işlemiştir. Sonraki romanında yazar memlekette iyiliğin karar bulmasında yöneticinin yeri ve önemi meselesini kendine özgü bir şekilde anlatmış ve hodbinlerce atılan adımlar halkın başına çözülmesi zor olan külfetleri getirebildiğini canlandırmıştır. Kısaca, Anar eserlerinin hepsinde iyilik СКАЧАТЬ